OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Rezil bir maskeli balo

Ortalığın ayağa kaldırılma şekline bakarsanız, o birliği kuranlar HDP’nin “adamıydı” ve Ermeni okullarını ele geçireceklerdi herhalde!! Evet, öyle ya, şu sıralar HDP başındaki her belayı defetti de sıra Ermeni okullarına geldi! Allah akıl fikir versin!

Bir süredir Türkiye Ermeni toplumu üzerine yazamadım. Araya başka konular girdi ama doğrusunu söylemek gerekirse beni asıl alıkoyan bir tür yılgınlık, bıkkınlık hissi. Hani bir odanın kapısını açarsınız, karşınıza öyle bir dağınıklık, pislik, koku çıkar ki neresinden tutacağınızı bilemez, işin umutsuzluğu karşısında kapıyı hızla kapatırsınız ya… Türkiye Ermeni toplumuna dair hissiyatım son zamanlarda maalesef biraz böyle. 
Kendi iradem dışında dahil olduğum kolektif kimliklerimle gurur duymak âdetim değildir, anlamsız bulurum. Dolayısıyla Ermeniliğimle de övünmem. Fakat, Türkiye Ermeni toplumuna, bütün zor şartlara rağmen, baskılara rağmen direnebildiği, bazı gerilemelere rağmen varlığını koruyabildiği, içinden hâlâ çeşitli alanlarda önemli isimler çıkarabildiği için saygı duyarım, daha doğrusu duyardım. Bunun yerini son senelerde, özellikle patriklik krizi sürecinde, öfke ve utanç aldı. Belki biraz ağır olacak ama ikrah ettim desem yeridir. Öfkeliyim, çünkü bu toplum kuklaların kuklası olma onursuzluğundan kendini kurtaramıyor. Koymuşlar başımıza iki gardiyan, onlar da canlarının istediği gibi at koşturuyor. Aslında ikisinin de acınası bir tarafı da var, çünkü altına girdikleri işle, kapasiteleri, meziyetleri arasında dağlar kadar fark var. Onun için de ağızlarını her açtıklarında skandal üstüne skandal patlatıyorlar ama gel gör ki, toplum iyice korkutulduğu için kimse de çıkıp “Yeter artık” diyemiyor. Utanıyorum, çünkü bu iki kamburu sırtımızdan atamamanın sorumluluğundan, beceriksizliğinden, korkaklığından benim de payıma bir şeyler düşüyor. Yazıklar olsun hepimize! 
Türkiye Ermeni Okullar Birliği’nin (TEOB) kuruluş, daha doğrusu kurulamayış sürecindeki rezilliklere ne demeli? Dediğim gibi, aslında insanın bunları yazmaya eli gitmiyor ama birilerinin de eşyayı adıyla çağırması gerekiyor. Doğrusu, bu girişim hakkında olumlu veya olumsuz bir fikrim yok(tu), sanırım içinde şahsen tanıdığım kimse de yoktu. Fakat bu süreçte yaşanan ve birliğin çalışamadan dağılmasına sebep olan olay ve girişimler, içinde bulunduğumuz yozlaşmayı en net biçimde gösterdi. Üstelik, toplumumuzda çok sık yaşanmayan bir şekilde birileri, bir sorunun halli için emek vermeye çalışırken, ezilip kenara atıldılar. Bu da Şirinoğlu’nun her şeyi kontrol etme hevesi yüzünden oldu. Neymiş, kendini bilgilendirmemişlermiş. Neden herkes, her şey için onu bilgilendirmek zorunda olsun ki? Neymiş efendim, birliğin logosu bir partinin amblemine benziyormuş. Bu kadar basit, bu kadar çocukça bir laf olabilir mi? İnsan, ciddiyetsiz görüneceği korkusuyla bunu konu etmeye utanır. Ağaç figürü tarihte kim bilir kaç bin kere logo, amblem vs. olarak kullanılmıştır. O logoyu tasarlayanlar S. Pırgiç Hastanesi’nin bahçesindeki bir çeşmeden esinlendiklerini açıklayınca muhatapları utanmış mıdır acaba? Ortalığın ayağa kaldırılma şekline bakarsanız, o birliği kuranlar HDP’nin “adamıydı” ve Ermeni okullarını ele geçireceklerdi herhalde!! Evet, öyle ya, şu sıralar HDP başındaki her belayı defetti de sıra Ermeni okullarına geldi! Allah akıl fikir versin!
Ama burada o birliği kurmaya kalkanların da kabahati yok değil. Kendilerini tanımıyorum, süreçle ilgili bilgi eksikliğim de olabilir ama anlamadığım bir şey var. Şirinoğlu onu demiş, Şirinoğlu bunu demiş, ne demişse demiş, siz niye yapmak üzere yola çıktığınız işi bırakıyorsunuz? Bu toplum Şirinoğlu’ndan mı ibaret? Yapacağınız işin bu toplumun iyiliğine olacağına inanıyorduysanız, Şirinoğlu’nun hezeyanları sizi niye durdurdu? Şirinoğlu’nun okullar üzerinde bir söz hakkı mı var ki, sizin çalışmalarınız sonucunda belirleyeceğiniz projelerin hayata geçmesini engellesin? Kendi değil miydi, okullara zaten “para vermeyeceğini” ilan eden? 
Tabii bu, işi Şirinoğlu’nun sabote ettiği gerçeğini değiştirmez. Birlik doğru işler de yapabilirdi, yanlış işler de. Daha doğmadan öldürülmesinin sebebi, Şirinoğlu’nun, daha evvelki Müteşebbis Heyet vakasında da gördüğümüz gibi, tamamıyla kontrol edemeyeceğini düşündüğü hiçbir yapıya izin vermeme hırsıdır. Kendi istediklerini onlara söyletemeyeceğini anlayınca sabote etti. 
Ya Ateşyan’a ne demeli? Efendim, kendisi VADİP’in de önderiymiş! Makamı gasp etmiş, gayrimeşru biri için önderlik falan çok iddialı laflar. Haysiyet, gurur, onur gibi daha temel kavramlardan başlaması gerek. Onlara sahip olduğunu gösterebilirse, belki önderliğe de sıra gelebilir. Patrikhane’nin okullar birliğinden haberi olmadığını, halbuki olması gerektiğini, Patrikhane’nin toplum içindeki sorunların çözüleceği yer olduğunu söylemiş. Ne zaman ki Patrikhane’de, seçilmiş, meşru bir patrik olur, bunlar o zaman konuşulur. Şu anda Patrikhane yok hükmündedir, onun için de hiçbir şeyin merkezi olamaz. 
Görünen o ki, bir-ikisi hariç vakıf başkanları da iyice korkutulmuş, sindirilmiş, mert birer yetişkin olmaktan uzak. Hani, acıyorum desem yeridir. Madem itiraza cesaretiniz yok, bari gitmeyin, gerekiyorsa vakıftaki görevinizi de bırakın. Zira, daha evvel de söylediğim gibi, benim fikrim odur ki, onun bunun çiftliği olacak, böyle onursuz yaşayacaksak ne bir Ermeni okulu kalsın, ne bir Ermeni vakfı, ne de tek bir Ermeni. Bitsin gitsin bu maskeli balo!