VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Gürcistan’ın yeni cumhurbaşkanı kim?

Gürcistan’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Salome Zurabişvili’inin kazanması, başlı başına olumlu bir gelişme. Eski Sovyet cumhuriyetlerinde devlet yönetiminde en yüksek noktaya ulaşan kadınların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Onlar da genellikle geçici olarak, vekâleten bu konumlarda bulundular. Gürcistan’da 2007-2008’de Nino Burjanadze, Kırgızistan’da ikinci devrimin ardından, 2010-2011’de Roza Otunbayeva cumhurbaşkanlığı yaptı; Baltık cumhuriyetlerinde de birkaç kadın bu göreve geldi ama onlarınki törensel, sembolik cumhurbaşkanlıklarıydı. Bir tek, 2014-2016 arasında Letonya’da başbakanlık görevini yürüten Laimdota Straujuma bunun dışında tutulabilir. Kadınların siyasi liderlik ve kamusal temsil konumlarından büyük ölçüde dışlandığı, ücret eşitsizliğinden mağdur olduğu, üstelik –son dönemde skandallarla ortaya çıktığı gibi– sistematik olarak cinsel şiddete maruz kaldığı bir dönemde, bir kadının cumhurbaşkanı olması, tartışmasız, olumlu bir durum.

Salome Zurabişvili’nin Gürcü diasporasından olması da öyle. Yurtdışında doğmuş herkese ajan gözüyle bakılabildiği, azınlıkların ikinci sınıf muamelesi gördüğü , ‘ulus’ ve ‘vatandaş’ gibi kavramların çok dar tanımlara sıkıştırıldığı bir eski Sovyet ülkesinde, yurtdışı doğumlu olan ve Gürcüceyi çok ağır bir aksanla konuşan bir cumhurbaşkanının göreve gelmesi, yine, olumlu. Yani, Gürcistan’ın seçimlerde ortaya koyduğu tercihe şapka çıkarmak için ikinci bir neden de, Zurabişvili’nin 1952’de Paris’te, Gürcü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş olması. Gürcü diasporasına mensup, Gürcistan’da siyasete atılmadan önce Fransa’da diplomasi alanında etkileyici bir kariyer yapmış, Gürcistan da dahil olmak üzere çeşitli ülkelerde Fransız büyükelçiliği görevinde bulunmuş biri...

Zurabişvili cumhurbaşkanlığını 28 Kasım’da, seçimlerin daha ikinci turunda, oyların %60’ını alarak kazandı. Rakibi, muhalefetteki Birleşik Ulusal Hareket’in adayı Grigol Vaşadze’nin oy oranı %40’ta kaldı. İki adayın da diplomasi alanında uzun bir kariyeri, ayrıca Gürcistan Dışişleri Bakanı olarak görev yapmışlığı var. Mesele şurada: Ne Zurabişvili, ne de Vaşadze hakiki birer siyasi şahsiyet; ikisi de, Gürcistan siyasetine uzaktan yön veren hayaletlerin avatarları. Söz konusu iki hayalet ise, milyarder Bidzina İvanişvili ile eski devrimci lider Mihail Saakaşvili.

İvanişvili, Gürcistan siyasetinde ‘perde arkasındaki asıl güç’ olan kişi. 1990’lı yıllarda Rusya’da tüketim ürünleri ithal ederek, devlet mallarını özelleştirerek ve özel bankalar kurarak büyük bir servet edindikten sonra, siyasete girmek üzere ülkesine döndü. 2012 yılında, 2003 Gül Devrimi’nin efsanevi lideri olan ve gittikçe daha fazla devrimci-otokrat bir tavır takınan Mihail Saakaşvili’ye meydan okudu. Saakaşvili’yi iktidardan indirdikten sonra, Gürcistan’ın yeni cumhurbaşkanı olmak ya da herhangi bir kamusal görevde bulunmak istemedi. Bunun yerine, kendisine sadık kişileri iktidara getirip, onları uzaktan yönlendirdi. Sınırsız bir iktidarın keyfini sürdü ancak hiçbir zaman sorumluluk üstlenmedi.

‘Bağımsız’ aday Salome Zuabişvili’nin arkasında, İvanişvili’nin devasa gölgesi bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu başa baş gitti; Zurabişvili de, muhalefetin adayı da, oyların yaklaşık olarak üçte birini aldı. İşte o noktada, milyarder İvanişvili karanlıktan çıktı, 600 bin Gürcistan vatandaşının borçlarını ödeme sözü vererek (ki bu, tahminen 560 milyon dolar gibi devasa bir meblağa tekabül ediyor) ikinci turda zafer için gereken oyları garanti altına aldı. Birçokları, bu müdahalenin oy satın almaktan farksız olduğu görüşünde.

Muhalefetin adayının arkasında da bir hayalet gizli. Gürcistan siyasetinin ‘yaramaz çocuğu’ Mihail Saakaşvili, 2003 yılında, yolsuzlukla mücadele etme ve Batı tarzı bir demokrasi kurma sözü vererek, ülkedeki şiddetsiz devrime liderlik etmişti. Ardından, Ocak 2004’te cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyların %96’sını alarak güçlü bir yetki elde etti. Kısa bir süre sonra, 2007’de, tepeden inme neoliberal reformların getirdiği yoksullaşmanın Gürcistan halkında yarattığı hoşnutsuzluk sonucunda gösteriler patlak verdi. Yeni yöneticiler baskıcı yöntemlere başvurmakta tereddüt etmediler. 2008’de yapılan tartışmalı seçimlerin ardından, Saakaşvili bir adım daha ileri gidip, ayrılıkçı Güney Osetya’ya yönelik olarak, orada bulunan Rus barış güçlerini de karşısına alan bir askerî maceraya atıldı; bunun üzerine Ruslar karşı saldırıya geçti. Sürgündeki Saakaşvili, göstericileri “oligarşiyi iktidardan indirene” kadar “barışçıl bir şekilde mücadele etmeye” çağırdı. Kafkasların ebedi devrimcisi, yaşlanan otokratları deviren ama yeni kurumlar inşa edemeyen Don Kişot’u adeta, öyle değil mi?

Yanıt bekleyen daha büyük soru, Gürcistan’ın, Gül Devrimi’nin üzerinden geçen 15 yıl içinde ne kazandığı. 2003’te verilen en önemli sözlerin ikisi de (yolsuzluğa son ve demokrasi) yerini bulmadı. Ülkenin içinden geçtiği deneyim, buradaki devrimlerin kazanımları –ama asıl olarak başarısızlıkları–, Tunus ve özellikle komşu Ermenistan gibi, devrimci değişimlerin yaşandığı birçok ülke için çok önemli dersler içeriyor. Gürcistan deneyiminin verdiği derslerin başında şu geliyor: Ülkeni, geçmişten gelen iki hayalet tarafından manipüle edilmeye değil, yeni liderlere, gerçek liderlere ihtiyacı var.