60 yılı aşkın süredir insan eliyle üretilen plastikler neticesinde şu an yağan karda, içtiğimiz suda, soluduğumuz havada; yani kısacası hayatımızın her anında mikroplastikler var. Biz ise tüm bunlara rağmen plastik üretmekten ve onu kullanmaktan vazgeçmiyoruz.
İREN BIÇAKÇI-RUDİ SAYAT PULATYAN arevatem@gmail.com
Bu yıl 16. kez düzenlenen İstanbul Bienali'nin başlığı 7. Kıta! Hani Pasifik Okynusu’nun ortasında oluşan, 3,4 milyon kilometrekare büyüklüğünde ve 7 milyon ton ağırlığındaki devasa plastik ada! Günlük hayatımızda kullandığımız plastiğin denize karışması sonucu oluşan bu atık yığını, Dünyanın en büyük adası olarak geçen Grönland’ın neredeyse iki katı. Grönland ile mukayese etmek gözümüzde pek de bir şey canlandırmıyor ise Türkiye ile kıyaslayalım. Bu ada Türkiye’nin neredeyse beş katı büyüklüğünde. Bu, sözkonusu plastik adanın popüler bilimde neden “7. Kıta’’ olarak anıldığını daha anlaşılır kılar.
Plastics Europe’nin raporuna göre geçtiğimiz yıl küresel ölçekte 359 milyon ton plastik üretildi. Bir süre sonra atığa dönüşen bu plastikler, okyanusta 7. Kıta denecek kadar büyük bir ada, karada ise dağlar oluştururken ederken zamanla güneş, rüzgar ve dalga gibi dış faktörler neticesinde parçalanarak, çıplak gözle görmemizinin zorlaştığı mikroplastiklere dönüşüyor. Havaya ve suya karışan bu mikroplastikler ise ayak basmadığımız bölgelere, henüz doğmamış bebeklere dahi nüfuz ederek tüm canlı hayatını tehdit ediyor. 60 yılı aşkın süredir insan eliyle üretilen plastikler neticesinde şu an yağan karda, içtiğimiz suda, soluduğumuz havada; yani kısacası hayatımızın her anında mikroplastikler var. Biz ise tüm bunlara rağmen plastik üretmekten ve onu kullanmaktan vazgeçmiyoruz.
Yeşil Badanacılık
Merkezine plastik kirliliği ve iklim krizini alan 16. İstanbul Bienali’nin fosil yakıt ve plastik kullanımının gezegenimize ne tür zararlar verdiğini aktarmasına rağmen bunu fosil yakıt şirketleri sponsorluğunda gerçekleştirmesi ise büyük bir tezat oluşturuyor. Başka bir deyişle, binlerce kişiye içinde bulunduğumuz krizin asıl sorumlusunun fosil yakıt kullanımı olduğunu anlatan bir sanat sergisine fosil yakıt sektörünün Türkiye’deki en büyük temsilcileri sponsor oluyor. Bu durum, fosil yakıt şirketlerinin küresel anlamda kendilerini aklamak için kullandıkları oldukça yaygın bir yöntem. Bu şirketlerin, ekolojik yıkımın bizzat faili kendilleri değillermiş gibi; geri dönüşüm, sıfır atık ve bilumum ‘çevre dostu’ konularda inisiyatif alarak kendilerini masum gösterme çabaları literatürde yeşil badanacılık (greenwashing) olarak adlandırılıyor.
İklim aktivistleri tarafından her fırsatta teşhir edilmeye çalışılan yeşil badanacılık, 16. İstanbul Bienali’nde de protesto edildi. 350 aktivist Bienal’in düzenlendiği alanlardan biri olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi önünde “Fosil yakıt parasından vazgeç!” yazılı pankart açarken; Yokoluş İsyancıları yine aynı yerde “Sanata petrol bulaştı” ismini verdikleri performatif bir eylem düzenledi.
Türkiye’de olduğu gibi dünyanın pek çok noktasında da fosil yakıt sponsorluğundaki müzeler ve sergiler iklim aktivistleri tarafından protesto ediliyor. Bu protestolar, yükselen iklim hareketinin de etkisiyle müzeleri yaptıkları sponsorluk anlaşmalarını iptal etmeye zorluyor. İngiltere’de bulunan Royal Shakespeare Company 2013’de, Tate Modern ise 2016’da BP ile, İngiltere Ulusal Galerisi ile Amsterdam’da bulunan Van Gogh müzesi de geçen sene Shell ile sürdürdükleri sponsoruk sözleşmelerini sonlandırdıklarını duyurdu. Chicago’da bulunan Doğal Tarih Müzesi de 2015 yılında fosil yakıt şirketleri ile sponsorluk anlaşmalarını iptal ettiğini ilan etti.
En fazla atık kime ait?
Break Free From Plastic’in 2018 yılında yaptığı çalışmalar, plastik atıkların %14’ünün Coca Cola, Pepsico ve Nestle’ye ait olduğunu gösteriyor. Her yıl 120 milyar plastik şişe ile plastik atıkların en büyük sorumlusu olan Coca Cola, son yıllarda sürdürülebilirlik stratejileri ile ön planda. 2030 yılına kadar ürün ve ambalajlarını tamamen geri dönüştürülebilir maddeden üreteceğini, ürettiği yeni malzemenin de tamamının geri toplanması için çalışacağını açıklayan şirket, medyada oldukça olumlu karşılandı. İklim krizini gündeme almayı ve doğruyu söylemeyi bir türlü başaramayan küresel medya kuruluşlarının Coca Cola gibi büyük lobi gücü olan şirketlerin kampanyalarını vakit kaybetmeden yaygınlaştırmaları, sistemin ne kadar iç içe geçtiğini gösteriyor. Medya’nın bu tutumunu başka bir yazıya bırakıp, yeşil badanacılık yapan Coca Cola’ya odaklanan bir belgeselden bahsedelim.
Ekim ayının ikinci haftasında gerçekleşen Bozcaada Ekolojik Film Festivali’nde izleme imkanı bulduğumuz Estetik Ameliyat: Coca Cola’nın Sırları (A Plastic Surgery: Coca Cola’s Hidden Secrets) adlı belgesel tam olarak bu konuya dikkat çekiyor. Belgesel, bir taraftan çevre dostu olmanın ‘satılabildiği’ ülkelerde, çok uluslu şirketlerin bu konuda yaptıkları faaliyetleri nasıl ön plana çıkardıklarına değinirken bir taraftan da dünyanın gelişmemiş bölgelerinde plastik üretimini nasıl arttırdıklarını inceliyor. Sandrine Rigaud’un yönetmenliğini yaptığı belgesel, odağına her saniye 4000 adet plastik şişe satan Coca-Cola’yı alıyor ve çevre dostu olmak konularında verdikleri sözlerin ne kadar güvenilir olabileceğini sorguluyor.