“Eşitlik bir lütuf değil, haktır”

Toplumundan kopartılan ikinci Ermeni entelektüel neslinin en önemli temsilcilerinden Aram Pehlivanyan ölümünün 40. yılında aramızda. Talin Suciyan Pehlivanyan’ın siyasi hayatına, entelektüel dünyasına, maruz kaldığı baskılara ve Ermeni toplumundan koparılışına dair kapsamlı bir bakış sunuyor.

Kısa Biyografim

1919’da Üsküdar’da (İstanbul) doğdum. Lise tahsilimi Getronagan Ermeni Lisesi’nde yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdim. 1943’de mezun oldum. 1935’den beri T.K.P.’ye sempatizandım. 1938’de T.K.P.’ye dahil oldum. 1943 senesinde Reşat Fuadle ve “antifaşist cephe” grubu ile tevkif edildim. 8.5 ay hapiste kaldım. Mahkeme sonunda beraat ettim. Hapisten çıkıp İstanbul’a geldikten sonra “Demokrat Cephe” grubunu kurduk. Aynı sene “Nor Or” (Yeni Gün) isminde haftalık Ermenice edebi, siyasi bir mecmua tesis ettim, daha evvel “Aşğadank” (İş) ve “Badger” (Resim) edebiyat ve sosyoloji mecmualarını neşriyatının tesis veya idaresine iştirak etmiştim. 1946 senesinde “Türkiye Emekçi ve Köylü Partisi”nin kuruluşuna faal şekilde iştirak ettim. Parti kurulduktan sonra da, İstanbul vilayet komitesi, teşkilat bürosu şefliğine seçildim. Haftalık “Nor Or” gazetesini de günlük siyasi gazeteye çevirip başmuharirliğini deruhte ettim. Türkiye’de kurulan ilk müstakil sendikaların yani Tütün işçileri, kundura işçileri, Dokuma işçileri ve inşaat işçileri sendikalarının kuruluş faaliyetine active olarak iştirak ettim. Bu sendikalardan “inşaat işçileri” sendikası 1952’e kadar faaliyetine devam edebildi. 1946 aralık ayının 16’sında İstanbul Örfi idare kumandanlığının emri ile “Türkiye Emekçi ve Köylü” Partisi kapatıldığı gibi gazetem “Nor Or” da kapatıldı ve ben komünist faaliyetlerinde bulunmak iddiası ile tevkif edildim. 3 sene hapse mahkum edildim. Hapisten sonra da 3 sene askerlik yapmak üzere askere davet edildim. Memleketi T.K.P. nin merkez komitesinin tasvibi ile terk ettim. Halihazırda T.K.P. Seka temsilcisi tarafından vazifelendirilmiş durumdayım. 

22. IV.1955
Aram B.Pehlivanian

TKP’nin A. (Ahmet) Saydan’a dönüştürüp Ermeni kimliğini görünmez kılmayı tercih ettiği politbüro üyesi Aram Pehlivanyan parti merkezine verdiği otobiyografisini böyle yazmıştı. 
Altı kardeşin en küçüğü olarak Çamlıcalı Büyükpehlivanyan ailesine doğan Aram, Osmanlı Ermenileri’nin 1915 sonrasındaki ilk Ermeni entelektüeli kuşağına mensup yazar, şair ve siyasetçidir. Henüz Getronagan’da okurken Ermenice yayıncılık dünyasına girmiş, içine doğduğu soykırımsonrası toplumda adalete dair hayalin ancak sol siyasetle olabileceğine inanmıştı. 
Sarkis Keçyan, nam-ı diğer Zanku ve Avedis Aleksanyan ile birlikte çıkardığı Nor Or (Yeni Gün) sadece Türkiye’deki Ermenice gazeteler içinde özel bir yere sahip olmakla kalmaz, kanaatimce Türkiye tarihinde çıkmış en derinlikli ve entelektüel seviyesi en yüksek gazetesi olma özelliğini de taşır. 
Pehlivanyan ailesi Çamlıca'da
Nor Or, bütün dünyada sanat ve siyaseti takip eden, eşitlik ve demokrasi ilkelerini savunan, Türk olmayanları hedef alan ağır ırkçılığı, hem günlük haberlerle hem de tarihsel perspektifte yapısal eleştirilerle kamuoyu gündeminde tutan bir gazete olmuştu. Bu özellikleri nedeniyle de 1946’nın sonunda Sıkıyönetim tarafından Matbuat Kanunun 51. Maddesi bahane gösterilerek kapatıldı.  O dönemde pek çok yayın geçici olarak kapatılmıştı ancak Nor Or’un yayın hayatı sona erdirilmişti. 

Devletin takibi
1946 yılının başlarında Pehlivanyan, devletin yakın takibe aldığı iki  Ermeni yazardan biridir. Nor Lur’da (Yeni Haber) yazmakta olan Zaven Biberyan ve Nor Or gazetesi ile Aram Pehlivanyan, Başbakanlık Basın Yayın Umum Müdürlüğü’nde görevli Ermenice gazetelerden tercümeleri yapan ve raporlar hazırlayan Mithat Akdora’yı en çok meşgul eden isimler olmuştu. Raporlarını “Ermeni Mütercimi” olarak imzalayan Akdora, Nor Or gazetesi ve Pehlivanyan ile ilgili raporunda şunları yazmıştı: “Nor Or gazetesinde ‘Şavarş’ müstear adıyla Sovyetler Birliği lehine yazılar yazan şahıs, zabıtamızca komünist olarak tanınmış eşhastan Aram Pehlivanyan adında biridir. Kendisi İstanbul Hukuk Fakültesi mezunlarındandır. Bu gazetenin tahrir heyetine dahil olanların büyük bir kısmı da yine komünist olarak tanınmış kimselerdir. Bu gazetenin aynı zamanda hükümetimizi de şiddetle tenkit eden yazısının tercümesini ilişik olarak sunuyoruz.” (23.2.1946, BCA 30.01.101.623.6)  
İkinci Dünya Savaşı’nı müteakip SSCB’nin bütün dünya Ermenilerine yaptığı “eve dönüş” çağrısına Türkiye’den de binlerce insan cevap vermiş ve İstanbul’daki Sovyetler Birliği Konsolosluğu önünde vilayetlerden binbir zorluğu ve tehlikeyi göze alarak gelen binlerce Ermeni, göç için ailelerini ve dahi tüm hemşehrilerinin isimlerini kaydettirmişti. Kızı Meline Pehlivanian’nın ifadesine göre, babası da ismini kaydettirenler arasındaydı.

“Karalama” kampanyası
Katliamlardan, sürgünlerden kurtulan ve günlük hayatın binbir eziyetiyle yaşayan Ermenilerin daha iyi bir hayat hayaliyle Sovyet Ermenistan’ına gitmek istemesi, dönemin hem yazı işleri müdürü hem milletvekili olan isimleri tarafından Ermenilerin tamamının komünist oldukları şeklinde bir “karalama” kampanyasına dönüştürüldü ve  Soğuk Savaş’ın siyasi ortamı Türkiye’ye gelmiş oldu. Bu dönemde Türkçe gazetelerde Sovyetler Birliği’ne gitmek isteyen Ermenilerle ilgili çıkan ırkçı yazıların haddi hesabı yoktur. Pehlivanyan, dönemin milletvekili-editörlerine cevap vermek için Ermenice olarak yayımlanan Nor Or’da Türkçe bir editoryal yazmak zorunda kalmıştır. 26 Ocak 1946 tarihli, “Hakikat” başlıklı yazısında Pehlivanyan şunları söyler: 
“Son günlerde bazı Türk gazetelerinin Ermenilere karşı topyekün taaruza geçtiğine şahit olmaktayız. Buna Ermeni matbuatı gücü yettiği nisbette mukavemet etmektedir. Fakat maalesef şunu kabul etmek zorundayız ki, Ermeni gazeteleri memleketin efkarı umumiyesinde  ancak ufak bir tesir sahasına maliktirler. Bu sebeple müdafaa kılıçla döğüşen birine karşı toplu iğne ile mukavemet etmek kadar beyhude ve hatta gülünç olmaktadır. (….) 
Bu gibi gazetelerin başında Tasvir ve Cumhuriyet gelmektedir. Tasvir elinde maziye ait bir hesap pusulası ile ortalığı yaygaraya boğmaktadır. (...) Bizim nesil mazide hak aramanın faidesiz hatta zararlı olabileceğini idrak etmiştik, fakat şu son birkaç senelik hadiseler, ve Türk gazetelerinin takındığı tavır bizi teessürle yanıldığımızı itiraf etmek mecburiyetinde bıraktı.” 
O yıllarda Tasvir’in yazı işleri sorumlusu olan Cihad Baban, Temmuz 1946’da İstanbul, daha sonraki yıllarda da İzmir milletvekili olacaktır. Cumhuriyet gazetesinin başında ise Yunus ve Doğan Nadi vardır. 
Pehlivanyan ve Aleksanyan
“Lütuf değil, hak”
Pehlivanyan, yanıldıklarını itiraf ettiği yazısından sonra, “Söz, Söz Verme ve Sözünü tutma” başlıklı bir editoryal dizisi kaleme alır. 9 Şubat 1946’da yayımlanan bu dizinin üçüncü bölümünde, teorideki eşitliğin pratikte Türkiye’nin Ermeni vatandaşları için eşitsizliğe tekabül ettiğini söyler. Aynı yazının sonunda, bir toplumda ayrıcalıklılar, üstünler ve onların sahip olduklarından mahrum bırakılanlar olduğu sürece tarafların birbirine karşı konumlanacaklarını yazar. Bu eşitsizliğin giderilmesi dışında bütün “hepimiz birbirimizi seviyoruz” teranelerinin tam bir YALANCILIK (orjinalinde yazıldığı gibi) olduğunu da belirtir. Pehlivanyan, eşitliğin bir lütuf değil HAK (orjinalinde yazıldığı gibi) olduğunu vurgulayarak bitirir yazısını.
Bu yazılarından, özellikle de Türkçe yazdığı editoryalden sonra hazırladığı raporda Mithat Akdora, Pehlivanyan ve Nor Or ile ilgili şunları yazmıştır: “Evvelce yalnız Ermeni efkarını zehirlemeğe çalışmakla yetinen bu gazete şimdi daha geniş ve şümullu hamleler yapmak ve memleket ölçüsünde davalar ve görüşler ileri sürmek sevdasına düşmüştür.” (BCA 30.10.87.573.6)
Gazeteyi beraber çıkardığı Sarkis Keçyan, Aras Yayıncılık’tan çıkmış Zarmanali Aşkharh adlı kitabında Pehlivanyan’ın üç yıldan fazla hapiste kaldığını ve 1940’lı yılların ikinci yarısında Pehlivanyan’ın faaliyetlerinin “kahramanlığın da ötesinde” olduğunu yazacaktır. (S.91). Pehlivanyan, hapisten çıktıktan sonra, 1950 yılında yayın hayatına başlayan Grung dergisine emek vermiştir, ancak ikinci sayısına yetişemeden ülkeden ayrılmak zorunda bırakılmıştır. 
Nor Or
Lübnan yılları
21 Ağustos 1949’da dişhekimi olan Anahit Hanım ile evlenmişti. Aynı yıl ilk şiir kitabı Kağaki Jkhorin Meç (Kentin Gürültüsünde) yayımlandı. Kısa bir süre sonra 1950’nin ikinci yarısında üniversite mezunu olmasına rağmen er olarak askere alınacağı haberi üzerine önce Suriye’ye kaçacak, oradan da 7-8 yıl boyunca Beyrut’taki Ermeni entelektüel hayatının bir parçası olacaktır. Halep ve Beyrut’ta geçirdiği yıllardan kendi kişisel arşivinde bulunan fotoğrafları hayatının diğer dönemlerinden elimizde olan fotoğraflardan çok daha mutlu göründüğü kareler barındırıyor. Pehlivanyan kısa sürede Beyrut’taki Ermeni entelektüel hayatının bir parçası olmuş, yazıları Ermenice yayınlarda yer almıştır. Mşaguyt dergisinde yazdığı sanat eleştirilerinde olgunlaşmış,  tam teşekküllü bir entelektüel görüyoruz. O tarihlerde Mşaguyt diyalektiğin edebiyatta bir metod olarak kullanımı üzerine kafa yoran makaleler yayımlıyor, Misak Manuşyan’ın hayatına ve eserlerine dair yazılara yer veriyor, Aram Pehlivanyan’ın dava arkadaşlarından Keğam Sevan’ın da aralarında bulunduğu yazarların edebi eserlerini yayımlıyordu. 

Avrupa’ya gidiş ve TKP
1950’li yılların sonunda Avrupa’ya geçen Aram Pehlivanyan, partisinin ona uygun gördüğü Ahmet Saydan ismiyle Komünist Parti’nin yüksek kademelerinde yirmi yıl emek verir. Leipzig’de Christa Fleischer ile evlenir ve bu evlilikten 1964 yılında kızı Meline Selma Pehlivanian doğar. İstanbul’da ve Paris’te bulunan aile üyeleriyle; altı kardeşinden Ankine ablasıyla sürekli mektuplaşır, günlük hayatının gelişmelerini en çok onunla paylaşır. Ailesinden erken yaşta kaybettiği  iki kadının, tüberkülozdan ölen kızkardeşi Meline ve kardeşi Sarkis’in kalp rahatsızlığından erken kaybettiği kızı Selma’nın isimlerini kızına verir. Annesi, babası, kardeşleri ailesinin önemli bir bölümü Paris yakınlarında yaşamaktadırlar. 
Aram Pehlivanyan Doğu Almanya’da bulunduğu yıllarda Parti’nin uluslararası yüzü olacaktır. Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde, Roma, Londra, Prag ve Moskova’da, ya da Fransız Komünist Partisi ile görüşmeleri 1960’lı yıllardan itibaren en üst düzeyde o  yürütür. Hayatının son döneminde, Aram Pehlivanyan, kızağa çekilerek kendisinden Parti’nin tarihini yazma işiyle uğraşması istenir. Kızı Meline, Doğu Almanya’da fikir özgürlüğü olmayışının babasını çok rahatsız ettiğini, ona hem Doğu Almanya’nın en önemli televizyon yayınını hem de Batı Almanya’yı takip etmesi gerektiğini, ikisini de bilip kendi fikrini şekillendirmesi gerektiğini salık verdiğini aktarıyor. 
Pehlivanyan ve İ. Bilen
En mutlu olduğu dil Batı Ermenicesi
Yayıncı ve yazar Avedis Aleksanyan’ın babasının en iyi arkadaşı olduğunu anlatan Meline, babasının son şiirini de ona ithafen yazdığına, uzun bir aradan sonra, ölümüne yakın yeniden Ermenice yazmaya başladığına dikkat çekiyor.
Babasının kendisine ailesiyle ilişkilerini sürdürebilmesi için Fransızcaya hakim olması gerektiğini söylemesi üzerine Meline, onun bu isteğini yerine getirmiş. Batı Ermenicesi ise babasının ailesiyle konuştuğu ve konuşmaktan en mutlu olduğu dil olarak kalmış. “Soçi’de tatildeydik, kitap okurdu, çok az konuşurdu ve birden bir adam geldi üç gün boyunca onunla sohbet etti. Plovdiv’in belediye başkanıymış, bir Ermeni. Babam kendini kaybetmişti adeta. Batı Ermenicesi konuşuyorlardı ve ne kadar mutlu olduğunu görebiliyordum.” 

Pehlivanyan’ın kendi el yazısıyla yer verdiğimiz kısa otobiyografisi komünist ve Ermeni oluşunu birbirinin ayrılmaz bir parçası olarak ifade ediyor. Ermenice ile çıkardığı yayınları, komünist hareket ve sendikal hareketle olan organik bağlarını birbiriyle ilişkilendirerek yazmayı seçmiş Pehlivanyan, Getronagan Ermeni okulunda okuduğunu, Ermenice haftalık ve günlük siyasi nitelikli bir gazete çıkardığını da belirtiyor. Bu otobiyografinin parti için yazılmış olması tek başına Pehlivanyan’nın neden komünizmi, Ermeni kimliği ile birleştirilerek sunduğunu açıklamakta yetersiz kalır. Onun bir Ermeni entelektüeli olduğunun ve Parti tarafından bu kimliğinin sistematik bir şekilde gözlerden uzak tutulduğunu hesaba katarsak, bu otobiyografinin bir müdahale, tarihe bir not düşme olduğunu da düşünebiliriz.
Beraber mücadele verdiği, kol kola resminin bulunduğu Laz İsmail olarak da bilinen İsmail Bilen, (diğer takma isimleri Marat ya da Savaş Üstüngel) Ağustos 1978 tarihli gizli ibareli parti yazışmasında Şiko ve Erkenci’yi partiden uzaklaştırmak ve Pehlivanyan’dan “kurtulmak” (orjinal belgede de tırnak içinde) istediğini yazmıştır. Bundan bir buçuk sene sonra, 13 Aralık 1979’da Pehlivanyan, 62 yaşında, erken sayılabilecek bir yaşta hayatını kaybetti.

İkinci kez kıyılan nesil
Aram Pehlivanyan, 1915’in hemen ardından İstanbul’da doğmuş büyümüş bir entelektüel olarak, varoluşunu şekillendiren, onu olduğu insan yapan tarihinden, toplumundan, ailesinden, dostlarından, evinden, mahallesinden ve hatta dilinden koparılmak bedeliyle yaşayan, ikinci kez kıyılan Ermeni entelektüel neslinin en önemli temsilcilerinden biridir. Devlet tarafından en sıkı takip edilen isimlerden biri olmuş,  hapsedilmiş, Ermeni olduğu için kendi ülkesinin çoğunluk entelektüelleri tarafından ne İstanbul’da yaşadığı yıllarda ne de sonrasında verdiği eşitlik ve adalet mücadelesi dikkate değer bulunmuştu. Aras Yayıncılık’ın yayınladığı, Leipzig yıllarında yazdığı Türkçe şiirleri de içeren kitabı Kağaki Jkhorin Meç ve o sayede internette bulunabilen biyografisi olmasaydı, bugün çoğunluk toplumu onun adını dahi bilmeyecekti. TKP  de onun sol siyasete olan adanmışlığını bir Ermeni entelektüeli oluşundan ayırarak, ismini Türkleştirmek kaydıyla kabullenebilmişti. Türkiyeli Ermeniler, Fransalı Ermeniler muhtemelen Beyrutlu ve Halepli Ermeniler de onu tanıyordu. Doğup büyüdüğü, hak mücadelesi verdiği ülkenin yazarları, fikir insanları, entelektüelleri ise Aram Pehlivanyan’ı tanımadı. 
Pehlivanyan’ın kaçarak bıraktığı İstanbul’dan Halep’e oradan Beyrut’a ve Leipzig’e yanında götürdüğü ve gözü gibi sakladığı, onun sürgününü, kaçışını ve evini, hepsini birarada temsil eden bir tek kitap vardı: Hagop Baronyan’ın ünlü Medzabadiv Muratsgannerı (Haşmetlü Dilenciler) isimli eseri. Üzerine ismini yazıp sadece o kitabı gittiği her yere taşıdı. 
Kızı Meline hem babasının hatırasını hem de Ermeni tarihini Almanya’da ve dünyada ayakta tutmak için Berlin Devlet Kütüphanesi’nde çalışmalarını sürdürüyor. Bu yazı da, bu kadar geniş kişisel arşiv dökümanları, Meline’nin aktardıkları olmadan, yazılamazdı. 

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında