OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Her zaman geçer akçe: ‘Vatan hainliği’

Siz yasama organından mala mülke el koymayla ilgili yasa çıkarabilirsiniz ama bu onu ancak yasal yapar, hukuki yapmaz. Türkiye’nin hukukun üstünlüğü, özgürlükler, demokrasi endekslerinde son yıllardaki serbest düşüşü malum. Fakat bu topraklarda muhalif gördüğüne, kendinden görmediğine, ‘yabancı’ olarak kodladığına her şeyi yapmanın mubah olması eski bir alışkanlık.

Amerikan Temsilciler Meclisi Nancy Pelosi’nin, Başkan Donald Trump’a yapabileceklerinin sınırını hatırlatmak için söylediği “Burası Rusya değil, burası Kuzey Kore değil, burası Türkiye değil…” sözü ülkemizdeki iktidar çevrelerini küplere bindirdi. Pelosi’yi cahil ve kaba olmakla suçladılar. Fakat, onların Pelosi’ye cevap yetiştirmeye çalıştığı gün, HDP’li 80’den fazla siyasetçi altı yıl evvelki Kobane olaylarından dolayı kelepçelenip gözaltına alındı. (“Neden altı sene beklemişler?” gibi soruları sormuyoruz tabii.) Aynı gün (25 Eylül) sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek 24 kişi daha gözaltına alındı. Böylece bir günde 100’den fazla kişi gözaltına alınmış oldu. Böyle bir ülkede Pelosi’nin dediğine kızacağınıza, Türkiye’nin adını Kuzey Kore’yle birlikte anılır hâle getirdiğiniz için kendinize kızmanız gerekir. 

Yakın zamanlardaki başka açık bir hukuksuzluk da, Can - Dilek Dündar çiftinin mülküne Can Dündar mahkemede hazır bulunmadığı gerekçesiyle el konması kararı oldu. Şunu hatırlatalım: Siz yasama organından mala mülke el koymayla ilgili yasa çıkarabilirsiniz ama bu onu ancak yasal yapar, hukuki yapmaz. Türkiye’nin hukukun üstünlüğü, özgürlükler, demokrasi endekslerinde son yıllardaki serbest düşüşü malum. Fakat bu topraklarda muhalif gördüğüne, kendinden görmediğine, ‘yabancı’ olarak kodladığına her şeyi yapmanın mubah olması eski bir alışkanlık. Bu konuda da tarihte Ermenilere yapılana bakılmasını önermemiz, sadece Ermenilere yapılan bir haksızlığı anlatmak, hatırlatmak değil. Onlara yapılana bakıp, neler yapılabileceğine pay biçmek. Hani tabiri caizse, Türkiye’de her muhalifin bir gün ‘Ermeni olma’ ihtimali var. Bu açıdan bakılınca da, “Hepimiz Ermeni’yiz” sözü sembolik manasının ötesinde somut sonuçları da olabilecek bir slogan. Müesses nizam her muhalifi her an ‘Ermeni’ yapabilir.

Dündarların başına gelenin açık bir hukuksuzluk olduğu aşikâr ama o da yeni değil. Dediğim gibi, muhalif gördüklerine her türlü kötülüğü yapma, Osmanlı’dan cumhuriyete kadar süregelen bir siyasi uygulama. Lerna Ekmekçioğlu’nun yakında Türkçesi de Aras Yayıncılık’tan çıkacak olan ‘Recovering Armenia’ adlı kitabından, Dündarların başına gelene benzer bir hikâyeyi örnek olarak aktarırsam, ne anlatmaya çalıştığım daha iyi anlaşılabilir. 

20. yüzyıl başlarında, Osmanlı’daki Ermeni entelektüellerden Zaruhi Bahri, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermeni yetimleri, dağıtıldıkları Müslüman hanelerinden toplama işinin başına getirilir. Bu işi yaparken, doğuştan Müslüman olan çocukları da topladığı gerekçesiyle tehditler alır. Ankara hükümetinin İstanbul’a gireceği anlaşılınca, can güvenliği endişesiyle, dönemin önde gelen avukatlarından olan kocası ve dört çocuğuyla bir süreliğine yurtdışına çıkmaya karar verir. Bu gidişin geçici bir süre için olduğunu düşünerek, kocası, avukatlık işlerini tasfiye etmez, malı mülkü satmaz. Dönüş kolay olsun diye Romanya’ya yerleşirler. Fakat, çıkarılan yasalarla binlerce Rum ve Ermeni gibi onların da dönüşü engellenir. Mallarına da, gene binlerce ailenin mallarına olduğu gibi, devlet ‘emval-ı metruke’ yani terk edilmiş mülk muamelesi yapıp el koyar. Paris’e giderler, kocası orada avukat olarak iş bulamaz ve kısa süre sonra, herhalde kahrından, ölür. (Şu anda son yıllarda Türkiye’de yaşananlar sonucunda yurtdışına çıkmak zorunda kalan ve şu anlattığıma benzer durumları yaşayan o kadar çok kişi var ki.) Zaruhi Bahri de terzilik yaparak hayatını kazanmaya, çocuklarına bakmaya çalışır.

Bu anekdota karşılık olarak, birçok kişinin “Ama onlar da vatan hainiydi” diyeceğine eminim. Bugün Can Dündar ve birçok kişi için de böyle söylenmiyor mu? Birilerine ‘vatan haini’, ‘terörist’ veya ‘terör destekçisi’ yaftasını yapıştırdıktan sonra, artık ona yapabileceklerinizin meşru bir sınırı kalmıyor. Haksız yere yıllarca hapiste de tutuyorsunuz, malına mülküne el de koyuyorsunuz. Hâlbuki, bir kimsenin devleti yönetenlerle, ister iç, ister dış mesele olsun, her konuda hemfikir olmak gibi bir mecburiyeti yoktur. Hemfikir olmayanları ‘hain’ diye yaftalamak, size her şeyi yapma hakkı vermez.