‘Aşı çalışmasında kritik viraj dönüldü’

COVİD salgını ile tüm dünyada mücadele devam ederken aşı konusunda da önemli dönemeçler geçiliyor. Önümüzdeki dönemde yaşanacak olası gelişmeleri konunun uzmanı olan bir biyologla konuştuk. Rakel Sezer, New York’ta Hofstra Universitesi’nde biyoloji eğitimi almış, ardında da Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisansını tamamlamış ve 1996 yılında bir Alman ilaç firmasının kalite güvence bölümünde çalışmaya başlamış. Halen bir Amerikan klinik araştırmalar firmasında global kalite müdürü olarak çalışıyor. Rakel Sezer bilhassa aşı çalışmaları konusunda önemli bilgiler paylaştı.

Öncelikle Koronavirüs’ün yeryüzündeki serüveniyle başlayalım. Nereden nereye geldik?

2019 ‘un son günlerinde Çin’in Wuhan kentinde zatürre olduğu sanılan vakalarda yapılan tetkiklerde zatürreye sebep olan virüslerden farklı bir virus tespit edilmişti. 7 Ocak’ta Çinli yetkililer bu virüsün Korona familyasından olan yeni bir virus olduğunu açıkladılar. Korona familyası bilim adamlarının tanıdık olduğu ve 1960’lardan beri domuz, deve, yarasa ve kedilerde 100’lerce değişik tipini tespit ettikleri bir virus familyası. Bunlardan ancak 7 tanesi mutasyona uğrayıp hayvandan insana geçebilmiş ve orta derece soğuk algınlığından ölümcül solunum yolları enfeksiyonuna kadar şiddeti artabilecek hastalıklara sebep olmuşlardır.

Kasım 2002’de Çin’in Guangdond kentinde tespit edilen ve daha sonra ‘SARS-CoV’ virüsü olarak adlandırılan Korona virüsü 26 ülkeye yayıldı ve Temmuz 2003’te etkisini kaybedene kadar 8 bin kişiyi enfekte etmiş, 774 kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştu. ‘SARS-CoV’ virüsünün kaynağının bir tip yarasa olduğu biliniyor.

Haziran 2012’de Suudi Arabistan’da tespit edilen ve daha sonra ‘MERS-CoV’ virüsü olarak adlandırılan Korona virüsü 26 ülkeye yayıldı ve bu yılın Ocak ayına kadar 2519 vaka tespit edildi. Bunlardan 866 kişi hayatını kaybetti. ‘MERS-CoV’ virüsünün kaynağının Arabistan’da yaşayan bir deve türü olduğu biliniyor.  

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2009 ‘da salgın izleme ve acil durum tanımlamasını revize ederek 6 ayrı seviyede aksiyon planları belirlemişti. Hayvanlarda tespit edilmiş, hiç veya çok az insana bulaşan virüsler 1-3 seviyesinde, yoğun olarak bir bölgede insandan insana bulaşan ve salgın niteliği taşıyan virüsler 4 seviyesinde, bir veya birden fazla ülkede insandan insana bulaşan ve pandemi riski taşıyan virüsler 5 seviyesinde ve 6. seviye ise pandemi olarak nitelenmiştir.

DSÖ’nün 4-6 seviyesinde değerlendirdiği bir salgında, ülkelerin bu salgınla başa çıkacak sağlık sistemi, hastaneleri, tıbbi ekipman ilaç ve aşı ihtiyacını değerlendirir ve özellikle aşı ve ilaç tedariğinin millileştirilmesinin ve siyasileştirilmesinin önüne geçer. DSÖ, ilaç ve aşı araştırmalarını yakından izleyip desteklemenin yanı sıra piyasaya çıktığında tedariğinin uluslararası düzeyde klinik araştırmalar ve bilimsel çalışmalarla belirlenmiş risk gruplarına ulaşmasını da sağlar. 

DSÖ, 1-3 seviyesindeki durumlarda, periyodik olarak gelen raporlara göre ülkelerin ilgili insan ve hayvan sağlığı otoriteleri ile olası bir salgın riskine karşı hazırlık, önleyici tedbirler ve uyarı mekanizmaları, halk eğitimi gibi konularda işbirliği yapar. Hastalıktan korunma tedbirleri, ilaç ve aşı kullanımı ve sağlık sisteminin bu konuda yeterli donanıma sahip olması için yardım ve destek sağlar.  4 ve daha üst seviyelerdeki durumlarda ise bu konularda koordinasyon ve liderliği ele alıp günlük raporlama, izleme, hastane ve sağlık kuruluşların acil durum planının uygulanmasına yönelik rehber ve prosedürler oluşturur.

Son 20 yılda DSÖ, her yıl 200-250 arasında 1-3 seviyesinde salgını yakından gözlemledi. Olası bir salgın halinde eylem planlarını ilgili ülkelerle hazırlayıp, bunlardan 5 ile 15 tanesini 4-6 seviyesinde değerlendirerek uluslararası seviyede aksiyon planlarının yürütülmesine liderlik etti.

Peki, DSÖ’nün 4-6 seviyesindeki bir salgındaki rolü nedir?   

DSÖ’nün 4-6 seviyesinde değerlendirdiği bir salgında, ülkelerin bu salgınla başa çıkacak sağlık sistemi, hastaneleri, tıbbi ekipman ilaç ve aşı ihtiyacını değerlendirir ve özellikle aşı ve ilaç tedariğinin millileştirilmesinin ve siyasileştirilmesinin önüne geçer. DSÖ, ilaç ve aşı araştırmalarını yakından izleyip desteklemenin yanı sıra piyasaya çıktığında tedariğinin uluslararası düzeyde klinik araştırmalar ve bilimsel çalışmalarla belirlenmiş risk gruplarına ulaşmasını da sağlar. DSÖ Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, geçen Ekim ayında yapılan örgütün yönetim kurulu toplantısında üstüne basa basa “Önerimiz aşıların piyasaya çıktığında bir grup ülkedeki tüm insanları aşılamak yerine her ülkede bir grup insanı aşılamak olacaktır” diyerek aşı dağıtımı için bir yol haritası belirledi. Direktör Ghebreyesus, şunu da vurguladı: “Öncelikli olarak 65 yaşı üzeri, 65 yaşının altında ve kronik hastalığı olanlar, sağlık çalışanları ve hasta bakıcılar aşılanmalıdır. Normalleşebilmenin tek yolu her ülkede bir grup insanı aşılayabilmektir”.

Rakel Sezer (FOTO: Berge Arabian)

DSÖ için 6 seviyesinde pandemi ilan etmek hiç kolay bir iş değil. DSÖ, insanlar üzerinde yarattığı paniği ve ilaç tüketiminde yaratacağı olumsuz etkiyi daha önceki pandemilerden edindiği bilgiler ışığında öngörüyor. Nisan 2009’da Meksika’da ilk vakası tespit edilen ‘H1N1’ domuz gribi salgını ve takip eden Haziran ayında DSÖ’nün salgını pandemi olarak değerlendirmesi ile yaşanan panik sonucu etkisi onaylanmamış anti-viral ilaçların stoklanıp, daha sonra kullanılmayıp atıldığı hepimizin yaşadığı bir gerçek. Aynı durum bu yılın Mart ayında ilan edilen pandemi sonrasında da yaşandı. Bir araştırmaya göre, ABD’de pandeminin ilk aylarında maskeden daha fazla anti-viral ilaç satıldı. Bunun ötesinde, virüslerin anti-viral ilaçlara karşı zaman içinde direnç gösterdiğini de düşünecek olursak, gereksiz anti-viral ilaç kullanımının da antibiyotik kullanımı gibi kontrol edilmesi gerektiğini öngörebiliriz. Anti-viral ilaçların aynı antibiyotikler gibi önleyici değil, etkili olduğu durumlarda semptomların daha az şiddette seyretmesini sağlayıcı ilaçlar olduğunu unutmamalıyız.

DSÖ’nün 6 öncesi alarm seviyelerinde yaptığı çalışmalar virüsü ülkeler veya hiç olmazsa bölgeler içinde tutabilmek ve olası bir pandemiyi önlemeye yöneliktir. Ülkelerin bu ikazları hiçe sayması ve aksiyon almaması maalesef salgınların pandemilere dönüşmesine yol açacaktır. DSÖ, ‘SARS-CoV-2’ virüsünün salgın seviyesini 10 Ocak 2020 tarihinde 4 seviyesinde değerlendirdi; artan vaka sayısı nedeniyle 30 Ocak tarihinde 5 seviyesinde ve son olarak 11 Mart ‘tarihinde salgını en yüksek seviye olan 6 seviyesinde değerlendirip pandemi ilan etti.

Peki, sürmekte olan aşı çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Henüz sağlık otoriteleri tarafından onaylanan bir aşı olmamasına rağmen aşı deneylerinin en önemli aşamalarından biri olan güvenlik ve etkinlik verilerinin analiz ve istatistik raporlarının değerlendirildiği en az iki aşı adayı mevcut. 3 aşı adayı da rapor hazırlama aşamasında. Bu değerlendirmeler olumlu olarak sonuçlanırsa denemelerinin son aşaması olan üretim ve satış onayı için FDA, EMEA gibi sağlık otoriterine sunulması gereken klinik araştırma raporu hazırlanmaya başlanacak. Şu anda 5 aşı çeşidi için 240 tane aşı çalışması çeşitli aşamalarda sürüyor.

Bunun için nasıl bir takvim var? Raporlar ne zaman sunulacak? Üretim ve satış onayı için bir tahminiz var mı?

9 Kasım’da önde giden aşı adaylarından birinin analiz raporları güvenilirlik açısından ABD’de FDA tarafından onaylandı. Bu aşı, Pfizer ve BioNTech firmalarının ortaklaşa yürüttükleri bir çalışmaydı. Bu tarihi bir gün çünkü bu aşı eğer üretim sürecinde de bir sorun çıkmazsa, onaylanan ilk mRNA aşısı olacak.  İkinci mRNA aşısının raporlarının incelenmesi de Kasım ayının içinde sonuçlanır. Firmaların olası finansal riskleri göz önüne alarak üretim için ön hazırlıklarını tamamladıklarını biliyoruz.  Üretim onaylandığı takdirde bu yıl içinde 50 milyon doz ve 2021’de 1.3 milyar doz yapabilecek hazırlığa sahip olduklarını beyan ediyorlar. Her sorun aşıldığı takdirde 2021’in ilk çeyreğinde aşı acil kullanım için ve belirlenen risk gruplarında kullanıma başlanabilir diye tahmin ediyorum.

 Peki, bu en umut veren 5 aşı, ne tip aşılardır? 

5 aşının 2’si mRNA aşısı ki daha önce belirttiğim gibi bu aşıların biri onaylandı, diğeri inceleme aşamasında yani ‘SARS-COV-2’ virüsünün sadece bağışıklık sistemimize ait hücrelerin tanıyabileceği ve onları harekete geçirebilecek proteini (antijen) oluşturabilecek parçasının laboratuvarda sentetik olarak üretilip hücreye taşınmasıyla elde ediliyor. Diğer 3’ü ise  SARS-COV 2 virüsünün antijeninin başka bir virüsün DNA’sına ekleme suretiyle hücreye taşınması ki bu virüsler, adenovirus familyasından olup insanlarda sadece nezle ve hafif üşütme belirtileri gösteriyor. Bunlara ‘virus-vektör aşısı’ deniyor.

Virüsün tamamını değil de bağışıklık sistemini uyarabilecek antijeninin kullanılması aşıyı daha güvenli kılıyor. Genetik kodu bozulduğu için hücre içinde bölünemiyor. Bu tip aşıların avantajı bağışıklık sistemi zayıf, kronik hastalığı olan veya organ nakli olmuş hastalarda,  etkisi azaltılmış virüslerin kullanıldığı geleneksel aşılara göre daha güvenli olmasıdır. Dezavantajı ise antikor üretme süresinin yani virüse karşı bağışıklığın, geleneksel aşılara göre daha kısa olmasıdır. Bu nedenle bilim adamları, aşının etkin dozunu ve verimliliğini klinik araştırmalarla tespit etmeye çalışıyorlar.

Geleneksel aşıların,  örneğin, karma aşıların (kızamık, kabakulak, kızamıkçık virüsleri) ‘SARS-COV-2’ aşısı için yapılan denemelerdeki kullanımı oldukça az. Virüs-vektör aşılarının kullanımı yeni değil. Ebola salgınının bitmesine büyük katkı sunan Aralık 2016’da onaylanan Ebola aşısı virus-vektör yönetimiyle üretilmişti. Bağışıklık oluşturması ile ilgili gözlemsel çalışmalar halen sürüyor. ‘mRNA’ aşı denemeleri ise oldukça yeni. Şu ana kadar onaylanmış bir mRNA aşısı mevcut değil idi. Ancak 9 Kasım’da yapılan açıklama ile ilk mRNA aşısıyla ilgili kritik viraj dönülmüş oldu.

Klinik denemeler süresinin sonunda, aşı, etkinliği ( doz belirlenmesi), güvenliği (yan etkileri), bağışıklık (antikor) oluşturması kriterlerine göre sağlık otoritelerince değerlendirilir.  Aşının piyasaya sürülmesi durumunda,  gözlemsel çalışmalar devam eder. Bu çalışmalarda aşılama süresince, enfekte insan sayısı, hasta sayısı, insandan insana geçme hızı, hastaneye yatan sayısı, yoğun bakıma yatan sayısı, ölüm sayısı kriterlerine göre aşının verimliliği yıllar içinde değerlendirilir.

.

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.