OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

‘Atsız Parkı’ndan geçen yol nereye çıkar?

Bir ırkçının, üstelik ırkçılığıyla övünen bir ırkçının isminin, taltif edilir biçimde bir parka veya başka bir kamusal mekâna verilmesi son derece vahimken, bunun bir de bütün İstanbul’u temsil eden bir meclisten çıkması, İstanbul Belediye Başkanı’nın da desteğini alması, durumu daha da vahim hâle getiriyor

Geçen haftanın, hak ettiği kadar üzerinde durulmayan haberlerinden biri, Maltepe’de bir parka Nihal Atsız’ın isminin verilmesi oldu. Önce bunun CHP’li Maltepe Belediyesi’nin bir icraatı olduğu düşünüldü fakat ilçe belediyesi mealen “Doğru ama biz yapmadık” açıklaması yaptı. Anlaşıldı ki bu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nin bir kararıymış ve CHP’li Başkan Ekrem İmamoğlu’nun katkılarıyla çıkmış. Nitekim, girişimin sahibi İYİP de katkıları için İmamoğlu’na teşekkür etmiş

Bir ırkçının, üstelik ırkçılığıyla övünen bir ırkçının isminin, taltif edilir biçimde bir parka veya başka bir kamusal mekâna verilmesi son derece vahimken, bunun bir de bütün İstanbul’u temsil eden bir meclisten çıkması, İstanbul Belediye Başkanı’nın da desteğini alması, durumu daha da vahim hâle getiriyor. Böyle hareketler sembolik olmanın ötesinde siyaseten somut bir duruma, siyasi tercihlerin eğilimine, siyaseten ve ahlaken neyin kabul edilebilirlik sınırları içinde kaldığına işaret eder, topluma bu konuda bir mesaj verir, dolayısıyla önemlidir. Hatırlayın, birkaç ay önce Amerika’da George Floyd’un polis tarafından öldürülmesinin ardından başlayan protesto dalgası sırasında, Amerikan tarihinde yeri olan ama ırkçılığıyla veya köle tüccarlığıyla bilinen isimlerin heykelleri yıkılmıştı. Bu parka bu ismin verilmesi de, aynı mahiyette ama ters istikamette bir iş olarak değerlendirilmelidir. Amerika’da o kişilerin heykellerinin yıkılmasını alkışlarken, kendi ülkenizde Atsız isminin parka verilmesine itiraz etmemek çelişki, hatta ikiyüzlülüktür. 

Her ülkede bazı ırkçı akımlar ve gruplar vardır ama bunlar, özellikle demokrasisi belirli bir seviyenin üstüne çıkmış ülkelerde çoğu zaman marjinaldir ve toplumun geniş kesimi tarafından tenkit edilir, hatta ayıplanır. Türkiye’de ise ırkçılık, katliamcılık, şovenizm insanı çıldırtacak derecede normal, sorunsuz, hatta makbul bir şey olarak yaşanıyor. Anaakımın ta kendisi ve buna kuşaklar boyu şahit olmak çok yıpratıcı. İblislerin itibar gördüğü yer, cehennemden başka neresi olabilir? Zebaniliğin övüldüğü bir ülke kime, nasıl bir gelecek vadedebilir? 

Nitekim, Nihal Atsız’ın idealindeki dünyada cehenneme gitmek için ölmeye gerek yok; kendisi cehennemi size bu dünyada ‘vadediyor’. En müptezel şekilde ırkçı olmasının yanı sıra, bütün dünyaya düşmanlık besleyen, kin güden bir ideolojiyi körüklüyor. Ayrıca, kötü ahlak yaydıkları gerekçesiyle sinemaların, plajların kapatılmasını savunacak derecede yobaz biri. Üniversiteye kadar erkek ve kız öğrencilerin ayrılmasını, kadın öğretmenlerin erkek öğrencilere ders vermemesini savunuyor. 

Hayatın her ânını emir-komuta zinciri altına almayı savunacak kadar militarist. Örneğin, ona göre silahlı askerî talimler ortaokul seviyesine kadar indirilmeli, bu yaştaki öğrenciler bu talimlere katılmalıdırlar. Bu talimler sırasında gerçek silahlar kullanıldığı için yaralananlar olursa, bunun da normal sayılması gerektiğini söylüyor! “Zarar yok, aralarında tehlikeli yara alanlar bulunsun, bu yaralar sinemaların, baloların yaptığı tahribat kadar zararlı değil, talebeleri tehlikeleri azımsamağa alıştırmak bakımından faydalıdır”; “Okullar birer kışla hâline gelmeli, hatta liselerin müdürleri yüksek rütbeli subaylardan olmalıdır” diyen de bizzat Nihal Atsız’dır. Hızını alamaz, “hiç olmazsa (!) orta ve yüksek tahsil”in Millî Eğitim Bakanlığı’ndan alınıp Genelkurmay’ın idaresine verilmesi gerektiğini ileri sürer. Buna paralel olarak da savaş ve “kan akıtma” güzellemesi yapar. Atsız’a göre, uzun süre savaşmayan milletlerin ahlakı bozulur! Düşünsenize, hayat daima zorunlu askerlik gibi. “Cehennem” derken abartmıyorum. 

Atsız’ın Türkler dışındaki gruplara dair ırkçı, ayrımcı, onlara karşı şiddete başvurulmasını tavsiye eden ifadelerine girmiyorum bile; bu zaten onun ve onun gibilerin alametifarikalarından biridir. Dediğim gibi, Atsız’dan daha çok alıntılar yapılabilir ama sanırım nasıl bir profil olduğunu hatırlamış olduk. (Daha ayrıntılı bilgi için Fatih Yaşlı’nın Atsız ve diğer ırkçı Türkçü isimlerden bol bol alıntı yapan ve benim de bu yazıdaki alıntılar için başvurduğum, Türkçü faşizmi anlattığı ‘Kinimiz Dinimizdir’ başlıklı kitabına bakılabilir.)

Peki, CHP ve Ekrem İmamoğlu bütün bunları bilerek mi böyle bir kişinin isminin bir parka verilmesine önayak oluyor, destek veriyor? Biliyor da bir mahsur mu görmüyor, yoksa bilmiyor da birtakım günlük siyasi hesaplarla, ortağı gibi görünen partiye ‘jest’ mi yapıyor? “İşte, yaptık bir jest, bunda büyütecek bir şey yok” denemez. Başta da söylediğim gibi, bu tür hareketler ‘jest’, ‘sembol’ olmanın ötesinde, yanlış siyasi kültürü, yanlış siyasi ve insani normları besleyen, büyüten icraatlar. O kültürü düzeltmediğimiz sürece demokrasi ve huzura ulaşmamız zor. 

Anlaşılan o ki CHP yönetimi, kendininki de dâhil milliyetçi tabanın ‘hassasiyetler’ini çok önemserken, sayesinde İstanbul Belediye Başkanlığı’nı kazandığı HDP’yi ve onun tabanını pek önemsemiyor. Neden acaba? Onların oylarını ‘çantada keklik’ olarak mı görüyorlar? Yanlış hesap yapıyor olabilirler mi? Oy verme günü geldiğinde Nihal Atsız ismini parka vermeler, ülkücülük ve Alparslan Türkeş güzellemeleri hatırlanmayacak mı? O zaman bir kere daha ‘bağra taş basmak’ kolay olmayabilir, isteyen Demirtaş olsa bile.