Yaşam kendisiyle açıklanır

Son Mektup André Gorz’un dünyaya gönül gözünden son bir bakışıysa Ayrıntı Yayınları’nın yayımladığı 'Maddesiz' kitabı da onun dünyaya dair son bir umut mesajıdır.

 

Eraslan Sağlam

Kitap Kirk, Aralık 2011

André Gorz ile tanışıklığım dört yıl öncesine, yani onun ve karısı Dorine’in ölümüne tekabül ediyor. O dönem, bir sanat dergisi için sanat eleştirileri yazıyordum. Editörüm İktisadi Aklın Eleştirisi’ne dair bir yazı istemişti benden. Hemen yazarın külliyatına göz diktim: Son Mektup, Kapitalizm, Sosyoloji, Ekoloji, Yaşadığımız Sefalet, Elveda Proletarya.

Gorz, Son Mektup’ta karısı Dorine’e sesleniyordu; yirmi yıl bir hastalığın pençesinde yaşayan ve Gorz’un birlikte intihar ettiği Dorine… Son Mektup’ta Gorz, Dorine’e şöyle seslenir: “Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve ben seni her zamankinden çok seviyorum.”

Gorz’un sosyolojik tespitlerin altında tıpkı Dorine’e seslenişlerinde olduğu gibi aşk yatıyordu. Bunu Gorz’un son kitabı Maddesiz’de de sarih bir şekilde okuyoruz zaten. Kitabın arka kapağından seçtiğim bir cümle Son Mektup’la başlayıp Maddesiz’le sonlanan okuma maceramı açıklamaya yetiyor: “Son Mektup André Gorz’un dünyaya gönül gözünden son bir bakışıysa Maddesiz de dünyaya dair son bir umut mesajıdır.”

Kitap boyunca, hayati bilgi ile kapitalizmin boyunduruğundaki bilim ve bilişimin, yalnızlaştıran ve maddesizleştiren çatışmasını okuyoruz. Gorz zekice kurguladığı kitabın başlangıç bölümünde, özellikle matematik odaklı sayısal bilgi çözümlemelerinin hayat kurgulayıcı ve kolaylaştırıcı olduğunu hissettirse de ilerleyen bölümlerde bunun insansızlaştırıcılığını ve nesnesizleştiriciliğini, şaşırtıcı düşünce pratikleriyle, okuyucunun önüne seriyor.

İktisadi Aklın Eleştirisi’nde ele aldığı ‘boş zamanın ortaya çıkması’na Maddesiz’de de değinen yazar, bunu bu kez Marx’ın Ekonomi Politiğin Eleştirisi İçin Ön Çalışma eseriyle refere ediyor. Bu referanstan ‘sabit sermaye olarak insanın kendisi’ fikrini, ‘insan sermaye’ kavramına vardırarak, bunun müspet ve menfi kullanımlardaki iyi ve kötü sonuçlarını değerlendiriyor. Bunun olumlaması olarak, post – Fordist emekçilerden söz ediyor. Bu emekçilerin oyunlar, ekip sporları, kavgalar, tartışmalar, müzik ve tiyatro çalışmaları gibi eylemleri üretim süreçlerine dâhil ederek ‘kendilerini üretmek’ fikrine odaklanıyor. Sözü edilen ‘özneleştirme ve öznelleştirme’ çalışmasını kurumların aksine bireyin yapabileceğini dile getirerek, aslında bugünün kültür kurumlarının niteliksel iflasını da açıklamış oluyor.

Daha fazla boş zaman

‘Bilginin Maddesiz Sermayeye Dönüşümü’ bölümünde, tezini önemli örneklerle destekliyor. Firmaların, kendi maddi sermayesinin sahibi olmaktansa bu sermayeyi kiralaması gibi…Nike’ın tesisinin ya da makinelerinin olmayışı, faaliyet alanının tasarımla ilgili olması gibi...

Sistem bu anlamda tüketicisini de üretiyor. New York’taki bir büyük yürüyüş sırasında, basının da önceden haberdar edildiği olayda, yirmi kadar genç kadının el çantasından sigara ve çakmağını çıkarıp simgesel ‘özgürlük meş’alesi’ni yakmasının, sigaranın o dönemde ve o coğrafyada kadın özgürleşmesinin sembolü olması gibi...

Gorz, çözüm önerilerine serveti yeniden tanımlayarak girişiyor. Asıl servet kaynağını, insan yeteneklerini geliştiren faaliyetler olarak görüyor. Bu manada üretimciliğin silinmesinin zaman, beden ve doğayla başka bir ilişki başlatacağını; bunun haz kapasitesinin, boş vakit yeteneğinin, sanatsal faaliyetlerin ve araçsal olmayan diğer faaliyetlerin gelişimine yansıyacağını iddia ediyor. Bırakın gerçekleşmesini, düşünmesi bile haz verici!

Adeta insanı defeden bir sistem olarak gördüğü sayısal kapitalizme karşı umut yolculuğunda, sayısal kapitalizmin ‘asileri’ karşısına çıkıyor Gorz’un. Peter Glotz’dan yaptığı alıntıyla şöyle gönendiriyor bu gençleri: “Artan sayıda genç, basamakları tırmanmayı reddetmekte, daha fazla paradansa daha fazla boş zaman tercih etmekte, tam zamanlı işlerini sınırlı zamanlı işe dönüştürme ve çalışma etiğinden kurtulma eğilimindedir. Sayısal kapitalizmin yaşamımız üzerindeki nüfuzu arttıkça, sınıflarını gönüllü olarak terk edenlerin ve vitesi küçültenlerin sayısı da artacaktır. Onlardan yeni bir dünya anlayışı doğacaktır.”

Gorz sona doğru tekrar bilgi ve bilim ilişkisine dönüp şu altın cümleyi kuruyor: “ Bilgi ile bilinenler, bilim ile yaşam dünyası arasındaki ayrılığın kaynağı ‘doğanın matematikleştirilmesi’nde yatmaktadır.” Bunun ardından kanımca son noktayı koyuyor: “Yaşam kendisiyle açıklanır.”

Bir ekleme yapmak istiyorum. Neredeyse dünyanın pek çok yerinde başlayıp Wall Street eylemleriyle güzel uçlanan rüzgârı Gorz görmüştü. Bunun ispatı Maddesiz’de Reclaiming the Commons’dan alıntıladığı Naomi Klein’ın sözlerinde gizli: “Bütün dünyada militanlar devrimi beklemek yerine, yaşadıkları, eğitim gördükleri, çalıştıkları yerde doğrudan eyleme geçiyorlar. Küreselleşmeye karşı mücadele özel tekellere ve yer yer kapitalizmin kendisine karşı mücadeleye dönüştü. Seattle’dan sonra asıl yenilik, dünyanın her tarafındaki örgütçülerin kendi ulusal ve yerel mücadelelerini global bir vizyonda birbirine bağlamaya başlamalarıdır. Büyük firmalara saldırarak toplumsal, ekolojik ve ekonomik sorunların birbirine bağlı olduğu hususuna parmak basıyorlar.”

Maddesiz / Bilgi, Değer ve Sermaye

Yazan: André Gorz

Çeviri: Işık Ergüden

Ayrıntı Yayınları

Eylül 2011,  111 sayfa

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ