OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ermeni kimliği ve okullar II

Türkiye’deki Ermeni çocukları için asıl sorun okudukları tarih müfredatında kendilerini ya hiç görmemeleri ya da gördükleri zaman da son derece olumsuz, hatta ırkçı sıfatlarla tanımlı olarak görmeleri. Bunun, onların Ermenilikle kurdukları ilişkide etkili olmaması beklenemez.

Geçen hafta, Türkiye’de Ermeni kimliği ve Ermeni okulları meselesini konuşmaya başlamıştık. Ermeni nüfusunun azalması ve Ermeni kimliğinin daralmasının çok çeşitli sebepleri olduğunu, bu süreçte devlet politikalarının ve sosyolojik dinamiklerin beraber çalıştığını söylemiştik. Ermeni kimliğini küçültmeyi amaçlayan devlet politikalarının hedeflerinden biri de bekleneceği üzere Ermeni okulları oldu zira okullar kimliğin önemli ayaklarından tarih ve dil/edebiyatın tedris edildiği mekanlar. İlkönce tarih kısmına bakalım.

Ermeni’nin yalnız kimliğinin değil, lafzının dahi bu toprakların tarihinden silinmeye çalışıldığı da bir sır değil. “Ermeni” kelimesini kullanmamak için tarih metinlerinde veya tarihi binaları isimlendirirken, anlatırken “Gregoryen”, “Ortodoks” gibi kaçamak sıfatlar kullanıldı, kullanılıyor. Milattan evvelinden bile bahsediyor olsanız “Ermeni krallığı”, “Ermeni devleti” gibi ibareler kullanmak tam bir tabu(ydu). Okullarda okutulan tarih ders kitapları veya harita gibi diğer materyaller de bu anlayışı yansıtır. Bunun sebep olduğu trajikomik anekdotlar da var. Okul müdürlerimizden birinin aktardığına göre 1980’lerde görev yaptığı okula, bütün haritalardan “Ermenistan” veya “Armenia” ibaresini silme talimatı gelmiş. “Nasıl yapalım derken aklımıza asetonla silmek geldi. Sildik de ama bu sefer de sildiğimiz ismin yerinde bir boşluk, beyazlık oldu. Daha çok dikkat çekmeye başladı.” Tarihe inkarcı yaklaşımın bundan daha iyi tasvir edilebileceği bir metaforik anlatım olabilir mi bilemiyorum. Sildiğin, gerisinde anlamsız ve daha dikkat çeken bir boşluk bırakır. 

Tarihe bu tür bir yaklaşım aslında sadece Ermeni çocukları için değil, o eğitimden geçen bütün herkes için bir sorun çünkü yaşadıkları toprakların tarihini yanlış veya en iyi ihtimalle eksik öğrenmiş oluyorlar. Böyle olunca da, bugünü kavrayışları, başta siyaset olmak üzere bugüne dair yaptıkları yorum, çıkarım ve tercihler de haliyle sağlam bir zemine oturmuyor. Sonuç olarak, bugün içinde yaşadığımız toplumun huzur, barış, refah konusundaki sorunlarının dayandığı ayaklardan biri de yanlış ve eksik tarih öğretimi olmuş oluyor. 

Ermeni öğrenciler özeline gelince. Konumuz doğrudan o değil ama başına milliyet sıfatı getirilmiş tarih anlatıları bana pek anlamlı ve doğru gelmez. Dolayısıyla, “Türk tarihi” ibaresi kadar “Ermeni tarihi” ibaresi de bence tartışmaya son derece açıktır. Bu tür tanımlamalar, yani millet ölçeğinde homojen bir topluluğun asırlar boyunca süregelen tek bir tarihi olduğu iddiası büyük ölçüde, milliyetçiliğin tarihe yaptığı bir yakıştırmadır. Böyle bakınca, kanımca millet denilen topluluklardan ziyade coğrafyaların, devletlerin (bu listeyi uzatabilirsiniz) tarihinden bahsetmek daha anlamlıdır. Fakat, Türkiye’deki Ermeni çocukları için asıl sorun okudukları tarih müfredatında kendilerini ya hiç görmemeleri ya da gördükleri zaman da son derece olumsuz, hatta ırkçı sıfatlarla tanımlı olarak görmeleri. Bunun, onların Ermenilikle kurdukları ilişkide etkili olmaması beklenemez.

Bu, her çocuğu aynı oranda etkilemese de kimlikleri açısından çelişkili bir durum yaratıyor. Şöyle ki, Ermeni okullarında bir yandan haliyle Ermeni kimliği bu çocuklara, ne kastettiğimi daha sonra açıklama üzere ‘yapay’ biçimde diyeyim, verilmeye, benimsetilmeye çalışılıyor; öte yandan, müfredattaki tarih ve milli güvenlik gibi dersler Ermeni’nin ne kadar “kötü”, ne kadar “hain” olduğunu anlatıyor (Bu derslerin devlet tarafından atanan öğretmenlerinin kişisel yaklaşımına, tutumuna bağlı olarak, Ermeniler hakkında bu gibi ibarelerin olduğu sayfalar, Ermeni okullarındaki derslerde atlanabilir, işlenmeyebilir ama sonuçta çocuk elindeki ders kitabında onları görüyor, okuyor.) 

Kimi zaman, “Ermeni meselesi” çerçevesinde okullara gönderilen “destekleyici eğitim materyalleri” veya yapılması istenen ödevler de aynı bakışı yansıtıyor. Seneler önce, örneğin, bütün öğrencilerden istendiği gibi Ermeni öğrencilerden de “asılsız soykırım iddialarına karşı” birer kompozisyon yazmaları istenmişti. Okul dışına çıktığında da, yazılı ve görsel medya gibi çeşitli mecralarda Ermeni’ye dair son derece olumsuz söylemlerle karşılaşıyor. Yani, çocuk bir yandan gittiği okulda Ermeni kimliğine dair olumlu şeyler öğrenirken, öte yandan geniş toplumdan olumsuz sıfatlar duyuyor. Aynı anda hem gaza hem frene basmak gibi. Bir yandan Ermeni kimliğini edinmeniz ve sürdürmeniz için çabalayanlar var; öte yandan Ermeni kimliğini kötüleyen koca bir sistem var. Bu durumun çocuklarda karmaşık bir ruh hali uyandırması gayet mümkündür: “Madem bu kimlik, bu kadar kötü, ben niye onu taşımak için kendimi zora sokuyorum?” Zira, kişinin Türkiye’de Ermeni kimliğini yaşamaya ve yaşatmaya çalışması, sırtında olmayabilecek ve taşıması zor bir yükü gönüllüce sırtlanması demektir. Çocuklardan da beklenen işte bu yükü gönüllüce sırtlanmalarıdır.  

Velhasıl, Ermeni okullarında münhasır bir Ermeni tarihi okutulması düşünülebilir ama yalnız Ermeni çocuklar için de değil bütün çocukların iyiliği için asıl yapılması gereken tarihin, tarih yazımcılığının ve tarih derslerinin daha çoğulcu, nüanslı ve kapsayıcı hale getirilmesidir. Unutturulanın hatırlanmasıdır.  
Dil meselesini de başka bir yazıda ele alalım.