YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Perde önünde her şey yolunda gibi

Geçen hafta, normalleşme sürecinde en önemli pürüzün Ermenistan ile Azerbaycan arasında pek de yolunda gitmeyen ilişkiler olacağını söylemiştik. Bu sıkıntılı denklem varlığını koruyor.

Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan’ın Türkiye ziyareti tamamlandı. 2008–2009’daki sonuçsuz kalan protokoller sürecinden sonraki en üst düzey temas oldu bu. Görüşme sonrasında taraflar olumlu açıklamalar yaptılar. Dolayısıyla, görüşmenin de olumlu geçtiğini söyleyebiliriz. Hatta Mirzoyan görüşmeden iki gün sonra Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte “Genel olarak Ermenistan halkı Türkiye’yle ilişkilerin normalleşmesini istiyor. Bu durum kamuoyu araştırmalarına da yansıyor” dedi. Benzer araştırma sonuçlarına önceki aylarda da rastladığımızdan, bu açıklamanın şaşırtıcı olduğu söylenemez. Beri yandan Ermenistan’da hükümete muhalif kesimler bu açıklamalara pek katılmıyor. Hatta Taşnaksutyun Partisi ve Cumhuriyetçi Parti, 17 Mart’ta Dışişleri Bakanlığı’nın önünde normalleşme sürecine karşı bir protesto gösterisi yaptılar. 

Paşinyan hükümetinin bu süreçte iki dayanak noktası var. İlki, geçen yıl Haziran ayında yapılan seçimlerden güçlü bir biçimde çıkmış olması; ikincisi ise, Ermenistan’da toplumun uzun süredir bir cendere içinde yaşıyor olması ve ekonomik açıdan işlerin pek yolunda gitmemesi. Hükümet de zaten bu normalleşme sürecini topluma, ulaşım ağlarının açılacağı ve böylece ekonomide bir ferahlama yaşanacağı argümanlarıyla sunuyor. 

Bunlar hiç şüphesiz, yanlış değil. Paşinyan hükümeti sonuç olarak seçimlerden galip çıksa da bir çıkış yolu arıyor, zira normalleşme öncesindeki iç ve dış kilitlenme hâliyle fazla yol almasına imkân yok. 

Türkiye açısından baktığımızda da normalleşme sürecinde her şey yolunda görünüyor. Mirzoyan’ın daveti kabul edip Türkiye’ye gelmesi Ankara açısından da önemli bir gelişme. Aynı günlerde İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ve Yunanistan Başbakanı Mitçotakis’in de Türkiye’ye geldiğini ve üst düzey temaslarda bulunduğunu düşünecek olursak, Ankara’nın sadece Ermenistan’la sınırlı kalmayan, daha kapsamlı bir diplomatik atak içinde olduğunu söylemek mümkün. 

Bu atağı Rusya’nın Ukrayna’daki işgal harekâtıyla birlikte düşünebiliriz belki. Erdoğan rejimi bir süredir bölgesinde ‘Büyük Oyuncu’ olmanın hazırlıklarını yapıyordu. Bu politikanın önündeki en büyük engel Rusya’ydı. Ancak Rusya, neredeyse tüm dünyayı karşısına aldığı Ukrayna işgaliyle kendini hem ekonomik, hem de siyasi açıdan sıkıntılı bir duruma soktu. Hâl böyle olunca Ankara şimdi kendisine biraz daha alan açıldığını düşünüyor olabilir. 

Normalleşme sürecine dönecek olursak; geçen hafta, bu süreçte en önemli pürüzün Ermenistan ile Azerbaycan arasında pek de yolunda gitmeyen ilişkiler olacağını söylemiştik. Bu sıkıntılı denklem varlığını koruyor. 
Azerbaycan geçen hafta Ermenistan’a beş maddelik bir barış planı iletti. Bilindiği gibi, 2020 yılındaki savaştan sonra bir ateşkes anlaşması imzalandı, ancak bir barış anlaşması hâlâ imzalanmış değil. Azerbaycan için en kritik konu, Karabağ’ın Azerbaycan’ın bir parçası olduğunun kabul edilmesi. Ermenistan ise Karabağ nüfusu içinde Ermenilerin büyük çoğunluğu oluşturduğunu hatırlatarak bu topraklar için bir ‘statü’ belirlenmesini istiyor. Bu statü için de muhtemelen en azından özerklik öngörülüyor. 

Ermenistan, Azerbaycan’ın bu beş maddelik teklifine karşılık olarak, AGİT Minsk Grubu’na müzakerelerin başlatılması çağrısında bulundu. AGİT bilindiği gibi 2020 yılındaki savaştan önce Karabağ’la ilgili müzakere sürecini yürütüyordu. Burada Rusya, ABD ve Fransa eşbaşkanlar olarak temsil ediliyor. 

Azerbaycan ise 2020 yılındaki savaştan sonra artık bu mekanizmayla devam etmenin gereği olmadığını söylüyor. Bakü’ye göre bu mekanizmayla yol alınamadı ve bu yüzden, Azerbaycan 2020 yılındaki savaşı başlattı. 
Çözümsüz gibi görünen bu denklem içinde Karabağ halkı geçen haftayı doğalgazsız geçirdi. Bakü’den gelen açıklamalara göre gaz hattında bir onarım sorunu vardı, ancak Ermenistan bu kısıntıyı Azerbaycan’ın kasıtlı olarak yarattığını düşünüyor. Gazetemiz baskıya giderken, bu sorunun Rusya’nın arabuluculuğuyla çözüm yoluna girdiğini okuduk. 

Şurası çok açık ki, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerde hâlâ en önemli aktör Rusya. Moskova’nın bu ‘aktör’lüğünün sürekliliğini ise Ukrayna işgalinin gidişatı belirleyecek. 

Velhasıl, Yerevan-Ankara ilişkileri ne kadar yolunda gidiyor gibi görünüyorsa, Yerevan-Bakü ilişkileri de o kadar sorunlu bir manzara çiziyor. Umutlu olmak için de, temkinli olmak için de yeterince sebep var.