Mahpusta işçi olmanın ‘dünü ve bugünü’

“İşçi mahpuslara emeklilik sigortasının yapılmaması, yevmiyelerinin düşük olması ve hapishane içerisinde iş imkânlarının kısıtlı olması International Labour Organization kurallarıyla çelişmektedir.”

Agos’un bu haftaki İnsan Hakları Gündemi sayfasında gazeteci Ahmet Külsoy, cezaevlerindeki  işçilerin sorunlarını ele aldı. Külsoy, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden (CİSST) hapiste işçi temsilcisi Heval Zelal Avcı ile hapishanelerde  işçilerin tarihini, dününü ve bugününü konuştu.

Mahpusta işçiliğin tarihi ne zaman, hangi siyasal-ekonomik koşullarda tarih sahnesinde yerini aldı? İlk uygulayan devletler ve uygulama yöntemleri hakkında ne söylemek istersiniz?

Modern anlamda ilk hapishanenin 1595 yılında Amsterdam’da kurulduğu kabul edilse de cezalandırmanın amacında ortaya çıkan yenilik ve değişikliklerle birlikte hapis cezasının ilk yansımasının İngiltere’de ortaya çıktığı iddia ediliyor. Bu amaçla İngiltere kralı VI. Eduard tarafından 1555’te Bridgewell Şatosunda bir ‘çalışma evi’ inşa edildiği, burada özellikle basit hırsızlık suçu işleyenlerin toplum için ortaya çıkardıkları olumsuz durumların azaltılarak topluma entegrasyonunun sağlanmaya çalışıldığı belirtiliyor. Ancak şatoda yer alan bu kısımların cezaevinden çok çalışma evi niteliği taşıdığı da ifade ediliyor. Amsterdam cezaevleri 1588 yılında genç bir hırsızın ölüm cezası yerine devlet tarafından eğitilip iyileştirilmesine karar verilmesiyle ortaya çıkmış. Bu husus, şehir meclisinde uzun süre tartışılmış ve 1595 yılında Klarissen Manastırı’nın bir kısmının çalışma ve iyileştirme kurumu olarak düzenlenmesine karar verilmiş. İlk hapishanelerde de Amsterdam Sistemi de denilen bu infaz şekli uygulanmış. Mahpusların gruplar halinde gece gündüz birlikte bulundurulmasının en eski örneğine 1596’da Amsterdam’da inşa edilen erkek hapishanesinde rastlanıyor. Amsterdam hapishanesinde 150 kişiden oluşan erkek mahpuslar küçük koğuşlarda kalıyor, gündüzleri tahta ve iplik işleriyle uğraşıyor, ayrıca din eğitimi alıyorlardı. Böylece, mahpusların ağır bir iş yükü ve din eğitimi ile birlikte sosyal yaşama alıştırılmaları ve rehabilite edilmeleri amaçlanıyordu. Müşterek hapis ve hücre hapsi sistemlerinin sakıncalarının ortadan kaldırılması ve bu sistemlerin olumlu yanlarının bir araya getirilmesi için yeni bir sistem arayışına girildi ve karma bir sisteme başvuruldu. İlk defa 1816 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin New York eyaletinin Auburn bölgesinde inşa edilen Auburn hapishanesinde uygulandığı için, sisteme ‘Auburn Sistemi’ ismi verilmiş. Bu sisteme göre de mahpuslar geceleyin tek başlarına bırakılıyor, gündüzleriyse atölyelerde konuşma yasağı uygulanarak, az bir ücret karşılığında bir arada çalıştırılıyor, yemekler toplu olarak yeniyordu. Sohbetin her şekli kesin olarak yasaklanmıştı, sadece izin verilen hallerde gardiyan ile kısık sesle konuşma imkânı bulunuyordu. Ayrıca mahkûmların ailelerinin ziyareti de bu sistemde yasaktı.

Osmanlı İmparatorluğu’nda mahpus ve işçilik hakkında görüşleriniz neler? İmparatorlukta işleyiş nasıldı?

Hapishanelerin içinde mahpusların çalışması, 1880 tarihli hapishanelerin idaresiyle ilgili yasal düzenlemeyle gerçekleşmiş. Mahpusların dışarı çıktıktan sonra değerlendirebilecekleri bir meslek ve sanat öğrenmelerine mahsus olmuş ancak belirli istisnalar dışında mahpusların hapishane içindeki bu üretim sürecine katılımları rızalarına bırakılmayarak mecburi tutulmuştu. Mahpusların çalışmasının zorunlu tutulması, ücretsiz bir şekilde, yani angarya olarak gerçekleştirilmemiş, belirli bir gelir elde etmelerine de imkân sağlamıştı. Mahpusların hapishanelerde çalıştırılabilmesi için, her hapishanede marangoz işleri gibi mesleklere yönelik uygun alanlar inşa edilmiş. Çalışmaları karşılığında elde edecekleri ücretlerin yarısı yiyecek, giyecek ve diğer masraflar için devlete kalırken, diğer yarısıysa mahpuslara ayrılmış. Mahpusların payı direkt kendilerine verilmemiş, ihtiyaç duydukları anda kullanacakları şekilde koruma amaçlı olarak hapishane müdürlüklerinde tutulmuştu. 1910 yılında marangozluk, terzilik, doğramacılık ve ayakkabıcılık gibi mesleklerde eğitilerek üretim yapmaları sağlanan İstanbul Hapishanesi mahpuslarının bu faaliyetleri hem kendileri hem de üretim miktarı ve elde edilen gelir açısından iyi sonuçlar vermiş. 1921’de İstanbul hapishanesinde temizlik işçileri, ücret düşüklüğü ve düzensiz ödeme gerekçesiyle işten ayrılınca da yeni işçi istihdamı yerine, belirli bir ücret karşılığı mahpusların bu işte istihdam edilmesi de hem işlerin aksamasını önlemek hem de daha ucuz bir işgücü kaynağının temin edilmesi amacına yönelik olmuş.

Cumhuriyetin ilk dönemlerine gelirsek, ‘iş esası üzerine kurulu cezaevleri’ söz konusu buralarda yapılan işler nelerdir? Cumhuriyet döneminde sermaye birikimine ihtiyacın kaçınılamaz olduğu biliniyor. Mahpus emeğinin sermaye birikiminde etkisini/rolünü anlatabilir misiniz?

Adalet Bakanlığı, mahpusların çalıştırılması ve ıslah edilmesi amacını yerine getirebilmek için iş esasına dayalı hapishaneler inşa etmeye başladı. 1930 tarihli Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanun’da hapishanelerde işyurtlarının oluşturulacağı belirtilmiş, 765 sayılı TCK’nın Yürürlük Kanunu’na eklenen bir madde ile belli şartları taşıyan mahpusların geceleri hapishanede geçirmek koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılabileceği esası kabul edildi. Cumhuriyet döneminde iş esasına dayalı ilk hapishane de 1 Ekim 1936 tarihinde İmralı Adası’nda açıldı. Mahpusların çalıştırılması açısından bakıldığındaysa ilk düzenlemeler, erkek nüfusunun savaşlar nedeniyle azaldığı, eli silah tutanların da askere alındığı bir dönemde açığa çıkan işgücünü karşılamak amacıyla yapıldı. 26 Nisan 1922 tarihli 1525 sayılı kararnamede, meslekleri çiftçilik olan ya da ekecek arazisi olan cinayete mahkûm kişilerin ceza süresinin bitimine üç ay kalmış olanlarının serbest bırakılmasına, diğerlerinin de tarım mevsiminde bir ayı aşmayacak şekilde sağlam teminata bağlanarak savcılarca salıverilmesine yer verildi. Hasat mevsimi yaklaşırken uygulamanın kapsamı 21 Haziran 1922 tarihli 1631 sayılı kararnameyle genişletildi; ‘cinayetten mahkûm olanlardan esas mesleği tarımcılık olan ve ekili arazisi bulunan kişilerin hasat zamanı üç ay süreyle geçici olarak salıverilmeleri’ kararlaştırıldı. 1937’den itibaren ‘iş esası üzerine kurulu cezaevleri’ kuruldu. Buralarda matbaacılık, marangozluk, terzilik ve kunduracılıkla halıcılık, ziraat, inşaat işleri, madencilik yapıldı.

Günümüzde hapiste çalışmanın hukuki altyapısı var mı? Bu, Uluslararası Çalışma Örgütü İLO (International Labour Organization) kurallarıyla örtüşüyor mu?

Evet, hapiste çalışmayla ilgili Birleşmiş Milletler ve ILO’nun imzacı ülkelerin anayasa ve yasalarını etkileyen iki önemli sözleşmesi mevcut. İlki, ILO’nun 1930 tarihli ‘29 No’lu Zorla Çalıştırma Sözleşmesi’, ikincisiyse 1955’te Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilmiş, ‘Mahpusların Islahı İçin Asgari Kurallar’. ILO’nun kadınların ve erkeklerin insana yakışır işlerde çalışıp insana yakışır kazanç sağlayabilmeleri için gerekli fırsatların artırılması ve herkes için sosyal korumanın kapsamının genişletilmesi ve etkililiğinin artırılması gibi hedefleri bulunuyor. Ancak işçi mahpuslara emeklilik sigortasının yapılmaması, yevmiyelerinin düşük olması ve hapishane içerisinde iş imkânlarının kısıtlı olması, ILO kurallarıyla çelişiyor.

Disiplin cezası alan mahkûm, iş atölyelerinde çalışabiliyor mu? Ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma cezası, 5275 sayılı Kanunun 41. Maddesi’nde düzenlenmiş ve ‘hükümlünün kurum yönetiminde ücret karşılığı çalıştığı işten bir aydan üç aya kadar yoksun bırakılması’ (Madde 41/1) olarak tanımlanmıştır. Bu da mahpusların disiplin cezasıyla beraber atölyelerde de çalışmalarının önüne geçilebileceğini gösteriyor.

Hapiste çalışanların sigorta durumları nedir? Günümüzde iş kazası ve meslek hastalığına karşı önlemler alınıyor mu?

Hapiste çalışma, hizmet akdine iş sözleşmesine dayanmadığı için çalışan hükümlü ve tutukluların sigortalılık durumları, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 5. Maddesi’nin A bendinde şöyle düzenlendi: “Hizmet akdi ile çalışmamakla birlikte, ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde çalıştırılan hükümlü ve tutuklular hakkında, iş kazası ve meslek hastalığı ile analık sigortası uygulanır ve bunlar,  dördüncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılırlar.” Yani bu sigortalılık sadece iş kazası, meslek hastalığı ve analık sigortasını kapsamaktadır.

Siz CİSST’te çalışırken kuruma iş kazası, meslek hastalığı bildirimi yapıldı mı?

2021 yılı içerisinde işçi mahpuslar tarafından derneğimize ücretlerin yetersiz olduğuna, PCR testi pozitif çıkan mahpuslar ile aynı ortamda çalıştırıldıklarına, bazı infaz koruma memurları tarafından psikolojik şiddete uğradıklarına dair şikâyetler aktarıldı. Bunun yanında çay ocağı ve yemekhanede çalışan mahpuslara portör muayenesi uygulanmadığı, iş sağlığı ve güvenliği için gerekli olan tulum, çizme, eldiven gibi temel ihtiyaçların karşılanmadığı bildirildi. İş kazalarını dışarıda bile ispatlamak çok zorken hapishane içerisinde olan bir iş kazasını öğrenmemiz ve ispatlamamız daha zor.

İş atölyelerinde çalışanların günlük çalışma koşulları neler? Kadın mahpuslar ile erkek mahpuslar arasında ücret farkı var mı? Varsa buna ‘uçurum’ diyebilir miyiz?

2022 yılında işyurtları bünyesinde ‘usta’ statüsünde çalıştırılan mahpusların yevmiyesi 37 TL iken diğer statülerde çalıştırılan mahpusların yevmiyeleri sırasıyla şu şekilde: Kalfa için 33 TL, çırak için 30 TL ve stajyer olarak çalıştırılan mahpuslar için 20 TL. Kadın işçi ve erkek işçiler arasında bir ücret farkı bulunmuyor ancak kadınlara daha çok ataerkil bakış açısıyla yapılan iş bölümünde ‘kadın işi’ olarak görülen tekstil atölyelerinde ya da temizlik işlerinde çalışma olanakları tanınıyor. Bu da kadınlar ve erkekler arasında bir ayrım yapıldığını gösteriyor.



Yazar Hakkında