Radikal umudun sosyolojisi ve biyolojisi: Direnişin yeni sanatları

Pozitif beklentilerin beyin biyolojimize olan etkisi gibi, negatif beklentiler ve sosyal bağlamlar da (Örneğin otokratik bir ülkede veya sürgündeki bir sanatçıyı, gazeteciyi veya yazarı çevreleyen baskıcı politik ortam) vücut fonksiyonlarını kötü yönde etkileyebilir. Bunlar plasebo etkisinin zıttı olan nosebonun bilinen etkileridir.

İlerici sosyal hareketleri tetikleyen sanat ve edebiyatın gizli bir aktif bileşeni vardır: değişim için sarsılmaz bir umut. Umut, toplumsal uyuşukluğu önler, eleştirel düşünceyi ve siyasete katılımı teşvik eder. Umut, 21. yüzyılın zulmüne, reelpolitiğine ve otokratlarına karşı bir direniş şeklidir. 

Peki bunca krizin arasında umudu nasıl canlı tutabiliriz? İklim felaketi, popülist otokratlar, Covid-19 ve hayvanlardan insanlara sıçrayan ve insanmerkezcilik tarafından körüklenen diğer bulaşıcı salgınlar, eleştirel düşünceyi zayıflatan neoliberal üniversiteler ve herkesi ve her şeyi metalaştıran iş yerleri gibi örnekler, yaşanabilir bir gezegen için olasılıkları azaltmakta. Demokrasi, özgürlük ve 21. yüzyılda umudumuzu geliştirmek için, tarihin herhangi bir zamanından çok daha fazla yeni radikal düşünme yollarına ihtiyacımız var.

Yerel ve ulusötesi karşılıklı yardımlaşma (mutual aid) programları ile umut dolu beklentileri geliştirmek, radikal demokrasiyi ve toplumsal değişimi gerçekleştirilebilir hale getirebilir. Ancak karşılıklı yardımlaşma ekonomik dayanışma ile sınırlı değil. Bazen karşılıklı yardımlaşma, iyi bir dinleyici olup kulak vermek ve birlikte yemek paylaşmaktır.  Emi Kiyoma ile yaptığı röportajda E. Tammy Kim, "Karşılıklı yardımlaşma bir akşam yemeği, politik tartışma, bir tacizciden korunmak, protestolar, çok şık bir çift ayakkabı, bebek bakımı veya sıcak bir duş anlamına gelebilir," diyor. Diğer zamanlarda karşılıklı yardımlaşma tabandan gelişen devrimci siyasetin o gizli bileşenini, yani radikal umudu keşfetmek için yeni teoriler ve uygulamalar aramak anlamına gelebilir. 

Umudun Biyolojisi

Umut, sadece kafamızda yer alan soyut bir olumlu beklenti değil. İlaç geliştirme ve nörobiyoloji alanlarındaki araştırmalar gelecek hakkındaki beklentilerin ve kelimelerin üzerimizde etkilerinin olduğunu, beyin kimyamızı ve organlarımızın fonksiyonlarını değiştirebileceğini gösteriyor. Günümüzden daha iyi bir gelecek beklersek, o geleceğe ulaşma imkânımız daha fazladır. Bunun aksine, eğer karanlık bir gelecek beklersek, aydınlık bir geleceğe ulaşma şansımız da düşer. 

Başka bir deyişle, sadece beslenme uzmanlarının dediği "Ne yerseniz, O’sunuz" değil, aynı zamanda "Gelecek için ne bekler ve hayal ederseniz, O’sunuz" da beyin biyolojisi için söz konusudur. 

Umudun ve olumlu beklentilerin biyolojisi ilaç geliştirmede uzun süredir bilinen bir konu ancak uluslararası ilişkiler ve demokrasi teorisi alanlarında "bilinmeyen bilinen" olarak kalmıştır. Bunun için, ilaç geliştirme bilimine kısaca göz atmalıyız.

Günlük Beklentilerin Sosyolojisi: Plasebo Araştırmaları Neler Söylüyor?

Asıl anlamı “yürümek” olan Plasebo kelimesi ilk olarak 1300’lerde İbranice İncil’in Latince çevirisinde yer almıştır. Hatalı çeviri nedeniyle placebo kelimesi "hoşnut etmek" olarak çevrilmiştir.

Plasebo, kimyasal etkisi olmayan bir haptır. Plasebolar yeni ilaç klinik faz çalışmalarında kontrol gruplarına verilmektedir. Örnek olarak, depresyonda olan 100 kişilik bir grubun yarısına yeni antidepresan verilirken, kalan yarısına da plasebo verilir.  Eğer asıl ilacı alanlar, plaseboyu alanlardan daha fazla iyileşme gösterirse, bu yeni antidepresanın işe yaradığına dair bir kanıttır.

Ancak önemli olan asıl konu bu değil. Plasebo alan hastalar da semptomlarında iyileşme gösterebiliyor. Psikiyatride, uyku bozukluğu, alerjiler, bağışıklık sistemi işlevleri ve bir dizi başka tıbbi durumda, plasebo etkileri belirgindir.

1970'lerden beri araştırmalar plasebo etkisinin gerçek bir biyolojik temelinin olduğunu göstermiştir. Buna örnek olarak, plasebo kaynaklı ağrı kesici etkiler (analjezi), ağrıyı hafifletmek ve kaygıyı azaltmak için vücut tarafından üretilen beyindeki opioidlerin (ör. endorfin) salınmasıyla ilişkilidir. 

Plasebonun etkisi nicelik olarak da büyük olabiliyor. 1991 ile 2015 yılları arasında depresyonda olan erişkinlerde antidepresanlarla yapılan klinik çalışmalarda plaseboya yanıt verenlerin ortalama oranı %35 ila %40 olarak rapor edilmiştir.

Plasebo kanser gibi hastalıkları tedavi edemez ve tıbbi tedavide yeri yoktur. Bununla birlikte, demokrasi için radikal umut ve baskıya karşı yeni direniş sanatları göz önünde bulundurulduğunda klinik çalışmalar ve ilaç geliştirmede plasebo kullanımından öğrenilecek çıkarımlar var. 

Plasebo veya ilaç uygulamaları, sosyal bir bağlam içinde yer alır. Bunlardan birkaçını saymak gerekirse, ritüeller, sembolizm, hastalar ve doktorlar arasındaki iletişim, hastaya ilgi gösteren bir klinik ortam, koşullandırma ve bağlantılı öğrenme etkileri diyebiliriz. Olumlu beklentileri ve umudu yaratan, klinik uygulamaların daha geniş kültürel bağlamıdır. Kan basıncı, ruh hali, yorgunluk, ağrı eşiği ve hastaların semptomlarındaki iyileşme gibi biyolojik ölçümlerdeki değişiklikler de kısmen buna bağlıdır. Tüm ilaçlar ve iyileştirici müdahaleler farklı derecelerde plasebo bileşenine sahiptir.

Özgürlük, ilerici sosyal değişim ve demokrasiye olan umudun insanları nasıl daha az yorgun ve endişeli hissettireceğini hayal edin. Böyle bir umut, sanatçıların, yazarların, gazetecilerin ve demokrasi yanlısı işçilerin mücadelelerini güçlendirmez ve tiranlığa karşı yaratıcı çözümler bulmaya yardımcı olamaz mı?

Plasebonun kötü kuzeni Nosebo

Pozitif beklentilerin beyin biyolojimize olan etkisi gibi, negatif beklentiler ve sosyal bağlamlar da (Örneğin otokratik bir ülkede veya sürgündeki bir sanatçıyı, gazeteciyi veya yazarı çevreleyen baskıcı politik ortam) vücut fonksiyonlarını kötü yönde etkileyebilir. Bunlar plasebo etkisinin zıttı olan nosebonun bilinen etkileridir. 

Nosebonun etkileri yaygındır. Yan etkiler nedeniyle kolesterol düşürücü ilaç tedavisini bırakan hastalarda yapılan bir çalışmada, semptomların %90'ı olumsuz beklentilerden kaynaklanan nosebo etkilerine bağlanmıştır. Yeni Zelanda'da televizyonda yayımlanan tiroid hormonu ürün formülasyonu hakkındaki sansasyonel bir haberin yer alması, bildirilen yan etkilerin artışında potansiyel bir neden olarak kayıtlara geçmiştir.

Vücut fonksiyonlarını etkileyen gelecek hakkındaki olumlu veya olumsuz beklentiler demokrasi mücadelesinde hafife alınmamalıdır. 

Sürgünün yeni sosyolojileri

İlerici değişim için radikal umut ve karşılıklı yardımlaşmaya ihtiyaç duyduğumuz bağlamlardan bir tanesi, seçimle gelmiş otokratların ve küresel popülizmin yükselişidir. İnsan hakları ile özgür ve adil seçimler otokratların yönettiği ülkelerde tehdit altındadır. Demokrasi savunucuları hapse girme, zor koşullar altında direnme veya sürgüne gitme riskleriyle karşı karşıya. 

İnsanlar kendi topraklarından veya ülkelerinden uzaklaşmadan da sürgüne düşmeyi tecrübe edebilirler. Otokratların insan hak ve özgürlüklerini gasp etmesi yabancılaşmaya neden olabilir ve kişinin yaşamaya alıştığı yer ve mekânlara ait olma duygusunu azaltabilir.

Popülist otokratlar tarafından yönetilen ülkelerden göç eden çok sayıda demokrasi yanlısı sanatçı, yazar, gazeteci ve akademik kitleler var. Bu yeni göçmen ve mülteci toplulukları ile demokrasi yanlısı aktörlerin insani değerleri ve demokrasi beklentileri, anavatanlarında otokrasinin kalelerinin içinden baskıya direnen insanlarla yeni dayanışma pratikleri yaratmaya hazır.

Faşizmden çıkış

Beklentiler ve içinde yaşadığımız bağlamlar beynin biyolojisini etkiliyorsa, sürgündeki topluluklarda radikal umut için sonuç şudur: Olumsuz sosyal ortamlardan ve yarattığı nosebo etkilerinden kaçmak ve olumlu beklentiler ile radikal umudu ortaya çıkaracak durumları geliştirmek için belirli aralarla faşizm ve baskısından uzaklaşmaya ihtiyacımız var. Bu amaçla, bu makalede paylaşılan plasebo ve nosebo etkileri, radikal umudun biyolojisini ve beynin günlük yaşam sosyolojisine nasıl tepki verdiğini açıklayan bir konsept çerçevesi sunmakta. 

Otokratik ülkelerden sürgünde veya otokraside sıkışmış yazarlar, demokrasi yanlısı işçiler, gazeteciler, sanatçılar ve akademik araştırmacıların yazmak, düşünmek ve üretmek için güvenli mekân ve alanlara ihtiyaçları var. Ursula K. Le Guin'i alıntılayarak, "Özgürlüğü hatırlayabilen yazarlara ihtiyacımız var. Şairler, vizyonerler - daha büyük bir gerçekliğin gerçekçileri."

Demokrasi yanlılarının faşizmden uzaklaşabilmeleri, bir kez daha özgür olmayı ve başka bir yaşamın mümkün olduğunu hatırlayarak devrimci siyasetin tohumlarını ekmek için kitle fonlaması ile desteklenen “gezegensel demokrasi hareketlilik programları” şeklinde yeni bir fikir öneriyorum. 

Kitle fonlaması, çok sayıda bireyin küçük miktarda bağışlarına dayanıyor. Bu, sürgünde veya otokrasi içinde yaşayan demokrasi yanlısı toplulukların çoğunluğu göz önüne alındığında, yeni gezegensel demokrasi hareketlilik programlarını finanse etmek için eyleme geçirilebilir bir olasılık. Kitle fonlaması, tek bir baskın fon sağlayıcıya izin vermemesi nedeniyle, demokrasi ve özgürlük yolunda radikal umudu desteklemek için demokratik bir fonlama mekanizmasıyla umutlar sunar. 

Örnek vermek gerekirse, her altı ayda, bir haftalık seyahate izin veren bir gezegensel demokrasi hareketlilik programı, çok ihtiyaç duyulan doğrudan eylem, karşılıklı yardımlaşma ve buna bağlı olarak, sürgünde ve otokrasi kalelerinde yaşayan demokrasi yanlısı çalışanlar arasında yeni dayanışma biçimleri içeren yapıcı politikalar geliştirilmesine imkân sunar. Bir başka örnek olarak, Mart 2022'de Berlin'de, Türkiye'de demokrasi ve özgürlükler konulu iki günlük bir konferans düzenlendi. Bu konferans, bu yazıda önerilen kitle fonlama ile gezegensel demokrasi hareketlilik programlarıyla aynı olmasa da demokrasi yanlıları arasında karşılıklı yardımlaşmanın önemini vurguluyor. 

Küresel sağ hareketler kök saldıkça, radikal umut ve demokrasi destekçisi yatay dayanışmalar da giderek önem kazanıyor. Sürgünde veya otokrasinin kalelerinde yaşayan sanatçılar, yazarlar ve demokrasi yanlıları için gezegensel hareketlilik programı demokrasi ve radikal umut için önemli ve olumlu gelişmeleri gerçekleştirebilir. Eleştirel sosyal teori ile işe koşulan sinirbilim içinden geçtiğimiz bileşik krizler zamanında özgürleştirici yeni sosyal hareketlere, radikal umut, dayanışma ve demokrasiye alan açabilir.

Not: Yazının İngilizce orijinali New Politics dergisinde , Ermenice çevirisi Agos’ta yayımlandı.

Vural Özdemir: Sistem bilimci hekim, sağlık ve bilimin demokratikleşmesi alanında bağımsız araştırmacı yazar. Toronto’da York Üniversitesi’nde Sosyal ve Siyasi Düşünce yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır.

İngilizceden Çeviri: Bared Çil


Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında