PARRHESİAPAR

PARRHESİAPAR

Karanlık geleceğimizi aydınlatabilir miyiz?

24 Nisan Çarşamba günü, Nesim Ovadya İzrail’le birlikte, yaklaşık yirmi kişilik katılımcıyla yaptığımız hafıza yürüyüşü de, bizi mekânın hafızasıyla ve kitaplardan bildiğimiz, hikâyelerini okuduğumuz, anma törenlerinde fotoğraflarını gördüğümüz Ermeni düşünürlerin buluştuğu noktaya götürdü âdeta. Bir katılımcının da belirttiği gibi, yürüyüşümüzde, “resmî tarihten farklı olarak, daha gerçek gibi karşımıza çıkıyor[du] yaşananlar.”

AYLİN VARTANYAN

23,5 Hafıza Mekânı, 20–27 Nisan tarihleri arasında farklı anma, hatırlama ve sanatsal pratikler ve ritüeller üzerinden 24 Nisan gününün ağırlığının çeşitli şekillerde ifade edilmesi için bir alan açtı.

Bu oturumlardan birinde, ‘24 Nisan 1915: İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara’ başlıklı kitabın (İletişim, 2013) yazarı Nesim Ovadya İzrail’le bir söyleşide moderatörlük yapma fırsatım oldu. Söyleşiyi takiben yazarın kılavuzluğunda bir hafıza yürüyüşü yapıldı; 24 Nisan 1915’te İstanbul’da evlerinden alınıp Ayaş veya Çankırı’ya sürülen, bazıları kurtulan, bazıları ise ölüme gönderilen altı Ermeni düşünürün evleri ziyaret edildi. Söyleşi sonrası sessiz bir hafıza yürüyüşü yapma fikrinin gerisinde, ritüelistik bir alan açma, belki anlam dünyamızı biraz genişletme isteği vardı. 

FOTO: Berge Arabian

Bir tür "anamnezi" olarak da nitelendirebileceğimiz anma yürüyüşleri yavaşlamayı ve mekânın ritmine uyum sağlamayı gerektirir. Yürümek bazen, bize dikte edilen zamanın dışına çıkabilmek için de bir fırsat sunar. Zamanın ve mekânın dışına bir anlığına çıkabildiğimizde, gündelik hayatımızda yanından geçtiğimiz ama bilmediğimiz hikâyelerin taşıyıcıları olan mekânlara kulak vermemiz kolaylaşır. Geçmişten gelip bugüne sirayet eden şiddetin izlerini taşıyan bir şehirde yürüyerek hatırlamak, kamusal alanda egemen olan ve şiddeti örten anlatıların dışarıda bıraktığı hikâyeleri mekân üzerinden duyumsamak ve dinlemek için bir alan açar.

Walter Benjamin, ‘Kazı ve Hafıza’ başlıklı kısa metninde, hafıza sanatı pratiğini kazı çalışmasına benzetir. Bir arkeoloğun kazı yaparken gösterdiği titizliği, çalışma ortamında geçirdiği vakti ve adanmışlığı, kazı alanına tekrar tekrar yaptığı ziyaretleri hafıza sanatıyla ilgilenenlere bir model olarak sunar. Geçmişle karşılaşmak, kazı alanından koparılıp bir sergileme alanına götürülmüş objeleri görmekten ibaret değildir. Geçmişi anlamamıza hizmet edecek sahici karşılaşmayı bize sunan, o nesnenin, bulunduğu mekânla ilişkisidir. 24 Nisan Çarşamba günü, Nesim Ovadya İzrail’le birlikte, yaklaşık yirmi kişilik katılımcıyla yaptığımız hafıza yürüyüşü de, bizi mekânın hafızasıyla ve kitaplardan bildiğimiz, hikâyelerini okuduğumuz, anma törenlerinde fotoğraflarını gördüğümüz Ermeni düşünürlerin buluştuğu noktaya götürdü âdeta. Bir katılımcının da belirttiği gibi, yürüyüşümüzde, “resmî tarihten farklı olarak, daha gerçek gibi karşımıza çıkıyor[du] yaşananlar.”

24 Nisan 1915’te evlerinden alınan yazar, düşünür ve sanatçıların hikâyelerini, haklarında araştırma yapıp kitaplaştırmış bir yazardan, bir zamanlar güvenle yaşadıkları evlerin önünde, bir grupla birlikte dinlemek, bu kişileri kurban durumundan çıkarmakla kalmıyor, onların birer evi, kurulu düzenleri, kitapları, hayatları, kendilerini merak eden eşleri ve aileleri olan bireyler olduklarını da bizlere hatırlatıyordu.

Özellikle iki değerli Ermeni entelektüelin evlerinin yan yana olduğunu görmek, katılımcıları farklı bir şekilde etkiledi. Şair ve eğitimci Taniel Varujan’ın, şehrin hunhar mimarisi içinde hâlâ iki katlı kalabilmiş evi ile, bir zamanlar yazar, şair, doktor Rupen Sevag’ın yaşadığı, şimdi büyük ve geniş bir apartmana dönüşmüş olan evi görmek, bu iki şair arasındaki bağı hayal etmemize olanak verdi. Aralarındaki ev ziyaretlerinin ve muhabbetin kırıldığı ânı tahayyül etmek, içimizdeki sızıyı derinleştirdi. Gündelik hayatımızın çokça geçtiği ana yolların üzerinde ya da alt sokaklarında bulunan bu evlerde hayatın nasıl idame edilebildiğini hayal edebiliyor insan – o akışın kırıldığı noktayı da tabii...

FOTO: Aylin Vartanyan

Bu hafıza yürüyüşünden bir gün önce farklı bir amaçla aynı mahallede yürürken karşıma çıkan duvar yazısının sözleri, o günkü hafıza yürüyüşünde içimde taşıdığım güçlü bir ifade olarak benimleydi: “Karanlık geleceğimizi aydınlatabiliriz.” Travma alanında uzmanlığıyla bilinen Gabor Maté’nin de belirttiği gibi, gelecekle ilgili korkularımız geçmişte yaşanan şiddetin kâbuslarının geleceğe de yansıyabileceğine dair endişemizden kaynaklanır. Küçük bir grupla yaptığımız bu hafıza yürüyüşü, belki de karanlık geleceğimize küçük de olsa bir ışık bırakmıştır. 

Nesim Ovadya İzrail’e hem konuşması için, hem de ruhumuzun labirentlerinde yolumuzu bulmamıza kılavuzluk ettiği için teşekkür ederiz.