OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Tarihi rahat bırakın, o sizin bildiğiniz gibi değil

Bugün giriştiğimiz işler için 500 hatta neredeyse 1000 sene evvel yaşamış birilerinin yaptıklarından medet ummak ne kadar manalı ve gerekli? Bizim kendi aklımız, fikrimiz, ilkelerimiz, beklentilerimiz, ahlakımız yok mu ki gidip 500-1000 sene evvelki adamlara bakıyoruz? Sultan Alparslan'la Şeybaniler ve Mervaniler veya Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisî 1000 sene, 500 sene evvel ittifak yapmamış olsa bugün Kürt ile Türk barış içinde yaşayamayacak mı?

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Şırnak’ta katıldığı “Sivil Toplum Buluşması” başlıklı toplantıda bir konuşma yapmış ve Kürt sorununa dair içinde bulunduğumuz çözüm sürecine -artık buna çözüm süreci diyebiliriz herhalde- kendince birtakım tarihsel dayanaklar ileri sürmüş, tarihte Kürt ve Türk figürleri olarak bilinen bazı kimselerin ittifaklarından bahsetmiş. İlkönce 11. ve 12. yüzyıllara atıfta bulunarak “Sultan Alparslan'ın Şeybanilerle, Mervanilerle yani Kürt olan ahaliyle yaptığı ittifak ve o ittifakın sonucundan”, yani onun tabiriyle “Anadolu’nun baştan aşağı Müslümanlaşmasından” dem vurmuş, sonra “Şah İsmail'e karşı Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisî’nin yapmış olduğu bir büyük ittifaktan” bahsetmiş.

(Bazı Alevi grupları bu sözlerin çağrışımlarına veya imalarına haklı olarak tepki gösterdiler. Hristiyan ve Yahudi gruplardan ise en azından ben, gelen bir tepki görmedim. Örneğin, Ermeni Patrikhanesi CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın ırkçı sözlerine hepimiz gibi haklı olarak tepki göstermişti. Kurtulmuş, Özcan gibi en bayağısından ırkçılık yapmadı belki ama “Anadolu’nun baştan aşağı Müslümanlaşmasını” yani en başta Hristiyanlık ve Hristiyanlar olmak üzere diğer din ve halklardan temizlenmesini, hadi temizlenmese bile İslam’a ve Müslümanlara tabi kılınmasını iyi bir şey olarak gösteren bu ifadeler de Hristiyanlığın temsilcisi patrikhaneden birkaç satırlık açıklamayı hak etmiyor mu? Yoksa cesaretimiz ancak muhalefet partilerine mi yetiyor?)

“Anadolu'nun baştan aşağı Müslümanlaşmasının” 12. yüzyılda değil şunun şurasında kabaca 100 sene evvel gerçekleştirildiği gibi maddi hataları bir yana koyalım ama TBMM Başkanı bunları bir aymazlık, bir şuursuzluk hali içinden mi yoksa bilinçli bir kötülük kabilinden mi söylüyor tam olarak bilmek mümkün olmasa da Türklerin ve Kürtlerin kardeşliği için önerdiği zemin, katliam ortaklığı zemini. Bu Kürtlere de Türklere de hakarettir. Bu iki halkın savaş, fetih, ölme, öldürmeden başka bir araya gelebileceği bir şey yok mu ki bunları örnek verip duruyorsunuz? Nitekim Kurtulmuş onu da açıkça söylüyor: “Pusulamız ne zaman birlik ve vahdet içerisinde olursa, önümüzde fetihlerin olduğunu, hep uzak gördüğümüz beldelerin bile hemen yakınımızda çok kolaylıkla fethettiğimiz yerler olduğunu bize göstermiştir.” Şuradaki vizyon tek kelimeyle korkunç. Bilinçli insanlar bu sürecin motivasyonunun barış olduğundan bahsederken Kurtulmuş fetih havası çalıyor. Türk’le Kürt bunun için mi bir araya gelecek? Kimsenin kimseyi egemenlik altına almaya veya kimsenin bir yere fethe kalkmadığı huzurlu bir yaşam tahayyülü olamaz mı? Türk Türk olarak, Kürt Kürt olarak başkasına karşı ittifak kurmadan barış içinde yaşayamazlar mı?

Bunlar işin içeriğine dair, bir de yöntem boyutu var. Orada da soru şu: bugün giriştiğimiz işler için 500 hatta neredeyse 1000 sene evvel yaşamış birilerinin yaptıklarından medet ummak ne kadar manalı ve gerekli? Bizim kendi aklımız, fikrimiz, ilkelerimiz, beklentilerimiz, ahlakımız yok mu ki gidip 500-1000 sene evvelki adamlara bakıyoruz? Sultan Alparslan'la Şeybaniler ve Mervaniler veya Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisî 1000 sene, 500 sene evvel ittifak yapmamış olsa bugün Kürt ile Türk barış içinde yaşayamayacak mı? Açık söyleyelim, 500-1000 sene evvel yaşamış birilerinin ne yaptığı veya yapmadığının bugün için, bizim eylemlerimiz, kararlarımız için önemi sıfırdır, koca bir sıfır. “1000 sene evvel bilmem kimler bunu yaptı, 500 sene evvel bilmem kimler şunu yaptı” diye meşruiyet veya gereklilik yaratmaya çalışmak saçmalıktır. Gereklilik ve meşruiyet bugünün ihtiyaçlarından ve şartlarından doğar (Benzer bir durum İsrail devletinin Filistin üzerindeki iddialarında da söz konusu. 3000 yıl “biz” buradaydık diyorlar. Numan Kurtulmuş’a bunu sorsan “saçmalık” der ama kendisi aynı saçmalığı yapar). Ayrıca, tarih devasa bir yığındır, ne ararsan orada bulunur; ak da orada kara da. Tarihten barış için olduğu kadar savaş için de gerekçe üretilebilir. Onun için meşruiyet, gerekçe üretmek için tarihi eşeleme işini abartmamak lazım. Bizim aklımız, fikrimiz, vicdanımız ve insan haklarının, hukukun, demokrasinin bugün ulaştığı standartlar daha iyi birer rehberdir.

Tabii bir de tarih içinde öyle 500-1000 sene evvelinden adeta ip gibi akıp gelen, değişmez, tek, homojen bir “biz”, “siz”, “onlar” olmadığı gerçeği var. Aynı yaklaşımı Cumhurbaşkanı Erdoğan da geçen hafta konuştuğu bir toplantıda, “Timur filleriyle, ordusuyla geldi. Anadolu'yu baştanbaşa istila etti, yılmadık, yıkılmadık. Şah İsmail içeriden dışarıdan vatanımızı sarstı, salladı 'eyvallah' demedik”, diyerek gösterdi. Zannedersin fillerin karşısında kendisi durmuş. Bugün yaşanan birçok siyasi sorunun kökeninde tarihteki hele hele böyle yüzlerce yıllık tarihteki kimi aktörlere “biz” diye bakmak yatar. Türkiye’ye özgü olmayan bu durum en hafif tabiriyle illüzyon, dozu arttırarak söyleyecek olursak çarpıklıktır, saçmalıktır. Yüzlerce yıllık tarih içinde çizgisel bir mantık içinde devam edegelen “biz” diye bir şey yoktur. Hele bunu birey bazına çektiğimizde iyice masal haline gelir. Kimsenin kendinin 500 sene evvelki atalarının -ki binlerce kişiye tekabül- eder nerede ne yaptığını bilmesine imkân ve ihtimal yoktur. Tayyip Erdoğan’ın ataları belki de Timur’un ordusundaydı.