11. İstanbul Trans Onur Yürüyüşü için İstanbul’un Kadıköy ilçesinde bir araya gelen trans aktivistlere polis müdahale etti.
Aktivistler, İstanbul’daki 11. Trans Onur Yürüyüşü için bugün Kadıköy'de toplandı. Kadıköy’de bir araya gelen trans+ aktivistlere polis müdahale etti.
Bianet'ten Nur Kaya'nın haberine göre Acıbadem sokaklarında toplanan grubu abluka altına alan polis, en az 30 kişiyi darbederek gözaltına aldı. Öte yandan yürüyüş öncesinde en az 3 kişi yürüyüşün yapılacağı yere giderken polis tarafından önce GBT ile alıkonulduktan sonra gerekçe gösterilmeden gözaltına alındı.
Eyleme destek vermek amacıyla alana gelen İstanbul Milletvekilleri Kezban Konukçu ve Özgül Saki de polis kalkanlarıyla ablukaya alınmak istendi.
İstanbul Valiliği ve Şişli Kaymakamlığı yürüyüş ve toplanmaları yasaklamış, LGBTİ+ hak savunucuları ise yasak kararına rağmen alanlarda olacaklarını duyurmuştu.
“Size asla teslim olmadık”
“Başkaldırı/Serhildan” temasıyla gerçekleştirilen ve devlet politikaları nedeniyle intihara sürüklenen translar ile Sırrı Süreyya Önder'e adanan 11. Trans+ Onur Yürüyüşü’nün basın açıklaması özetle şöyle:
“Varlığımızı, hafızamızı, birbirimize olan inancımızı büyütmek için buradayız. Geçen yıl engellemeye çalıştığınız yürüyüşümüzü, baskıya karşı direnişle büyüttük. Bugün sokaktaki varlığımız, kitleselleşmemize yönelik engellerinize teslim olmadığımızın ilanıdır. 2023’te, 6 yıllık aradan sonra 18 Haziran Translarla Eşitlik Günü’nde yaptığımız şanlı 9. Trans Onur Yürüyüşü’nden ardından bu yıl da sokaklardayız. Size asla teslim olmadık, teslim olmayacağız. Yürüyüşümüzü, devletin intihara sürükleyen mekanizmalarıyla hayatları çalınan translara ve her daim yanımızda olan barış güvercini Sırrı Süreyya’ya adıyoruz.
“AKP’nin toplumsal muhalefete ve Kürdistan’daki belediyelere açtığı savaş, trans+’lara yönelik saldırılarla devam ediyor. Öğrencilerin İstanbul Üniversitesi’nde yıktığı barikatla beraber milyonlarca kişi AKP rejimine karşı sokaklara döküldü. Yıllardır yasaklamaya çalıştığınız lubunya bayraklarımızı birçok kez üniversitelerde sallandırdık. Korkakça, milyonların seçtiği belediye başkanlarını tutukladılar. Sokağa çıkan herkesi susturmaya çalıştılar, artık tutuklama tedbiri her protesto sonrası mutlak yaşanan yaygın bir tedbir haline dönüştü. Yine de, kimse sokakları terk etmedi, tüm baskıya rağmen korku duvarını aştık. Buradan bir kere daha rehine siyasetiyle tutsak edilen tüm seçilmişleri anıyoruz. Yıllardır bu coğrafyada bir arada yaşamın yollarını arıyoruz. Savaşın ve yok saymanın gölgesinde büyüdük. Var olmanın başlı başına direniş olduğu bu dünyada, barış demekten hiç vazgeçmedik. Şimdi 1 Ekim'den bu yana bu topraklarda 'barışın' ihtimali konuşuluyor. Savaşın açıkça hedef aldığı ve şiddetinden doğrudan etkilenen LGBTİ+’lar olarak, barışı ve diyaloğu sadece talep etmiyoruz, inşa sürecinin de parçası olmamız gerektiğini vurguluyoruz ve bir kez daha hatırlatıyoruz: Bu topraklarda gerçek bir barış olacaksa, TRANSLAR olmadan olmaz.
"Her zamankinden daha cesuruz, daha çok birlikteyiz"
“LGBTİ+’ların ve kadınların bedenlerini denetim altına alan aileci politikalar, LGBTİ+’lara karşı nefreti örgütleyerek meşrulaştırmaya çalışıyor. Nefretinizin, şiddet faili erkekleri cezasızlıkla ödüllendirmenizin toplumsallaşmasına izin vermiyoruz. Her zamankinden daha cesuruz, daha çok birlikteyiz; tüm baskılara rağmen kamusal alandaki kişisel-politik varlığımızı her an sürdürüyoruz. LGBTİ+ düşmanı kurumsallaşmış aileci politikalarınıza BAŞKALDIRIYORUZ! Sizin dayatmaya çalıştığınız, norm saydığınız, kutsadığınız aile; LGBTİ+’ların, kadınların, çocukların katilidir. Biz, bize dayattığınız her şeye karşı başkaldırdık. Bazen bir taşla, bazen bir bedenle, bazen bir gülümsemeyle, bazen inancımızla. Her yıl artarak devam eden trans cinayetleri münferit değil, devlet eliyle yürütülen yok etme politikasının bir sonucudur. Bizler biliyoruz ki trans intiharları, cis-hetero patriyarkal kapitalist düzenin, bizleri 'artık beden' olarak gören cis-hetero patriyarkanın ve bizleri öldürülebilir kılan devlet politikalarının ürünüdür.
“Trans kadınlar zorunlu seks işçiliğine ve güvencesizliğe mahkûm edilirken, faillerin cezasız bırakılması bu şiddetin bizzat devlet eliyle meşrulaştırıldığını gösteriyor. Bizler biliyoruz ki, bu şiddet hem sınıfsaldır, hem cinsiyetlendirilmiştir, hem de politiktir. Transların yaşam hakkı bir lütuf değil, devrimci bir haktır. Siz her yere sızmaya çalıştıkça biz yaşamda var olmaya devam edeceğiz. Hande Kader’in, Buse Şeker'in, Esra Ateş’in ve katledilen diğer tüm arkadaşlarımızın hesabını sokakta sormaya, bizi öldüren düzene karşı yaşamlarımızı savunmaya devam edeceğiz! Eylül Cansın’ın, Zirve Soylu’nun, Didem Akay’ın, Kayra Helin’in, Okyanus Efe’nin ve intihara sürüklenen tüm transların yasını taşıyoruz ve hayatta kalmaya devam eden translar olarak arkadaşlarımızın hafızasıyla sizlere haykırıyoruz: Hayatlarımızı değersizleştiren bu düzenin karşısında varoluşumuzu savunuyoruz, ve BAŞKALDIRIYORUZ!
“Bu sistemi tanımadığımız için buradayız”
“AKP’nin neoliberal biyosiyaseti tüm dünyadaki diktatörlük rejimlerinde olduğu gibi birçok bedeni sömürülen makinalara çevirirken gayrimeşru kıldıklarını ölüme, şiddete açık hale getiriyor. Bu sistem içinde ne şiddet faili erkekler ne de kârdan gözü kör olmuş işçi katili patronlar cezalandırıyor. Katliam yasası bin yıllardır sokaklarımızı paylaştığımız kedilerin, köpeklerin yaşamına göz dikmiş durumda. Katliam, yasa bile geçmeden başlamıştı, toplumun büyük bir kısmının karşı çıkmasına rağmen hala devam ediyor. Bütün dünya Filistin’deki neredeyse bir yıldır devam eden soykırımı izliyor. Binler, milyonlar tüm dünyada soykırıma karşı sokaklara döküldü, İsrail’le ticari, siyasi ortaklıkları olan devletlere, şirketlere karşı çıktı buna rağmen ne İsrail ne soykırımı destekleyen emperyalist güçler bir adım geri attı. Translar olarak gayrımeşru ilan edilen bedenlerin ve bu bedenlerin verdiği emeğin, yaşadıkları hayatın bu denli değersizleştirilmesinin, şiddete ve ölüme açık hale getirilmesinin nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyoruz. Tüm dünyada vahşileşen neoliberal ekonomi politikalarının şiddete ve ölüme açık hale getirdiği bedenleri savunuyoruz. Sistematik hale gelmiş her şiddete karşı olduğu gibi BAŞKALDIRIYORUZ!
“Bu yıl 'Başkaldırı' diyoruz; çünkü trans varoluş, yalnızca kimliğe değil, cisheteropatriyarkal kapitalizme, devlet şiddetine, milliyetçi erkekliğe ve bizi değersizleştiren tüm düzene karşı bir kopuştur. Biz bu düzene yalnızca uymuyor değiliz; biz bu düzenin dışında bir yaşamın mümkün olduğunu haykırıyoruz. Biliyoruz ki, bedenlerimizin, arzularımızın, emeğimizin ve hayatlarımızın denetlenmesi tesadüf değil: Bu sistem böyle işliyor. Bu yüzden başkaldırımız, sadece görünürlük değil, başka bir hayatı hep birlikte kurma çağrısıdır.
“Bizi sevin diye değil, bu sistemi tanımadığımız için buradayız! Yaşamlarını tırnaklarıyla kazıyarak sürdüren trans kadınlarız, görünmezliğe boyun eğmeyen trans erkekleriz, ikili cinsiyet rejimini paramparça eden trans non-binary’leriz! Orospuyuz, bizler çaresizliğe mahkum ettiğiniz göçmen translarız; dilini yok saydığınız Kürt translarız, Ermeni’yiz, göçmeniz, ibneyiz; fabrikada, tarlada, sokakta emeği sömürülen işçi translarız! 60’larda görünmezliğimizi deldik, 70’lerde polis şiddetine direndik, 80’lerde darbeye rağmen güçlendik, 90’larda kara kışın ortasında filizlendik, 2000’lerde yok sayamayacağınız kadar varlığımızı görünür kıldık, 2010’da 1. Trans Onur Yürüyüşü’yle İstiklal’i doldurduk. Başkaldırının tarihini biz yazdık.”