“Sürgün, Çingene’nin kaderi değil!”

Alâra Kuset, 8 Nisan Dünya Romanlar Günü’nden 2 önce, 6 Nisan’da Uluslararası Af Örgütü'nün çağrısıyla Romanların sınır dışı edilmesine karşı Paris'te düzenlenen eyleme katıldı ve şapgir için yazdı.

Alâra Kuset
alarakuset1@gmail.com

Bugün başta Macaristan, Fransa ve İtalya olmak üzere, birçok Avrupa ülkesinde Romanlara karşı ayrımcı bir politika yürütülüyor. Avrupa Sosyal Haklar Komitesi tarafından 4 kez cezaya çarptırılan Fransa'da, Sarkozy hükümeti döneminde başlayan süreç Sosyalist Parti iktidarında da devam etmekte.

İnsan Hakları Savunma Örgütü'nün 4 Nisan'da yayımladığı bir rapora göre, Fransa toprakları içerisinde, 2012 yılında yaklaşık 12.000 Roman yerinden edildi, barınakları buldozerlerle yıkıldı, kaldıkları kamplar yakıldı ve polis şiddetine maruz kaldılar.

Bu ayrımcı politikalara karşı Dünya Romanlar Günü'nden 2 gün önce, 6 Nisan'da, Uluslararası Af Örgütü'nün çağrısıyla Romanların sınır dışı edilmesine karşı Paris'te bir eylem düzenlendi.

Bir direniş biçimi olarak dans ve müzik

Yaklaşık 100 kadar eylemcinin toplandığı Bastille Meydanı'nda, Uluslararası Af Örgütü aktivistlerinin sayısı, eyleme katılan Romanlara oranla çok daha fazla. Alanda pandomim sanatçıları ve palyaçoların yanısıra, jonglörler ve müzisyenler de bulunuyordu. Çingene çocukları palyaço ve jonglörlerle oynarken, aileler aralarında durumun ne kadar ciddi olduğunu konuşuyordu.

Sohbet etmek için bir Çingene ailenin yanına gittim. İki çocuğu ve karısıyla eyleme gelmiş genç bir adam, polislerin karavanını nasıl yaktıklarını anlatıyor yanındakilere. Yürüyüş olmayacağını, eylemin dayanışma konseri ve konuşmalarla devam edeceğini orada öğreniyorum.

Başta Uluslararası Af Örgütü olmak üzere çeşitli sivil toplum örgütlerinden temsilciler yaptıkları konuşmalarda, Fransa hükümetinin Romanlara karşı ayrımcı tavrını eleştiriyor ve bu durumun Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi'ne aykırı olduğunu belirtiyorlar. Bobigny'de bir okulda, Roman çocuklarına öğretmenlik yapan Véronique Decker, Fransa devletinin ve basının Romanları kriminalize etmeye çalıştığından bahsediyor. Bu esnada, genç bir Roman elindeki bildiriyi kaldırarak bağırıyor: “Yeter artık! Önyargılarınızdan bıktık!”

Daha sonra konuşmalara ara veriliyor ve Balkan müzikleri yapan Haidouti Orkestra'nın konseri başlıyor. Bastille Meydanı'nı saran melodilerin arasında, yanımda duran yaşlı Çingene kadın, “Biz Çingeneler” diyor, “müziğimiz sayesinde yaşıyoruz” ve dans etmeye gidiyor. Onun dansını izlerken, aklıma arkadaşının ölümü üzerine mezarın başında içki içip dans ederek yas tutan Gadjo Dilo filmindeki Çingene karakter geliyor. Müzik ve dansın Çingene kültüründe acılara, sürgünlere, ölümlere ve çeşit çeşit zulme karşı bir direnme biçimine dönüştüğünü bir kez daha görüyorum.

Sürgün, Çingene’nin kaderi mi?

Konserin ardından konuşmaları dinlemek üzere tekrar sahnenin önüne doğru yol alıyoruz. Sınır Tanımayan Doktorlar'dan bir temsilci, Roman çocuklarının, bu sınır dışı edilmeler yüzünden çok ciddi hastalıklara yakalandıklarını anlatıyor. Bu konuşmanın ardından Roman asıllı ünlü kemancı Sarah Nemtanu sahne alıyor. Dayanışma adına 2 şarkılık bir konser veren sanatçı, Roman kültürünün ne kadar zengin olduğunun altını çiziyor.

Sahnede konuşmalar devam ederken, yanımdaki eylemcilerin sohbetine kulak misafiri oluyorum. Uluslararası Af Örgütü üyesi bir eylemci, bütün bu olup bitenlerin Fransa için büyük bir utanç olduğunu söyleyerek ekliyor: “Maalesef Romanların kaderi hep sürgün olmuş.”

Daha genç bir eylemciyse buna itiraz ediyor: “Sürgün, Çingene’nin kaderi değil! Yol ve sürgünü normalleştiren bizim Avrupa-merkezci sömürgeci bakışımız.”

Kategoriler

Şapgir