Modern Ermeni Tiyatrosuna giriş

18. yüzyılda Ermeni kültüründe yaşanan büyük değişim hareketi, Veradzınut (yeniden doğuş ya da Rönesans) ve Zartonk (uyanış) Ermenilerin kendi kültürlerini Batı’ya yakınlaştırma ve modernleştirme çabaları olarak tarif edilebilir. Levon Zekiyan’ın ‘Venedik’ten İstanbul’a Modern Ermeni Tiyatrosunun İlk Adımları’ adlı çalışması, Ermeni toplumunda gelişen tiyatro faaliyetlerini, bu kavramlarla ilişkilendiriyor.

YERAZ DER GARABEDYAN

Modern Ermeni Tiyatrosu kavramının bir süreç sonucu ortaya çıktığı aşikârdır; bu bağlamda Zekiyan’ın kitabına ilk ve ortaçağda Ermeni Tiyatrosunun izlerini sürerek başlıyor. Plutarkos’un sözünü ettiği Kral II. Ardaşes’in trajedileri olduğu yönünde bir bulgu dışında ne yazık ki Ermeni kültür envanterinde bu dönemlere ait belgeler mevcut değil.

Bilinen ilk gösteri

Zekiyan, bilinen ilk Ermenice tiyatro gösterisi olan 1668’de Lehistan’ın Lvov kentinde sahnelenmiş ‘Azize Hrispsime’nin Şehadeti’ adlı trajediden bahsettikten sonra kitap beklenen istikamete yani San Lazarro Adasındaki Mıkhitarist tiyatro faaliyetlerine doğru yol almaya başlıyor. Kitabın bu kısmında yer alan, 18. yüzyılın sonunda Ermeni Mıkhitarist Manastırı’nda yazılan ve Venedik Karnavalı sırasında düzenli olarak icra edilen ilk oyunlarla ilgili kapsamlı bilgiye ulaşmak isteyen okurlar, Zekiyan’ın kitabında öğrencisi olarak bahsettiği Baret Manok’un daha önce bu sayfalarda tanıttığımız ‘Doğu ile Batı Arasında San Lazarro Sahnesi’ eserine de başvurabilirler.

San Lazarro adasından yayılan Mıkhitarist tiyatronun yalnızca İstanbul değil, Hindistan deneyiminden de söz eden yazar, Hindistan Ermenilerinin 1812’de basılan ilk Ermenice tiyatro eserine imzalarını attığını belirtiyor. Konuya öncülük etmiş ancak süreklilik sağlayamamış Hindistan deneyiminin önemi, Doğu Ermeni Tiyatrosu üzerinde etkisi olmasından kaynaklanıyor.

Mıkhitaristlerin toplum yaşamının kenarında kaldığı tezine karşın Zekiyan, etkileşimden uzak bir tiyatronun varlık ve süreklilik göstermeyeceğini, Mıkhitarist tiyatro eserlerinin gerek seçilen konular açısından gerekse kullandıkları dil bakımından ‘halk için sanat’a yönelik bir düşünsel temel taşıdığını vurguluyor.

 

Venedik’ten İstanbul’a Modern Ermeni Tiyatrosunun İlk Adımları

Boğos Levon Zekiyan
Çeviri: Boğos Çalgıcıoğlu
BGST Yayınları
60 Sayfa

Mıkhitarist tiyatroyaya hayat veren, Mıkhitarist düşüncenin temel aldığı Hıristiyanlığa has hümanizma anlayışının insanı geliştirmeye yönelik bir aydınlanma hareketine dönüşmesidir. Başka bir ifadeyle San Lazarro’da filizlenen tiyatro, Mıkhitarist felsefesinin bir tezahürüdür;    tiyatro, sınıfsal veya siyasi her türlü telkinin dışında insan kişiliğini, örnek Ermeni’yi ve Hıristiyan’ı ortaya çıkarmanın nesnesi kılınmıştır. Hıristiyanlığa, Ermeniliğe ve Osmanlı toplumuna hizmet etmeyi ilke edinmiş Mıkhitaristlerin eserleri çoğunlukla anonimdir.

Kültürel öykünmecilikten uzak duran ve batının öğretilerini Ermeni kültürünün bütünlüğünü zedelemeden aktarmayı başaran Mıkhitarist tiyatro, her ne kadar Kafkasya ve Uzakdoğu’ya uzansa da merkezi İstanbul’dur. Pıjişgyan’ın Pera’da açtığı tiyatro okulunun 1810’da gerçekleşen ‘Ardaşes’in Hayatı’ adlı oyunun ilk temsil sonrası izleyiciler, “Ermeniler içinde böyle şey olur mu?” diye hayrete düşmüştür.

Hekimyan ve Beşiktaşlıyan ekolleri

İstanbul’daki teatral aydınlanma hareketinde önemli roller üstlenen Hekimyan ve Beşiktaşlıyan ekollerinin belirgin özelliklerini, güçlü oyuncu ekibi, ilk Ermeni kadın oyuncunun sahneye çıkışı, usta oyuncuların yetişmesi ve tiyatronun Zartonk devresinde kültürel ve sosyal akımda yer alması alt başlıkları altında inceleyen Zekiyan, Beşikyaşlıyan’ın Venedik’ten aktardığı tek aydınlanma hareketinin tiyatro olmadığını belirtiyor. Pamukciyan’ın ‘Biyografileriyle Ermeniler’ çalışmasında ‘Ulusal Birlik’ şeklinde tanımlanan Hamazkyats, Zekiyan’ın Ermeniler ve Modernite kitabında ise Mıkhitar’ın

ulusal birlik ülküsünden etkilenmiş yeni bir anlayış olarak geçiyor: “Beşiktaşlıyan’ın ideali, yüzeysel bir bakışla değerlendirildiğinde, Osmanlı’daki, tanım itibariyle dini inançları da içeren, millet anlayışından farklı, yeni ve sekülerleşmiş bir ‘ulus’ düşüncesinden ilham alan bir ideal olarak düşünülebilir.”

Zekiyan’ın onlarca referanstan yararlanarak dipnotlarla beslediği bu kısa ama yoğun içerikli eser, yalnızca merkeze koyduğu ve yıllardır göz ardı edilen Ermeni tiyatrosu üzerine değil, aynı zamanda Osmanlı kültürel kolajı üzerine bilinçlerde yaratılan boşluğu doldurmaya yönelik bir varoluş ifadesi niteliği taşıyor. Bu mevcudiyet, zenginliği ve çok boyutlu niteliğiyle tıpkı Zekiyan’ın eseri gibi farklı alanlardaki araştırmalara da konu olacak gibi görünüyor.

 

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ