KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Bindirme resim

Bazen çocuk resimlerinde olur. Bacası tüten evden, yanı başına kondurulmuş ağaçtan, sayfanın sağ üst köşesindeki sarı güneşten bıkan çocuk, kendisinden çizmesi beklenen geleneksel kalıp resmin üzerine birden karalamalara başlar. Ağaçları kırmızı, bulutları yeşil boyar. Biraz hırs, biraz isyan barındıran bu karalamalar ve özgün renk kullanımları, bindirme görüntüler oluşturur. Çocuğun fırtınalı dünyasını işte o üst üste binmiş imgeler ele verir.

Toplumsal hayatımızın kargaşası da bindirme resimlerle dolu. Zamanın giderek hızlandığından şikâyet etmemiz boşuna değil. O kadar çok şeye maruz kalıyoruz ki, günün sonunda baskın çıkan duygu, akıntıya kapılmış, amaçsızca bir sürüklenmişlik hali. Başıboş ağaç kütükleri gibi haberler yiyoruz karın boşluğumuza. Çok acıyor.

Zeminde koca bir savaş sürerken üzerine bindirilmiş diyalog arayışları, rastgele çiziktirilmiş tedirgin güvercin karaltılarından öteye gidemiyor. Oysa Diyarbakır sivil toplumunun girişimiyle oluşan Akil Adamlar hareketi de, CHP içerisinde uzun zaman sonra ilk kez görülen, Kürt sorununa ilişkin temas ve çözüm arayışları da heyecan uyandırabilmeli. Ama son tahlilde bombaların, uzun namlulu tüfeklerin, mayınların sesi hep daha baskın çıkıyor. Şemdinli, Şırnak yanarken, KCK duruşmalarında gazeteciler terörist ilan edilirken, seslerin birbirine ulaşabileceğine inanmak çok güç. Dahası, burası mükerrer hatalardan hiç yılmayan bir coğrafya. Bir vakit, seçilmiş milletvekillerini Meclis’ten apar topar cezaevine yollamışlığın utanç verici deneyimi oracıkta dururken bugün halen BDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlanabiliyor, demokrasi adına yargı ‘göreve davet ediliyor’.

Umut edip hayal kırıklığına uğramanın acı lezzetini bilenler, artık inanmak konusunda çok temkinli. Bir şeyin ve tam tersinin paralel gerçeklikler olarak bir arada var olabildiği düzen, bindirme resimlerin kafa karışıklığı ve gönül ağırlığıyla baş başa bırakıyor insanı.

Afyon’da zerre askerlik deneyimi olmayan 25 gencin hayatına mal olan ve spekülasyonları da en az can kaybı kadar ağır bir şekilde süren patlama sonrası Genelkurmay’dan yapılan açıklamaya kulak verelim bir de: “Şubat-Ağustos 2012 tarihlerinde 330 ölü, 10 yaralı, 33 yakalama olmak üzere 373 terörist etkisiz hale getirilmiştir. 24 terörist teslim olmuştur. Güvenlik güçlerinin karakollarda ve üs bölgelerinde hareketsiz kaldığı yönündeki söylemler doğru değildir. Operasyonel unsurlarımız kırsalda aktif olarak görevlerini sürdürmektedir. Örneğin, 01 Nisan - 01 Eylül 2012 tarihleri arasında Hakkari’de 400, Şırnak’ta 328, Siirt’te 114, Tunceli’de 132 adet operasyon icra edilmiştir. Operasyonlarda şehit sayımız 88 olup şehitlerimizin 54’ü profesyonel askerdir.”

İşte bu dil üzerinden, saflar eşliğinde çıkmaz ayın çarşambasında barışı arıyoruz. Ayrı gündemlerle yaşar, acı ve sevinçte ortaklaşamazken sınırların bizi bir arada tutabileceği yanılsaması içinde öylece akıp gidiyoruz. Barışamadıkça kurban veriyoruz. Gencecik insanları, kuramadıkları hayatlarının ortasından söküp alıyor savaş. Beri yanda, üzerine basacağı, yaşayacağı bir karış toprak bulamayan çoğu Filistin ve Suriyeli kaçakları deniz yutuyor. İnsan kaçakçılarının balık istifi gibi insan doldurdukları tekne İzmir’in Menderes ilçesi açıklarında battığında güvertede kilitli tutulan kadınlar ve çocuklar canından oluyor. Bindirme resmin son karalamasında, birilerinin bir tanesi olan bu isimsiz, sıfatsız insanların denize saçılan eşyaları var. Dibe çökmeden, suyun yüzeyinde duruyorlar. İbret diye.