ORAL ÇALIŞLAR

Oral Çalışlar

Sıfır Noktası

Gazeteci Kürt olmak

Kürt olmakla ‘Kürt kökenli’ olmak aynı şey değildir. ‘Kürt kökenli’ olarak her şeyi yapabilirsiniz. Türk milliyetçiliği, değişik kimlikleri kabule zorlandığından beri bu ‘kökenli’ tanımını bir kaçamak yol olarak benimsemiş durumda.

“ ‘Kürt’ deme kardeşim, ‘Kürt kökenli’ de” sözleriyle durum idare ediliyor. Dolayısıyla ‘Kürt kökenli olmak’, bizzat Kürt olmaktan farklı bir anlam kazanıyor.

Cumhuriyet’in kurucuları arasında Kürtlerin bulunduğu biliniyor. Onlar ‘tek ulus’, ‘tek devlet’, ‘tek din’, ‘tek bayrak’, ‘tek mezhep’ sloganlarıyla kurulan devletin önderleri olarak, kimliklerinden vazgeçmeyi, kimliklerin gizlemeyi, unutmayı tercih etmişlerdi.

Devlet yine de onları kara kaplı deftere kaydetmekten vazgeçmemişti. Örneğin Dersim’de ikinci büyük katliama (1938) hazırlanan rejim, dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün Kürt olduğunu hatırlamış ve onun yerine bu işi Celal Bayar’a havale etme gereği duymuştu.

Basın özgürlüğü karnemizin en sorunlu tarafı, Kürt gazetecilerin durumu. Şu anda Türkiye’de 100’e yakın gazeteci hapiste. Bunların ezici çoğunluğu Kürt.

Bu gazeteci meslektaşlarımız, ‘Kürt kökenli’ sayılmak istemiyorlar. Mesleklerini Kürt olarak, özgürlük için yapıyorlar. Toplumun sorunlarını, dertlerini, kimlik taleplerini bir meslek heyecanıyla ortaya koyuyorlar. Devletin tanımladığı ‘klasik Kürt’ tipine pek uygun hareket etmiyorlar.

‘KCK / gazeteciler davası’nda 36 tutuklu gazeteci var. Haklarındaki iddiaların çoğu yine mesleki faaliyetlerle ilgili. “Şöyle haber yaptılar, şuraya gittiler” türünden.

Aylardır içerdeler. Yasal yayın organlarındaki, ajanslardaki çalışmaları, dava sürecinde ‘örgüt üyeliği’ ve ‘yöneticiliği’ biçimine sokulmuş durumda.

Dicle Haber Ajansı İmtiyaz Sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanı Zuhal Tekiner de bu davanın sanıklarından. 24 Aralık 2011’den beri tutuklu. Bakırköy L Tipi Kadın Cezaevi’nde. KCK gazeteciler iddianamesinde, “örgütün amaçları doğrultusunda haber yapmak”la suçlanıyor.

1 Mayıs 2010’da İstanbul Taksim’de yapılan mitingi izleyip haberleştirmesi, bu suçlamaya dayanak olarak gösteriliyor. Tekiner’e sorgusu sırasında, “Kuzey Irak’ta PKK/KCK’nın düzenlediği basın konferansına katıldın mı?” diye sorulmuş, ancak onun pasaportu bile yok.

Sanıkların dosyalarını böyle tek tek incelediğiniz zaman, tamamen bir mesleki faaliyetin sorgulandığını ve yargılandığını görmemek mümkün değil. İddialar, terör örgütü tezini doğrulamıyor.

Anadillerinde savunma yapmak istiyorlar. Kimlik konusundaki ısrarları da ‘örgüt üyeliği’ gerekçesi olarak önlerine dikiliyor.

Kürt gazeteciler, çok ağır koşullarda, maddi imkânsızlıklar içinde gazetecilik yapmaya çalışıyorlar. Hayatları her anlamda tehdit altında. Bir kısmı içerde, öldürülenlerin sayısı da epeyce kabarık.

Hükümet son dönemde şöyle bir anlayışı uyguluyor: Yaygın bir tutuklama yoluyla ‘KCK Şehir Yapılanması’ adı verilen örgütlenme çökertilebilir. Böylece PKK kısa sürede köşeye sıkıştırılır ve sonu getirilebilir.

Bu zihniyet, Kürt kimlikli binlerce insanın tutuklanmasıyla hayata geçirilmek istendi. Siyasetçiler, yerel yöneticiler, avukatlar, doktorlar ve gazeteciler.

Sonuç ortada.

Bir yıl önce bulunduğumuz noktanın çok daha gerisinde bir çözümsüzlük ve şiddet sarmalının içindeyiz.

Onlarca gazeteci içerde.

Yargı çıkmazda.