Geçen hafta, Karabağ-Azerbaycan temas hattında, Karabağ Silahlı Kuvvetleri’ne ait bir helikopter, Azerbaycan tarafından vurularak düşürüldü. Askerî helikopter, Azerbaycan’a göre sınırı geçmişti ve Azerbaycan topraklarının üstünde uçuyordu; Karabağ’a göre ise sınırı geçmemişti, sınırın çok yakınından geçiyordu, Ermenistan ve Karabağ’ın bir ortak tatbikatı sırasında uçuş yaparken vurulmuştu. Üç aydır devam eden ciddi ateşkes ihlalleri, helikopter hadisesiyle, yirmi yıldır savaşa en çok yaklaşılan an oldu. Olay, Karabağ Barış sürecini takip eden Minsk Grubu da dahil olmak üzere, uluslararası alanda büyük bir tepkiyle karşılandı, çünkü herkes Kafkaslar’da yeni bir savaş çıkmasından korkuyor.
Ermenilerin ilk tepkileri şaşkınlık oldu. “Azerbaycan neden böyle bir şey yapsın?” sorusu soruldu; savaş döneminde var olan ve böyle çatışmalar esnasında yükselen öfke, Ermenistan’dan, diasporanın her köşesine yayıldı. Ermeniler Karabağ’ı hak ettikleri bir toprak olarak görebilir, ama Azerbaycan’dan bunu kabullenmesini beklemek biraz gülünç. Barış yönünde ilerleyen, gerçekçi bir süreç olmadıkça, Azerbaycan’da Ermenistan’a karşı nefret duygusu beslenmeye devam edecek. Azerbaycan’ın, Karabağ Savaşı’nın kaybeden taraf olduğu bir sır değil, ancak savaşı kazanmakla hiçbir şey bitmiyor. Savaşın ardından gelen süreç belki daha da önemli, çünkü savaşan taraflar, kim kazanmış, kim kaybetmiş olursa olsun, sonuçta komşu kalmak zorundalar.
Ama işte, öyle olmuyor. Taraflar komşuluktan uzak kalıyor, çünkü bir tarafta bir diktatör oturuyor, diğer tarafta imkânları kısıtlı olan, Rusya’ya bağlı olan zayıf bir yapı – o da o kadar demokrat değil tabii ki... Ve bu ikisinin çatışması sonucunda, barış bir türlü gerçekleşmiyor. Bugün helikopter düşer, yarın Karabağ tarafı cevap verir, öbür gün başka bir şey olur, ve bölge, patlamaya hazır bir bomba gibi, öylece kalır.
Ermeni medyası, ilk şoku atlattıktan sonra, sorular sormaya başladı. Helikopter nasıl düşürülebildi? Neden Azerbaycan’ın böyle bir silahı var? Neden hemen cevap verilmedi? Kimin hatasıydı?... Ancak, aynen savaşı kimin kaybettiğinin sır olmayışı gibi, son yıllarda kimin daha fazla silahı olduğu ve kimin daha güçlü olduğu da sır değil. Azerbaycan’ın petrolden elde ettiği imkânlarla genişlettiği askerî gücü ile, Ermenistan’ın askerî gücü hiçbir şekilde kıyaslanamaz. Savaşın kaçınılmaz olduğu bu durumda tek umut, yine de, senede bir- iki kere, tarafları birbiriyle görüşmeye zorlayan uluslararası düzen. Ancak bu, kutsal kitap gibi bir düzen değil; günü gelir, değişir. Ve eğer evinizi sürdürülemez bir düzen üzerine kurmuşsanız, başınıza yıkılır.
Bu düzenin en önemli unsuru, elbette, Rusya’nın, şimdilik, bu dondurulmuş savaşı, yani yarı savaş – yarı barış durumunu destekleme politikası. Bu koşullarda, Rusya tüm ipleri elinde tutarak, iki ülke üzerinde de baskı kurabiliyor. Rusya, Ermenistan’ın Avrasya Birliği’ne üyeliği bağlamında, Ermenistan’ı tehdit ederek, Azerbaycan’a helikopteri vurması işin yeşil ışık yakmış olabilir. Bazı Ermeni kaynaklarına göre, Azerbaycan kendi başında böyle büyük bir adım atmaz, ama Rusya’nın garantisi altında Ermenistan’a savaş bile açabilir. Aynısı Ermeniler için de geçerli. Karabağ, böyle büyük bir ihlale hemen cevap verirdi, ama Azerbaycan’ın bu adımı Rusya’dan aldığı izinle atmış olma ihtimali varsa, önce bunun hesabını yapar.
Tabii, bir de, tüm bölgenin düzeni var. Bir taraftan Suriye savaşının Çeçenya üzerinden Kafkaslar’a sıçramasından korkulurken, diğer taraftan, Ukrayna’daki olaylar Kafkaslar’ı alarmda tutmaya devam ediyor. Çeçenler başta olma üzere, Rusya’nın her yerinden Suriye’ye savaşçı olarak gelenler, ve bu transfer yollarının bir kısmının Gürcistan’dan geçmesi, tüm Kafkaslar’da gerilim yaratıyor. Sayıları daha az olsa da, Suriye’de Azerbaycan’dan savaşçılar da yok değil. Karabağ Sorunu ise, kuzeyde Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye hatta, güneyde İran’ın arasında konumlanıyor. Yani, şimdi burada bir savaş çıksa, patlamaya hazır durumdaki bomba patlar ve Kafkaslar, Suriye’de, Yemen’de ve Irak’ta savaşan taraflar için yeni bir savaş sahası oluşturur.