BASKIN ORAN
Kürtçeye baskı yapmak Türkiye’yi bölmek demektir
Saray’ın başlıca başdanışmanlarından Mehmet Uçum geçen hafta sonunda (15.12.2024) “Pazar Yazısı” başlığıyla önemli bir metin yayınladı. Böylece, CB Erdoğan’ın ömür boyu cumhurbaşkanlığı için getirilmek istenen “sivil” anayasanın nasıl bişey olacağı konusunda bir ön fikir edinmemizi sağladı. Bu yayınındaki sözlerini teker teker alalım, Son 6 aydan bikaç örnekle ve kaynaklarıyla.
İnstagram’daki bir vefat ilanı üzerine
İlanı yayınlayan Dilek Dündar, gazeteci Can Dündar’ın eşi. İlandan anlaşıldığı kadarıyla Dilek Dündar, Suriye’den kaçmış insanların ülkelerine dönme haberlerinin yayıldığı bir ortamda, Türkiye’ye dönüp babasının cenazesine katılamamış. Bu konuya, Türkiye’deki basının yaklaşık %90’ının Suriye haberlerine (yani ülkedeki yaygın ortama) bir göz attıktan sonra geri dönelim.
Suriye politikamızda kimin eli kimin cebinde?
Dışişleri Bakanı H. Fidan’ın “Suriye’deki olayları dış müdahaleyle açıklamak yanlış” demesinin tersine, Türkiye dahil, doğrudan veya taşeron marifetiyle sahaya silahlı müdahalede bulunan dış güçler sürüsüne bereket. Öyle ki, biraz da örgüt adı çeşitliliği ve konunun acayip karmaşıklığı yüzünden olayın uzmanları bile kimin eli kimin cebinde ayırt etmekte zorlanıyor. Devlet olarak fiilen (alfabetik sırayla): ABD, İran, İsrail, Rusya, Türkiye. Devletlerin taşeronu olarak ve/veya kendi ideolojisi icabı (ve/veya diyorum çünkü bunlar birbirleriyle iç içe) silaha başvuran örgütler de şöyle...
Tehlike: Rejim’in gaz pedalı takılı kaldı
Daha önce yazdıklarımı tekrarlamadan, sadece 15-26 Kasım arasına, yani son bir haftaya bakıyoruz.
Adalet kaç numarada çalışıyor?
Eğitim’de tek kelimeyle dört-dörtlük bir karşı-devrim yapılmakta. O kadar radikal biçimde dinselleştirme vuku buluyor ki , böyle devam etmesi mümkün değil. Zaten, fazla tepki çektiği için topun ağzında gözükenlerin başında (aynen yakın geçmişin Süleyman Soylu’su gibi) Bakan Yusuf Tekin var. Adalet konusu çok daha acilen vahim, çok can acıtıyor ve yurttaşı ülkeden buz gibi soğutuyor. Son “Teğmenler” hadisesi bunun en tipik örnek-olayı .
Duydunuz mu, federasyon kuruyoruz ve ardından parçalanıyoruz
Haberlere göre, PYD/YPG’nin K. Suriye’de “5 yıl içinde” kuracağı düşünülen “devlet” ile Barzani’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) Türkiye’ye bir federasyon biçiminde bağlanacakları söyleniyor. İçeride yeni yapılacak bir anayasayla daha da otoriter bir Tek Adam Rejimi kurmak için dile getirilen “Parçalanıyoruz!” paranoyasının durup durup ısıtılmasına alıştık da, şu anda bu biçimde yeniden fışkırma sebeplerini düşünüyorum: Sürekli olarak Hamas’ın hamisi olduğunu ilan eden CB Erdoğan’ın, “himaye” ve “hami” kavramlarını kullandığında telaffuz ettiği “onların” ibaresinin, Gazze ve Lübnan’ı değil de K. Irak ve K. Suriye Kürtlerini kastettiği biçimde yorumlanmasından mı acaba?
Takkeyi Al Külahı Ver pandomiması bıktırdı artık
Ağzından “Milli İrade”yi düşürmeyen bu hükümet 2016’dan beri 160 tane kayyım atamış . Tek Adam Rejimi mi dersiniz Cumhuriyet İttifakı mı, her neyse, ben hayatımda ülkesinin yanı sıra kendine de bu kadar zarar veren, böyle yavaş ve kararlı intihar olayı görmedim. Çünkü bir yandan Kürt oylarını kaçırıyor, diğer yandan genel kamuoyunu kendisine yabancılaştırıyor. Diğer yandan, diyalektik dediğimiz veya “şerden hayır” denilen bişey de var: Bütün bu acayip aşırılıklar, CHP gibi ayağını uzatıp yatan bir partiyi bile harekete geçirebilir.
Türkiye bu anayasa hikâyesinden nasıl kurtulur – Fransa modeli
Fransız Anayasası Md. 2, T.C. Anayasası Md. 3’e benzer biçimde “Cumhuriyetin dili Fransızcadır” demekte. Fakat Temmuz 2008’de yaptığı değişiklikle Md. 76/1’e ilave etmiş: “Bölgesel diller, Fransa’nın ulusal mirasıdır”. Bunlar 10 tanedir ve konuşulmaları, yazılmaları, yayınlanmaları vs. tamamen serbesttir. Bunlardan 6 tanesinin öğretilmesi ise 1951’den beri serbesttir. T.C. Anayasasında da 3. Maddenin bunlar örnek alınarak değiştirilmesi, ülke bütünlüğünü sağlayacaktır.
CHP ulusalcıları ile MHP’yi buluşturan Kaboğlu olayı
Bu iki CHP liderinin karşı çıktıkları CHP’li profesör İbrahim Kaboğlu, İstanbul Barosu başkanı seçildiğinde şunu demişti: “Değişmez maddelere olumlu anlamda dokunulabilir. Tıpkı 1995’te yapıldığı gibi, tıpkı 2001 yılında yapıldığı gibi. 1995 yılında başlangıç kısmında bulunan ırkçı ibareler çıkarıldı. 2001 yılında 14. maddede ‘İnsan haklarına dayanan laik ve demokratik Cumhuriyet' tanımı eklendi. O zaman 1961’de öngörülmüş olan ‘İnsan haklarına dayanan devlet’ kavramı anayasaya yeniden girmiş oldu."
Rejim’in 750 TL’lik konkordato ilanı
Hangi açıdan bakarsak bakalım: “Ne söylesen 1 eksik” denecek bir ekonomi. Tutuklamalar kumkumasına dönüştürülmüş bir Kürt meselesi. Baskılarla bezenmiş bir iç politika. Tutarsızlıklar manzumesi bir dış politika. İslamcılık temelinde bir eğitim. Ne dediğinin farkında olmayan siyasal liderler... Hepsinde birden doludizgin konkordato havası var.