YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Yakalama kararının verildiği gün CNN Türk’te bir tartışma programı seyrediyordum. Programdaki altı kişiden en az üçü canhıraş biçimde Altan’ın yeniden hapse girmesini savunuyordu. Dağılım anlamlıydı: Emekli bir askerî hâkim, AKP’ye hayli yakın bir siyasetbilimci ve MHP’ye yakın bir gazeteci.

Ahmet Şık ve Nedim Şener mevcut rejim tarafından hangi hukuk dışı mantıkla tutuklandılar ise, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak ve diğer gazeteciler de (buna eski Cumhuriyet gazetesi yazar ve çalışanlarını da eklemeliyiz) aynı mantıkla tutuklandılar. Bu, rejimin hukuku kendi cari siyasetine göre eğip bükme, yok etme, olmadık suçlamalar yaratma ve toplumu baskı altına alma politikasıdır.

Soykırım bu topraklarda gerçekleştiğine göre çözüm de bu topraklarda olmalıdır. Bu gayet açık. Ve bu olmadıkça hiçbir zaman çözüm olmayacak. Bu da açık. Ancak şu da bir gerçek ki, büyük kısmı sindirilmiş ve ses çıkaramaz hale getirilmiş, ses çıkaranları (Hrant Dink gibi) devletin de içinde olduğu bir operasyonla öldürülmüş Türkiyeli Ermeniler, -siyasi pozisyon alabilenler dışında- özgürce konuşabilir halde değildirler.

Böyle baktığımızda herkes kazançlı görünüyor. Kürtler hariç. Bölgede yaşayan topluluk, Esad rejimi ile, kendisine hayat sahası tanımayan Türkiye’deki mevcut rejim arasında bir tercih yapmak zorunda kaldı. Üstelik sınırın bu tarafındaki Kürtler için de bu yeni travma kalıcı olacaktır.

Bu operasyonun ilan edildiği gibi amaçları pek yok. İlk elde Kürtlere hem içeride hem dışarıda baskıyı yoğunlaştırma planının bir parçası bu harekât. Bu hiç kuşkusuz, ülke içinde yıllardır kronikleşen Kürt meselesini daha da derinleştirecek, daha da içinden çıkılmaz hale getirecek

Suriyeli Ermeni gazeteci Sarkis Kassargian önceki hafta CHP tarafından düzenlenen Suriye Konferansı için İstanbul’daydı. Kassargian Şam’da bağımsız gazetecilik yapıyor çok sayıda ajans ve gazeteye haber geçiyor. Kassargian ile konferans sonrasında buluştuk ve hem Suriye Ermenileri’nin durumunu, hem bölgedeki yeni dengeleri, hem de ailesinin Türkiye’ye uzanan hikayesini konuştuk.

Türkiye’de doğmuş, büyümüş ya da babası Türkiye topraklarında doğmuş bir ruhani, Türkiye’de ruhban okulu olmadığı için eğitimini yurtdışında alıyor ve çoğunluğu bu topraklardan göçmüş ya da göç etmek zorunda kalmış Ermeni toplumlarına yurtdışında hizmet veriyorsa, hangi mantık onları aday olmaktan alıkoyabilir?

Baştan söyleyeyim. Eğer talimatnamede böyle bir kısıtlama olursa Patrik seçimi süreci en baştan sakat bir şekilde başlamış olur ve toplumun büyük bir kısmını bu seçimin adil bir seçim olduğuna ikna etmek imkansız olur.

Türkiye’de siyaset böyle yürüyor ne yazık ki. Yıllardır. Bu kampanyaları yürütenler yalanlarının kısa sürede ortaya çıkacağını biliyorlar ama o sürede kimin aklını çelerlerse kar diye bakıyorlar. Çünkü siyasi tercihini buna göre belirleyenler az değil bu ülkede. Yıllar boyunca Hıristiyan düşmanlığıyla yetiştirildiler.