HERKÜL MİLLAS

Herkül Millas

ALGI(LA)MAK

Azınlık ve bir kitap

Hem azınlık hem çoğunluk üyeleri, kendilerine yakın hissettikleri azınlıklar konusunda sık sık sitemde bulunur, onların haklarını savunurlar. (Yani, “Kendilerine yakın hissetmedikleri azınlıkların hakkını pek korumazlar” demeye getiriyorum!) Ama gerekli zahmete girip bu alanda bilgi edinmeye, örneğin kitap, makale okumaya pek yanaşmazlar. Bu teşhisle kastım, a) okumaya pek düşkün olmadığımız, b) tembellik ettiğimiz ve c) ezberimizin doğruluğunu ve geçerliliğini test etmek istemiyor olduğumuzdur. Aslında bu ağır ithamı kendime de yöneltiyorum. Bu kitap tanıtımını çok daha önce yazmam gerekirdi. Ama ben de, herhalde “Bu konuda zaten her şeyi biliyorum” vehmiyle, şimdi söz edeceğim kitabı uzun süre elime alıp okumadım. 

Konstantinos Tsitselikis’in 2012 yılında İngilizce yayımlanan ‘Old and New Islam in Greece: From Historical Minorities to Immigrant Newcomers’ [Yunanistan’da Eski ve Yeni İslam: Tarihsel Azınlıklardan Yeni Gelen Göçmenlere] başlıklı kitabı, Batı Trakya azınlığı konusunda çok kapsamlı ve örnek bir çalışma. İlginçtir, bu tür başarılı azınlık çalışmalarını genellikle azınlık üyeleri değil, ‘çoğunluk’tan kimseler yapıyor. Ayrıca, bu alanda farklı etnisiteelrden olanlar çok başarılı oluyor. Aklımda İstanbul Ortodoks Hıristiyanları konusunda çalışmaları olan Rıdvan Akar, Ayhan Aktar, Elçin Macar, Samim Akgönül ve Batı Trakya Müslümanları konusunda Yorgos Mavromatis ve Konstantinos Tsitselikis gibi kimseler var. Bu konumda olanlar belki olaya daha mesafeli kalabildikleri için, kendilerini azınlığa yakın hissedenlerden daha dengeli çalışmalara imza attılar. 

Tsitselikis’in kitabı çok kapsamlı. Birinci bölüm tarihsel mirasa ayrılmış. Çağdaş Yunan devletinin kurulduğu 1830 yılından sonraki yasal uygulamalar ve uluslararası sözleşmeler inceleniyor. Kitapta ayrıca, Girit ve Rodos’taki Türklerin durumu da ele alınmakta. Osmanlı dönemindeki ‘millet’ sisteminin, yasal olarak olmasa da, pratikte bir benzerinin Yunanistan’da azınlık konusunda uygulandığı savunulmakta. Yaşananlar, eşit vatandaşlık konusunda yasal bir tutarsızlık örneği. Yine bu bölümde, 1923’teki Nüfus Mübadelesi’nin ayrıntılarına yaklaşık yirmi sayfa ayrılmış.

İkinci bölüm, ülke içinde ‘farklı’ dinde olanların yani Müslümanların kimlikleri, devlet karşısında konumları, Türkiye ile yaşanan ‘karşılıklılık’ ilkesi uygulamaları ele alınmakta. Yabancı kaçak mültecilerin Yunanistan’a gelişiyle artık ülke genelindeki sayıları yüz binlerle ifade edilebilecek olan Müslümanların durumu anlatılmakta, bütün bu durumların nasıl uluslararası bir boyutta ele alındığı da gösterilmekte. Ülkede bu alanlarda sorunlar, tutarsızlıklar ve yetersizlikler çok. Bu bölüm, kitabın 120 sayfasını kaplıyor.

Azınlık üyelerinin siyasi hakları, kurumları, adalet alanındaki mücadeleleri, camileri, ifade özgürlükleri, mal edinme hakları ve bunlarla ilgili sorunları, üçüncü bölümde uzun uzun anlatılmakta. Bir sonraki bölümde, azınlığın vakıfları, müftülerin durumu, azınlık içinde geçerli hukuki uygulamalar, eğitim ve anadili eğitimi ve bunlarla ilgili konular ele alınıyor. Yaklaşık 100 sayfa tutan ekler ve bibliyografyayla birlikte, kitabın tamamı 620 sayfa.

Ben birkaç kitabı bir arada okur gibi hissettim. Yunan devletinin kuruluşu, kimlik sorunları ve vatandaşlarıyla ilişkileri, bölümü bir tarih kitabıydı. Azınlıklarla ilişkiler, bir hukuk kitabında ele alınıyor. Sorunlar ve nedenler, bir siyaset bilimiyle metniydi. Bütün bunlar uluslararası ilişkiler ve sosyal psikoloji çerçevesinde ele alınmış; bunlar da ayrı kitaplar gibi okunabilir. Ama bilim dalları dışında, konuların çeşitliliği de ilginç. Nüfus Mübadelesi olayında neden Müslüman Arnavutların ve İstanbul Patrikhanesi’ne bağlı olmayan Hıristiyanların değiş-tokuşun dışında kaldıklarını ve yaygın anlayışın aksine, mübadele kıstasının dinî değil, büyük oranda etnik olduğunu öğreniyoruz. Yerel bir azınlık olayı veya iki ülke arasında bir sorun gibi bildiğimiz bir olayın nasıl başka çevre ülkelerinin de sorunu olduğunu, onların da çatışmada taraf olarak müdahil olduklarını öğreniyoruz.

Kitabın en başarılı yanı, yazarın, tarafız kalmak, ‘rahatsız edici’ olmak ile hoşa gitmek arasındaki tereddütleri aşarak, sözünü sakınmamış olması. Pek duyulması istenmeyenler de açıkça yazılmış. Örneğin, devletlerin itiraf etmek istemedikleri içten pazarlıklı, asimilasyon, yayılmacılık, ırkçı, baskıcı, ikiyüzlü politikaları da, sakin bir dille su yüzüne çıkarılmış.

Azınlıklarla ilgili yüzlerce makale, onlarca kitabın değerinde bu kitap. Türkçeye ve Yunancaya çevrilmiş halinin çok yararlı olacağına inanıyorum. Belki kısmen de yayımlanır. Örneğin, sözünü ettiğim Mübadele kısmı ayrı bir kitap olabilir.

Bu yazıyı bana çok ironik ve eğlenceli gelen bir ayrıntıyla bitireyim. Yazar, sonsuz olaylar zinciri içinde Batı Trakya azınlığının eğitim konularını ve bu arada Türkçe dersleri veren öğretmenlere yapılan baskıları anlatıyor. 1930’larda Türkçe öğretmenlerinin özel izin almadan ders vermeleri yasaklanır; izinler de bir türlü verilmez. Bu durumda bazı aileler çare olarak çocuklara özel ders verdirmeyi görürler. Bu kez de özel dersler yasaklanır (s. 455). Bu durumda insanlar gizli okullara başvurmuş olmalılar (ben hüküm yürütüyorum); evlerinde gizli gizli ders verdirmişlerdir çocuklarına. Yani bir milli mitos olarak bilinen, Yunancayı yasaklayan Osmanlı döneminde kurulan ‘gizli okullar’ın bu kez gerçekten var olduklarını görüyoruz: Yasaklar yüzünden, anadillerini öğrenmek için gizliliği seçenler, bu kez Türk çocuklar!