‘İnsana ve vicdana dair bir film ‘Haşa’

Ankara Katliamı'nı anlatan 'Haşa’ filminin yönetmeni Gökhan Kaya: Görünenin aksine bu topraklarda kimse kimsenin azılı düşmanı değil. O nedenle bireyin yaşama değil ölme hakkını dahi elinden alan her türlü diktaya ve totaliter yapıya karşı durmamız gerekli.

Vicdan, Yaradan’ın yaradılana verdiği en büyük hediye. Ya ona iyi bakar, kalpte büyütür insan olursun, ya kötü bakar kalbi köreltir yok olursun. “İstanbul’da 42, Ankara’da 101 kişiyi tek bir günde yok ettik” diye mutlu olan vicdansıza merhamet ne gerek... İnadına, gülen yüzler, güzel insanlar kapımızı çalıyor “Unutmadık Ankara’yı” diye. Bugün Gökhan Kaya kısa bir filmle unutmamış Ankara’yı yarın bir başkası İstanbul’u unutmayacak...  Mazlumun kanı topraktan haykırıyor “Hak” diye, nasıl unutulsun? 

1995, Eskişehir doğumlu Gökhan Kaya çocukluk yıllarını Batman, Erzurum, Kastamonu, Afyon ve Ankara’da geçirmiş. Memur bir ailenin çocuğu olmanın bazen avantajını bazen de dezavantajını yaşayan yönetmenin, genç yaşına rağmen Türkiye toplumunun coğrafyaya göre şekillenen zihinsel yapısı hakkında kapsamlı bir birikime sahip olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde 2013’te 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde film yönetmenliği eğitimi almaya başlayan Gökhan Kaya’nın daha şimdiden ‘Haşa’ dahil başarılı üç kısa filme imza atması mümkün olmazdı.

Bize filminizi tanıtır mısınız? ‘Haşa’, hangi düşünce ve duygunun ürünü?

Filmi tasarlarken İran Yeni Dalga Sineması’nın yayımladığı manifesto niteliğinde metinden bir cümleyi kendime referans aldım: “Avam (alt tabaka) anlamalı, havas (üst tabaka) beğenmeli.” Bu bağlamda filmin konusu tek bir katmanda değerlendirildiği zaman; Ankara’da 10 Ekim 2015’te sivillere yönelik yapılan bombalı saldırıda hayatını kaybeden 14 yaşındaki Yusuf’un ailesinin, yetkililerle iletişim kurmasından ibaret. Lakin ‘Haşa’ filmi, seçici gözler için, ancak teolojik bir okuma ile izlenirse anlaşılacak bir alt öykü de içeriyor. Filmdeki isim tercihleri de bu alt öyküye hizmet ediyor. Bildiğiniz üzere Yakup, oğlu Yusuf’u diğer 11 kardeşinden kayırır ve ona bir kaftan (uzun gömlek) hediye eder. Kardeşleri Yusuf’u kıskanır ve onu ortadan kaldırmaya karar verirler. Bir gün üzerindeki gömleği çıkartıp Yusuf’u kuyuya atarlar. Gömleği kana bulayıp, Yakup’a götürürler ve yabani hayvanların onu parçaladığını söylerler. Bu noktada gömleği babaya veren el, cinayeti işleyen eldir. Filmde de kanlı bir gömlek otorite tarafından Yakup’a teslim edilir. Daha sonra paradoksal bir şekilde Yusuf, kuyudan kurtulup Mısır’da önemli bir isim haline gelir. Tıpkı bizim karakterimiz gibi… Bundan sebep ‘Haşa’ filmi, düşünce ve duygu eşiğini eşzamanlı olarak yükseltme gayreti içinde.

Gökhan Kaya. Fotoğraf: Oğuzhan Kaya

Filme neden ‘Haşa’ ismini verdiniz? Bu söz sadece bir kez kullanılıyor.

Literatürde ‘mise en abyme’ olarak tabir edilen, eserin bütününü tek bir katmana indirgeyebilecek ve aynı zamanda kendi kendine de gönderme yapacak bir isim koymaya çalıştım. Karakter: “Haşa… Haşa… Biz de Allah değiliz” derken tıpkı sembolize ettiği zümreye ithafen sözde mütevazılık gösterip korkunç bir özsever tutum sergiliyor. ‘Haşa’ kelimesi üzerine seyirciyi yoğunlaştırıp bu riyakar tavra dikkat çekmek istedim.

Filmin yapımı ne kadar sürdü ve neden Ankara’daki patlamaya yoğunlaştınız?

Filmin yazım süreci 10 Ekim akşamı başladı, 4 Mayıs’ta ise çekimleri tamamladık. Patlama nerede olursa olsun, hayatını kaybeden bizleriz. O yüzden Ankara, İstanbul, Tunceli, Osmaniye ya da Elazığ hiç fark etmez. 2016 Türkiye’sinde şu bir gerçek ki, kan kaybediyoruz. Acilen tedavi edilmemiz lazım aksi halde uzuvlarımızı da fiilen kaybedeceğiz. Bu tedaviyse oldukça basit… Toplum olarak empati yapmamız lazım. 600 yıl biz birlikte yaşadık.  Görünenin aksine bu topraklarda kimse kimsenin azılı düşmanı değil. O nedenle bireyin yaşama değil ölme hakkını dahi elinden alan her türlü diktaya ve totaliter yapıya karşı durmamız gerekli.

Bana kendi gözünüzden Ankara’yı anlatır mısınız?

Ankara’da yaşayıp politikleşmemeniz mümkün değil. Siyaset şehrin üzerine bir sis gibi inmiştir. O sisin içerisinde nefes almaya çalışırsınız. Her şeyden önce Ankara, başkent olmanın ağır yükünü omuzlarında taşır. Ülkenin organları çırılçıplak karşınızdadır; bakanlıklar, elçilikler, anıtlar… Ankaralılar başka şehirlerde pekala ekstrem bir durum olarak kabul edilebilecek pek çok uygulamayı kanıksamıştır. Konvoylar yüzünden yollar kapatılır veyahut Sıhhiye’de eylem olur, metro ve otobüs seferleri iptal edilir. Yani nereye giderseniz gidin, devlet somut olarak gözlerini üzerinize diker. O yüzden Ankaralılar bazen tedirgin, bazen korkak, bazen yorgun ama genellikle öfkelidir.

Filmlerinizle neyi hedefliyorsunuz?

Hedefim; artık bu topraklar için elzem olan zihinsel devrime hizmet edebilmek. Devletin baskı aygıtları ile otoriteryen seçmeni yüzleştirmek. Eğer başarabilirsem –ki elimden geleni yapacağıma kimsenin şüphesi olmasın- ziyadesiyle gecikmiş aydınlanma ihtiyacını toplum üzerinde yaratmaya çalışacağım. Bağımsız sinema ve bağımsız siyasetin yanlısıyım.

Önümüzdeki dönem tez filmim için yine politik tabanlı bir senaryo hazırladım. Danışmanımla birlikte senaryoyu inceleyeceğiz. Yalnız bu film için profesyonel ekipmanlara ihtiyacım olacak ve internet üzerinden bir yardım kampanyası başlatmayı düşünüyorum. Şanslıyız ki projelerimizi sergileyebileceğimiz ve bizlere fon sağlayabilecek internet siteleri mevcut. Kimsenin gölgesi altında soluklanmadan yolumda ilerlemeye devam edeceğim. Bu anlamda ilk uzun metrajımı çekmek istiyorum. Senaryosu bile hazır: Bir adam, Türkiye’de hayatta kalmaya çalışıyor…

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema



Yazar Hakkında