“Hrant Dink bir kilometre taşı oldu”

Gazetemiz yazarı Baskın Oran 2 Haziran 2017’de Strasbourg Üniversitesi’nde , Hrant Dink’i anmak için düzenlenen toplantıda onu anlatan bir konuşma yaptı. Oran’ın konuşmasının geniş bir özetini sunuyoruz.

Bazı sorular sorarak size ondan bahsetmek istiyorum: Bu adam kimdi? Tarihsel misyonu neydi ve bu misyonu ne ölçüde başardı? Ondan bugün bize kalan miras nedir?

Birinci sahne: 94 yılı olmalı, Mülkiye’deki odamdayım, bir telefon. Karşımdaki kendini “İstanbullu Ermeni iş adamı Fırat Dink” olarak tanıtıyor. Bana hararetle teşekkür ediyor, yazılar yazarak Ermenilerin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ihlal edilen dil haklarını savunduğum için.   

Bir süre sonra karşımdaki ses titremeye başlıyor. Konuşan kişi yaş akıtmaktadır.

Çocukluktan beri sulugöz olan ben de aynı şeyi yapmaya başlıyorum bu durumda…

Buradan, zaman içinde kesinleşecek birinci sonuç: Bu insan çok duygusal, samimi, açık, saydam birisi. Netice olarak da, çok ikna edici. Karşıtlarını bile.

İkinci sahne: İstanbul’a ilk gidişimizde Fıratlara akşam yemeğine davetliyiz. Kapıda, evimizdeki gibi terlik giyiyoruz. Eşi Rakel’in donattığı masada mantarlı fileminyon değil, sayısız mezeleri var Anadolu’nun.

Bu arada öğreniyorum ki Fırat’ın asıl adı Hrant’tır. 70’lerde iki kardeşiyle birlikte örgüte, mensubu oldukları Türkiye Komünist Partisi ML (TİKKO)’ya Ermeni isimleriyle “zarar” vermemek için resmen birer Türk adı almışlardır.

Daha sonra öğreneceğim ki Hrant fakir, bölünmüş, dağılmış bir aileden gelmektedir ve üç kardeş İstanbul’daki bir Ermeni yetimhanesinde büyümüşlerdir.

Yine öğreneceğim ki Rakel, Hakkari’nin bir köşesindeki bir Ermeni aşiret reisinin kızıdır ve anadili Kürtçedir, Ermeniceyi ileride Hrant’ın yöneticilik yapacağı bir Ermeni yetimhanesinde öğrenecektir.

Birkaç yıl sonra, 2002 gibi olmalı, bir Ermeni konferansına katılmak için hep birlikte Michigan’a gidiyoruz. Hrant’ın ilk pasaport alabilişi, ilk yurt dışına çıkışı. Oraya varınca, Amerikan polisleri kemerini çıkarttırıyorlar. Hemen eşim Feyhan’a kaçamak bir bakış atıyor; milletin önünde pantolonunu çıkarıyor vaziyetleri gibilerden bir durum var çünkü…

Buradan, ikinci sonuç: Hrant, İstanbul gibi bir metropolün büyük ölçüde müreffeh ve 1915 felaketinden çok büyük ölçüde kurtulmuş Ermenilerinin aksine o tarihte kökleri kazınmış mazlum Anadolu Ermenilerinin temsilcisidir.

Bu da, benim uzun zaman anlayamadığım bir şeyi izah ediyor: Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan II ile Hrant çekişmesini. Ben Hrant’a durmadan deyip durmuşum oysa: “Şurada bir avuç adamsınız, büyük baskı altındasınız, birbirinizle niye didişiyorsunuz? Üstelik mektep arkadaşısınız!”

Üçüncü sahne: O akşam, birkaç kadehten sonra, haftalık bir Ermeni gazetesi çıkarma projesinden bahsediyor Hrant ve beni köşe yazarı olarak istediğini söylüyor. (Hâlâ yazıyorum üçüncü sayfada, tek ama tek bir hafta sektirmeksizin). Agos iki yıl sonra Türkçe olarak yayına başlayacak ama bazı sayfaları Ermenice olacak.

Bu sahneyle ilişkili ve aklımı hep meşgul etmiş bir diğer sahne. Bir gün telefon ediyor, diyor ki: “Benim oğlan beni bu sabah dörtte uyandırdı ve evlenmek istediğini söyledi!”

Hemen atlıyorum: “Keratanın kıçına iki şaplak atıp daha medeni bir saatte gelmesini söyledin di mi?” Cevap: “Yok be Baskın. Boynuna atlayıp öptüm. Çünkü Ermeni bir kızla evlenecek!” Kısacık bir sessizlikten sonra devam ediyor: “O kadar az kaldık ki…”

Buradan, üçüncü sonuç olarak toplanabilecek bir dizi sonuç çıkıyor: Hrant, kendi Ermeni kimliğini kıskançça saklı tutarak Türkiye toplumuna entegre olmak istiyor, çareyi yabancı parlamentoların geçirdiği kararlarda arayacağına mücadeleyi Türkiye aydınlarıyla el ele götürmek istiyor.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

Kategoriler

Güncel Türkiye Diaspora



Yazar Hakkında

Baskın Oran

İçli Dışlı