Elini taşın altına koyanlar ve taşın üstüne oturanlar

Ruhani Kurul Başkanı Episkopos Sahak Maşalyan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı ve kamuoyu ile paylaştığı mektup, İçişleri Bakanlığı kararıyla Patrikhane’yi yönetme yetkisi alan Başepiskopos Aram Ateşyan tarafından tepkiyle karşılandı. Geçtiğimiz hafta Patrikhane imzasıyla yayınlanan bildiride mealen “Bizim haberimiz yoktur, bu bildiri bireyseldir” dendi ve “Bu tür girişimleri Patrikhane yapar” mesajı verildi.

Buna ilk verilecek yanıt şu olmalı: E, yapsın o zaman? Neden yapmıyor? Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en uzun Patriksiz dönemi yaşamaktayız. Ateşyan ve beraberindeki bazı sivil yöneticilerin bunu hiç sorun etmediklerini biliyoruz. Tam tersine devlet onaylı bu sistem öyle görünüyor ki işlerine geliyor. Seçim olmadan kimseye hesap vermeden hem Patrikhane’yi hem de kurumları yönetiyorlar. Oh ne ala. Buna devleti de ortak etmişler. O da güzel. Herhalde şuna bozuldular: Niye birileri çıkıp oyunbozanlık ediyor?

Çünkü edilmesi gerekiyor. Episkopos Maşalyan’ın şimdi ya da geçmişte yaptığı kimi açıklamalar belki eleştiri konu edilebilir, onun görüşleri ile tıpatıp aynı noktada olmak gerekmiyor. Ancak Erdoğan’a yazdığı ve geçen hafta bu gazetede yer verdiğimiz mektupta dile getirdiği şu görüşlere kim karşı çıkabilir?

“Patriğimizi seçemiyoruz, sivil yöneticilerimizi seçemiyoruz. Sandıklar bize yasak. Bayatlamış ve miadını doldurmuş yönetimlere mahkûm edildik. Yenilenemiyoruz. Yılların ataleti cemaatimizin üstüne tüm uğursuzluğuyla çökmüş ve biz her bakımdan azalıyor, kalitemizi yitiriyor ve sıcak sularda bir buzdağı gibi eriyoruz. Cemaatimizin pek çok üyesi umudunu yitirmiş bavullarını hazırlıyor, gençlerimiz yaban ufukları gözetliyorlar. Gidecekler. Bir daha geri dönmemecesine gidecekler. Kim bilir, belki de istenen budur. Çünkü bu konulardaki irrasyonel devlet engellemeleri maalesef giderek bir devlet zulmüne dönüşmüştür. Size şikâyet ediyorum.”

Gitmeyi düşünenler artıyor

Kime sorsak yurtdışına ya da Ermenistan’a göç etme planları yapıyor, bunu gerçekleştirmek için yola koyulanların sayısı belki yüksek değil ama az da değil. Bu niye oluyor? Bunu yetkili ve etkili kurumlarımız hiç kendine soruyor mu, oluşturdukları ve ne işlev göreceği tam anlaşılmayan danışma kurullarında bu konular gündeme geliyor mu? Belli ki gelmiyor.

Ermeni toplumu geleceğini kaybetmek üzeredir. Birkaç sebepten dolayı: Öncelikle, ülkedeki otoriter ve muhafazakar iklimin koyulaşması sadece Ermenileri değil, iktidarla hemfikir olmayan tüm kesimleri boğuyor, nefessiz bırakıyor, tedirgin ediyor, özellikle gençler kendilerine yeni çıkış yolları artıyor.

Ancak bundan daha önemli bir durum var. Ermeni toplumu içinde devletle arası iyi konumda olan aktörlerin hem Patriklik hem de Vakıf seçimlerinin engellemesi sayesinde Ermeni toplumu kendi içinde de bir çıkış yolu bulamıyor, umutsuzluğa kapılıyor.

Bu tablo içinde toplum hem sayısal olarak eriyor hem de moral olarak kendini ne bu ülkeye ne de bu topluma ait hissediyor.

Bakanlarla, azınlık masası memurlarıyla görüşüp kayığınızı kendi istediğiniz gibi yürütebilir, toplumu da devlet sopasıyla korkutabilirsiniz. Bunda başarılı da olabilirsiniz. Ama birkaç yıl sonra elinizde oyuncak gibi oynayabileceğiniz bir toplum kalmazsa bunun vebali büyük olur.

Yöntem Maşalyan’ın önerdiği gibi  Cumhurbaşkanı’na mektup yazmak da olabilir, demokratik ölçüler içinde kalmak kaydıyla başka inisiyatifler de başlatılabilir. Ancak kesin olan şudur ki Ermeni toplumu yoluna böyle devam edemez.

Bu sorunları çözmek için elini taşın altına koyan herkes kıymetli bir iş yapıyor ve yapmış olacaktır. O taşın üstüne oturanları ise tarih yargılayacak.

Kategoriler

Genel Toplum Güncel