Polisten Şemdinlili Çiftçi'ye: ''Ananın bedelini devlet öder''

Şemdinli'de çıkan çatışma esnasında köyde kalan annesini kurtarmak isteyen Behzat Çiftçi'ye polis, 'Başına bir şey gelirse ananın bedelini devlet öder' diyerek izin vermedi. Öte yandan Şemdinli'ye bağlı 11 yerleşim yerinin boşaltılıyorken, göç edenler hayvanlarını bırakıp kent merkezine sığınıyor. İlk kez bu şekilde uzun süreli çatışmalara tanık olanlar 'bu bir çatışma değil resmen savaş' diyor ve ekliyor: 'Bu kan ne olursa olsun durmalı.'

Tuncer Köseoğlu'nun Taraf gazetesinde yer alan 'Ananın bedelini devlet öder' manşetiyle yayımlanan (10 Ağustos 2012) yazısı şöyle:

Ananın bedelini devlet öder

Şemdinli’de olup biteni anlayabilmek için öncelikle 23 temmuz gecesine dönmek gerekiyor. Ramazan ayının üçüncü gecesiydi. İftardan sonra bütün Şemdinli halkı her Ramazan’da olduğu gibi sokaktaydı. Kadınlar mağazaları dolaşırken, erkekler küçük hasır sandalyelere oturmuş çaylarını içiyordu. Önce bir bomba sesi geldi, sonra PKK Şemdinli’yi bastı dedikodusu. Halk bir anda kaçışmaya başladı, bir panik yaşandı. Herkes evlerine dağıldı, işte o gün bugündür halk iftardan sonra sokağa çıkmıyor. Yayalar rahatlıkla gezsin diye ilçenin akşamları trafiğe kapatılan tek caddesinde ise in cin top oynuyor artık.

17 gündür adı konmamış bir savaş yaşayan Şemdinli’ye gelmek için Yüksekova’da Hakkâri muhabirimiz Ömer Oğuz ile buluşuyorum. Yetmiş kilometre yolu minibüsle gelirken Ömer bana bilgi veriyor. Bir yandan Ömer’i dinlerken camdan dışarı bakıyorum. Yol boyunca kıvrılan derenin etrafında bulunan köyleri ve yeşil alanlarda otlayan küçük ve büyükbaş hayvanları görüyorum. Derenin oluşturduğu vadinin hemen bitiminde ise sarp kayalar başlıyor. Kayalara hâkim tepelerin bazılarında askerlerin nöbet tutuğu kuleler görüyorum zaman zaman. Ömer, Şemdinli yolu boyunca jandarmanın 3-4 kez yol kestiğini ve kimlik uygulaması yaptığını anlatıyor. Ama 23 temmuzdan sonra asker bu uygulamayı kaldırıp kışlasına çekilmiş. Hiçbir yol uygulamasına takılmadan Şemdinli’ye varıyoruz. Şemdinli dağların arasında vadide çukur sayılabilecek yere kurulmuş küçük bir ilçe. 30 yıldır süren savaş ilçeyi hep aynı bırakmış. Komşu ilçesi Yüksekova’nın hareketliliğinden burada eser yok.

Çatışmalar son iki günde azaldı

Akşam saatlerinde geldiğimiz ilçede iftar saatinden sonra sokağa çıkıyoruz. Adeta hayalet şehir görünümünde karşılıyor ilçe bizi. Şemdinli’nin en işlek caddesinde sigara almak için girdiğim ender açık olan yerlerden birinde bulunan gence soruyorum bu durumu. O geceden sonra böyle oldu diyerek anlatmaya başlıyor. “İki gündür hareketlilik var yine de. Top, silah ve bomba sesleri kesildi. Yataklarımızda uyumak mümkün değildi. Çocuklar hasta oldu ama bir iki gündür insanlar sokağa çıkmaya başladı. Burada bir savaş yaşandı ama kimsenin haberi olmadı.”

PKK’lılar Goman’a mevzilenmiş

Daha sonra açık olan bir çay ocağına gelenlerle sohbet etmeye başlayınca Şemdinli’de yaşananlar kafamda netleşmeye başladı iyice. PKK militanları Şemdinli’ye inmemiş belki ama ilçeyi çevreleyen Goman Dağı’na mevzilenmişler. Bu çatışma 17 gün sürüyor. Havan toplarıyla, Kobra helikopterleri ve uçaklarla sürekli dağa bomba atılıyor. Şemdinli’nin dışında olan yedisi köy 11 yerleşim yeri boşalmış çatışmalarda...

Evlerini, barklarını bırakan köylüler Şemdinli’ye, yakınlarının yanına gelmişler. Köylere girişler ise tamamen kapatılmış. Dönmek isteyenler “güvenliğinizi sağlayamayız” denilerek bırakılmıyor. 30 yıldan fazla süredir PKK’nın ani baskınlarına alışık olan Şemdinli halkı ilk kez böyle uzun süreli çatışmalara tanık oluyor. “Bu bir çatışma değil resmen savaş” diyorlar kendi aralarında. İki gündür çatışma sesleri duyulmasa da halk tedirgin durumda bekleyişini sürdürürken kentte nadir açık olarak gördüğüm bir ayakkabı dükkanının önünde bir adam telefonuyla oyun oynuyor. Selam verip yanındaki iskemleye oturuyorum. Müşteri olmayınca “oyuna daldın” diyerek lafa giriyorum. Esnaf Oğuz Özer iki gecedir dükkanının açtığını söyleyerek, “Gelen giden yok ama işimiz bu, dükkanı açık tutmalı. Bayram yaklaşıyor esnaf hâlâ dükkanlarını açmıyor. Açsa da sokakta insan yok. Gündüz sıcaktan gece ise korkudan insanlar evlerinde hapis hayatı yaşıyor. Normale dönmemiz lazım daha ne kadar devam edecek bu durum” diyerek özetliyor yaşananları. Sokakta hiç asker ve polise rastlamıyoruz. Kendi bulundukları yeri panzerler, akreplerle ve tanklarla kale gibi koruyorlar. Kamu binalarının ve lojmanların etrafına kum torbalarından mevziler yapılmış. Türkiye’de bir ilçenin fotoğrafı da bu oluyor işte... “Her şey normal sıradan operasyonlar yapılıyor” diyen kamu görevlilerini yalanlıyor Şemdinli’de olanlar.

Evlerini ilk kez terk ettiler

Canlarını kurtarmak için evlerini, hayvanlarını bırakıp kaçan köylülerin çoğu Yiğitler Köyü sakinleri. Goban dağlarının eteklerinde Şemdinli’ye 15 kilometre uzaklıkta bulunan bu köy halkı, 90’lı yıllarda bile köylerini hiç bir zaman terk etmemiş. 240 kişinin yaşadığı köyde şimdi kimse kalmamış. Dört gün dayanmışlar bombalamalara ve çatışmalara. Önceleri nasıl olsa kısa sürer deyip, kalmışlar köylerinde... Dördüncü günün sonunda uçaklar bombalamaya başlayınca her şeylerini geride bırakıp Şemdinli’ye göçmüşler. Köyden bazı aileler başka ilçelere gitmiş ne zaman dönecekleri ise meçhul. Dün gittikleri Jandarma karakolundaki binbaşı çatışmaların sürdüğünü belirterek, “Size haber vereceğiz” diyip geri göndermiş köylüleri. Şimdi iki oda bir salon evde çoluk çocuk 30 kişi yaşamak zorunda kalan köylülerin anlatımları yaşananların vahametini ortaya koyuyor. Havan mermisi ayaklarının dibine düşen Zeliha Çiftçi, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Evin önündeki bahçeyi sularken bomba patladı. Bombanın düştüğü yer çamurdu yere savruldum. Gidelim dedim beyime... bıraktık ne var ne yok arkamızda...”

“Annenin bedelini öderiz”

Irak sınırıyla Şemdinli’nin tam ortasında olan Yiğitler Köyü’nde yaşananları genç Viyan Bedük’ten dinliyorum. Çatışmanın önce tepelerde başladığını anlatan Viyan, “Bu duruma alıştık, ‘geçer gider’ dedik ama gitmediler. Bir iki gün tepelerde karşılıklı silah ve bomba sesleri geliyordu. Köyümüze yaklaştı her geçen gün. Kobra helikopterleri gördük. Atılan bombalar köyümüze çok yakın olan yerlere düşmeye başladı. Çatışmalarla birlikte köyden bazı kimseler ayrılmıştı. Biz de dördüncü günün sonunda ayrıldık” diyor dertli dertli. Yaşanan yoğun bombalamada can kaybı yaşamasalar da 50’ ye yakın koyunlarının telef olduğunu anlatıyor köylüler. Köyde hayvancılığın yanında arıcılık da yapılıyor. 400’e yakın kara kovan sahipsiz kalmış. Köyden ayrılırken alabilenler bazı hayvanlarını alıp gelmiş Şemdinli’ye, bir çok hayvan ise orada kalmış. Ne zaman gidileceği belli olmayan Yiğitler Köyü’nde insanlar canını kurtarmış ama hayvanların akibetini kimse bilmiyor. Geldiğimiz günden beri hiç bir haber alamadıklarını söylüyor köylüler. “Evlerimiz yakılmış mı hayvanlar sağ mı bilmiyoruz” diyorlar. Köyden göç edenlere ilk iş olarak hanenin nüfus yoğunluğuna göre 300-800 lira arasında yardım yapılmış Kaymakamlık tarafından... Bir küçük evde 30 kişi yaşamak zorunda kalan bu insanlar bir an önce yaşadıkları yere dönmek istiyor istemesine de ne zaman dönecekleri ise meçhul. Çatışmalardan sonra yaşanılan ilginç bir olayı anlatıyor Behzat Çiftçi. Kendisi çatışmalar başlayınca ilçe merkezine gelmiş. Anası ve küçük kardeşi ise köyde kalmış Behzat’ın. Köye gidip alacak ama yollar kesilmiş. “Anam orada almam lazım” diyor yolu panzerle kesen polise. Polis “gidemezsin yol kapalı” diyor ve “Merak etme başına bir şey gelirse ananın bedelini devlet öder” diye ekliyor. “Anama nasıl bedel biçilir” diyen Behzat, Kaymakamlığa gidip izin almış ve yarım saatliğine köye giderek anasını ve küçük kardeşini kurtarmış.

Halkın ortak arzusu: Savaş bitsin, ölümler de...

Kısa bir süre içinde görüştüğüm bu insanlarda gördüğüm öfkeden çok bıkkınlık hali. Kiminle konuşsam “bu kan duracak mı” sorusunu yöneltiyor bana. Bu savaş başladıktan çok sonra doğanlar ile yaşlılar da ortak bir söylemi dile getiriyor. “Bu kan ne olursa olsun durmalı” diyorlar hep bir ağızdan. Dursun ve akmasın artık gençlerin kanı. “Ölenler hep bizim evlatlarımız” diyor yaşlı bir köylü. Biz kaybettiğimiz malı mülkü yerine getiririz ama ya ölen gençler... Aslında Şemdinli’de olup biteni ve yaşanan savaşın acı gerçeğini yaşlı Hamit Kaplan tek cümlesiyle özetliyor: “İki oğlum askerde bir oğlum ise dağda şimdi ben hangisine yanayım.”