VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Ermenistan: Bir devrimin ardından ne gelir?

Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da, 8 Aralık 2018’den beri her haftasonu, binlerce incan sokaklara dökülüp Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuçiç’i protesto ediyor. Göstericiler Vuçiç’i yolsuzluk yapmak, basın özgürlüğünü kısıtlamak ve muhaliflerine şiddet uygulamakla suçluyor. Gösteriler Aralık ve Ocak boyunca hız kesmedi. Sırbistan’da 2000 yılında şiddet içermeyen bir devrim yaşanmış, ülkenin zorba yöneticisi Slobodan Miloşeviç, demokrasi ve yolsuzlukla mücadele adına devrilmişti. Aradan18 yıl geçti ve Sırplar bugün hâlâ aynı nedenlerle gösteri yapıyorlar.

Sırbistan bu konuda bir istisna değil. Örneğin Ukrayna’ya bakın. 2004 yılında, ülkede, ‘Turuncu Devrim’ olarak anılan çok büyük bir siyasi alt üst oluş yaşanmış, Kiev’in merkezindeki meydanda bir araya gelen binlerce kişi, yaptığı yolsuzluklarla tanınan Viktor Yanukoviç’in galip ilan edildiği hileli seçimleri protesto etmişti. Ukrayna’daki barışçıl devrim başarılı oldu ama Yanukoviç 2006’da başbakan olarak yeniden iktidara geldi, 2010’da da cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu. İzlediği politikalar nedeniyle, 2014’te bir devrim daha yaşandı. Bu defaki, Rusya’nın Kırım’ı işgal etmesi ve Donbas bölgesindeki silahlı çatışmalarla, öncekinden çok daha şiddetli oldu ve Yanukoviç’in ikinci kez devrilmesiyle sonuçlandı. Ancak, Ukrayna’daki yolsuzluk sorunu hâlâ çözülmüş değil. Kırgızistan da benzer döngülerden geçti. Kayırmacılık (Nepotizm) ve yolsuzluk yapmakla suçlanan, ülkenin ilk cumhurbaşkanı Askar Akayev, 2005 yılında barışçıl bir hareketle iktidardan düşürüldü. Halefi Kurmanbek Bakiyev ondan daha da fazla yolsuzluk yaptı, demokrasiye daha da uzak bir yönetim sergiledi; 2010 yılında, güvenlik güçlerine, kendisini protesto eden çok sayıda insanın üzerine ateş açma emri vermekte tereddüt etmedi. Ölenler ve yaralananlar oldu fakat Bakiyev devrildi. Kırgızistan gibi Gürcistan da 2003 yılında barışçıl bir devrim yaşadı ancak ülkede bugüne dek ne seçimlerde şeffaflık sağlanabildi, ne de kamu sektöründeki yolsuzluklara son verilebildi. 

Ermenistan’ın ikinci devrimi

Ermenistan’da 2018’de demokrasi adına ve yolsuzluklara karşı yükselen devrim bir ilk değildi; ülkenin henüz halen bir Sovyet cumhuriyeti olduğu 1989 yılında da şiddet içermeyen bir rejim değişikliği yaşanmıştı. O dönemde, halktan gelen baskıyla, yerel Sovyet elitleri (‘nomenklatura’) iktidarını Yerevan aydın kesiminin (‘intelligentsia’) oluşturduğu Karabağ Hareketi’ne bırakmıştı. Yani Ermenistan’da da, demokrasi, özgür ve adil seçimler ve yolsuzluk yapmayan bir yönetim için ikinci kez devrim yaşanmış oldu. Peki, yeni devrimciler ilan ettikleri amaçlarına ulaşabilecekler mi?

Yukarıda verdiğim örnekler, yalnızca devrimlerin ortaya çıkışının değil, başarısızlıklarının da yapısal nedenleri olduğunu gösteriyor. Bu örneklerdeki başarısızlıkların nedenleri iki gruba ayrılabilir: Devrimsel süreçlerin doğası ve sosyalizm sonrası geçiş döneminin özgül koşulları. Her devrim kutuplaşma, husumet ve sert bir rekabet yaratır; bunlar da merkezî bir iktidarın ortaya çıkmasına zemin oluşturur. Devrimler genellikle güçlü devletler doğurmuştur; demokrasi getiren devrimler enderdir. Devrimin ardından demokrasiye geçilmesi, kuvvetler ayrılığı için gerekli olan merkezsizleşmenin üzerine inşa edilecek bir süreçle mümkündür. Devrimciler demokrasi yanlısı olduklarını haykırsalar da, eğer gücü tek başına ellerinde tutuyorlarsa, er ya da geç otokratlara dönüşürler.

Aralık 2018’de yapılan Ermenistan genel seçimlerine bakıldığında tam olarak bu mesele, yani gücün bir noktada toplanması görülüyor. 132 koltuklu parlamentoda yalnızca üç parti yer alıyor. Başbakan’ın partisi ‘Benim Adımım’ ittifakı oyların %70’ini alarak 88 milletvekili soktuğu parlamentoda ezici çoğunluğu oluşturuyor; oligark Gagik Tsarukyan’ın partisi Müreffeh Ermenistan %8,2 oy oranıyla 26 milletvekilliği, Aydınlık Ermenistan Partisi ise %6,3 oy oranıyla 18 milletvekilliği kazandı. Daha önce iktidarda olan Cumhuriyetçi Parti’nin ve geleneksel Ermeni Devrimci Federasyonu’nun (Taşnak Partisi) oy oranlarının %5 barajının altında kalmış olması, bağımsızlığın kazanılmasının üzerinden 28 yıl geçmiş olmasına rağmen, siyasi parti inşasının hâlâ pek bir ilerleme kaydedilememiş olduğuna işaret ediyor. 2015’te ülkede yapılan anayasa reformlarıyla parlamenter demokrasiye geçildiği ve dolayısıyla, artık yürütmenin parlamentoda temsil edilen güçlerden oluşturulduğu göz önünde bulundurulursa, durumun daha da vahim olduğu söylenebilir.

Devrim ve alışkanlıklar

Oturmuş alışkanlıklar, Başbakan Nikol Paşinyan’ın Benim Adımım ittifakını, doğal olarak, devlet yönetiminin partisi olan eski Cumhuriyetçi Parti’nin yerini almaya zorlayacaktır. Komünist Parti’nin siyasi iktidarı tekelinde tuttuğu ve devlet üzerinde hâkimiyet kurduğu Sovyet döneminin mirasının en olumsuz yönlerinden biri bu. Bir diğer Sovyet mirası da, siyasi iktidar ile iktisadi iktidar arasında herhangi bir ayrışma olmaması. Oysa bu ayrım, siyasi farklılaşmaların olabilmesi için elzemdir; siyasi rekabet için toplumsal bir zemin oluşturur. Başka bir ifadeyle, Paşinyan’ın partisi devlet kurumlarını ele geçirmekle kalmayacak, iş dünyasıyla da bütünleşecek. Bu hem Ermenistan’da demokrasi isteyenler için, hem de yolsuzlukla mücadele açısından kötü haber. Kuralları belirleyenler, uygulayanlar ve kurallardan yararlananlar aynı kişiler olduğunda yolsuzlukla nasıl mücadele edilebilir ki?

Parlamentodaki üç partinin de liberal ideolojiye bağlı olduğu ve gönüllü olarak işveren sınıflarının çıkarlarını düşündüğü göz önünde bulundurulduğunda, tablo daha da karanlık bir hal alıyor. 

İşsizlerin öğrencilerin çıkarını kim temsil ediyor?

Kırsal kesimdeki işsizlerin, maden işçilerinin, devrimde kilit rol oynayan öğrencilerin çıkarlarını kim temsil ediyor? 1991 yılında Sovyetler Birliği çöktüğünde totaliter devletin devrilip ekonominin özelleştirilmesi güçlü bir ihtiyaçtı; yeni oluşan orta sınıfların parlamenter demokrasi için bir zemin oluşturacağı umuluyordu. Fakat Sovyet rejiminin sivil toplumu boğarak verdiği zararı hâlâ hissediyoruz. Devlet hâlâ, hem siyasette hem de ekonomide baş aktör konumunda; sadece devleti ele geçiren güçler iktidar elde edebiliyor.

Geçmişteki halk devrimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmış olması, tarihin ille de tekerrür etmesi gerektiği anlamına gelmiyor. İnsanoğlunun geçmişten ders almak gibi bir yetisi var. Gürcistan’daki devrimin başarısızlığının nedenlerinden biri, halkın memnun olmadığı sosyal politikalardı. Mihail Saakaşvili 2004 yılının Ocak ayında yapılan seçimlerde oyların %96’sını alarak büyük bir zafer kazanmıştı ama uyguladığı tahripkâr sosyal politikalar Kasım 2007’de Tiflis’in merkezinde kitlesel muhalefet gösterilerine neden oldu. Ermenistan hükümeti Gürcistan’da ve başka yerlerde yaşananlardan dersler çıkarabilir. Neoliberal politikalar otuz yıl boyunca mutluluk getirmedi. Ermenistan’ın sorunlarını, ülkeye yabancı yatırım getirerek çözme hayali yıkılmaya mahkûm. Ermenistan’ın dağlık, kırsal bölgelerde, kaderine terk edilmiş eski Sovyet sanayi şehirlerinde istihdam yaratmaya yönelik, ihracat odaklı bir yaklaşıma ihtiyacı var. Hızlı kâr peşinde koşan yabancı sermaye buna yanaşmayacaktır. Ermenistan’da her şeyden önce, gelirin yeniden dağıtılması gerekiyor. Devrimi destekleyenlerin bir kesiminin devrimin siyasi liderlerine sadık kalması, bu önkoşula bağlı.