OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Boykotun ilk taşını Müteşebbis Heyet mi koyacak?

Öyleyse Müteşebbis Heyet üyelerine sesleniyoruz. Lütfen bu dönemeçte dirayeti, basireti ve cesareti kaybetmeyin. Seçimin anlamlı ve adil bir yarış olması şu anda size bağlı. Yapacağınız şey, gerekçeleriyle, atıflarıyla basit bir itiraz dilekçesi yazmak. Elinizde bol bol malzeme var.

Defolu gelen seçim talimatnamesini tartışmaya devam ediyoruz. Müteşebbis Heyet ilk toplantısında karar alamadı. Açıkçası ben bunu bir yandan olumlu buluyorum. Demek ki heyette farklı ve karşıt görüşler konuşuluyor, tamamen bir teslimiyet içinde değiller, en azından henüz. Gerçi, heyetin tecrübeli hukukçusu Setrak Davuthan, “İnsan hak ve hukuk kurallarının uygulanmamasının dillendirilmesi ve önerilmesi karşısında”, tepki göstererek istifa etti. Bu, heyetin itiraz yoluna gitmeyeceği yönünde olumsuz bir işaret olsa da, henüz heyet kararını vermiş değil. 30 Eylül Pazartesi günü tekrar toplanacak. Umalım ki ağırlık idareye bir itiraz dilekçesi verme yönünde olsun, çünkü Ermeni toplumunun geleceğini de riske eden bu kısıtlamaya karşı bir itirazın kayıtlara geçmesi önemli. Ona paralel olarak da bütün doğal adayların “İstanbul Patrikhanesi’ne mahsus” sayılmalarının önünün açılması, bunun nasıl olacağına kafa yorulması gerek.
Eğer hiçbiri olmaz ve bu haliyle, yani aday kısıtlamasıyla seçime gidilirse ne olur? Seçim büyük ölçüde anlamını yitirir, bir danışıklı dövüşe, (tiyatrocuların affına sığınarak) bir çadır tiyatrosuna dönüşür. O durumda da boykot yani topluca sandığa gitmeme ister istemez bir seçenek olarak masaya gelir. Bu tiyatroda figüran olmak istemeyenler oy vermemeyi tercih edebilirler. Doğrusu bu Ermeni toplumu için hoş bir görüntü vermez ama bu durumdan boykot edenlerden ziyade boykota yol açanlar sorumlu olur. Bunlar da, ta en başından kasıtlı-kasıtsız yanlışlar yaparak bu noktaya gelmemize sebep olanların yanı sıra, şu momentte aday kısıtlamasını hiçbir şey yapmadan kabullenecek olanlardır ki, olayın doğası itibariyle bunların başında da Değabah ve Müteşebbis Heyet gelir. Tabii eğer itiraz etmez ve/veya aday olmak isteyen bütün doğal adayları sürece dahil etmenin bir yolunu bulmazlarsa.
Bu yolu bulmanın da o kadar zor olduğunu düşünmüyorum. Üstelik, Sahak Maşalyan, hem değabah hem adaylardan biri ve Aram Ateşyan diğer aday olarak her ikisi de tercihlerinin isteyen bütün doğal adayların seçime katılabilmesinden yana olduklarını  açıklamışlarken. Örneğin, Sevan Değirmenciyan Agos’un son sayısında bir yazı yazdı ve “İstanbul Patrikhanesine mahsus” ibaresinin tarihsel anlamda Ermeni Kilisesi yapısı içinde ne manaya geldiğini anlattı. Değabah ve Müteşebbis Heyet burada anlatılanları benimserse, idarenin İstanbul Patrikhanesi, Eçmiadzin, Sis ve Akhtamar Katolikoslukları arasındaki tarihsel ilişkiyi irdeleyen bir cevap vermesi doğrusu saçma olur (Gerçi bunu yazıp ellerine verecek Ermeni de aramızdan çıkar, o ayrı). Velhasıl, bu “mahsusluk” işine son kertede Kilise karar verir. Dolayısıyla, değabahın adaylara göndereceği mektubun kendisi bile “mahsusluk” emaresi sayılabilir ki bu liste Ruhani Genel Meclisi’nin de elinden geçecek zaten. “Biz bu kişileri Patrikhane’ye mahsus kabul ediyoruz” dendiğinde laik otorite bunu geri çeviremez. Son Anayasa Mahkemesi kararı da bunu söylüyor. Zaten, Müteşebbis Heyet’in yazacağı itiraz dilekçesinde geçmiş örnekler, itirazın gerekçeleri belirtilirken bu AYM kararına da mutlaka atıfta bulunulması gerekir. Bu, yalnız şimdiyle ve elimizdeki sorunla ilgili bir mevzu da değildir. O AYM kararı Türkiye’de “azınlık” olarak tanımlanan grupların tümü için önemli bir kilometre taşı olabilir, bunun için de her zaman gündeme getirilmesi gerekir. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi de bu devletin, bu ülkenin üst yargı merciidir. Dışarıdan empoze edilmiş değildir. 
Boykot meselesine geri dönecek olursak. Dediğim gibi bu ‘şık’ bir görüntü olmaz ama kaçınılmaz hale gelebilir. Sonunda 100-200 oyla, dar bir halk desteğiyle seçilecek patriğin otoritesi de her zaman sorgulanmaya açık hale gelecektir, birleştirici bir figür olamayacaktır. Sonuçta zayıflayan gene Patrikhane, dolayısıyla Ermeni toplumu olacaktır. Müteşebbis Heyet’in niyeti tabii ki bu değil ama “niyet neydi akıbet ne oldu bak”, demişler. 
Öyleyse Müteşebbis Heyet üyelerine sesleniyoruz. Lütfen bu dönemeçte dirayeti, basireti ve cesareti kaybetmeyin. Seçimin anlamlı ve adil bir yarış olması şu anda size bağlı. Yapacağınız şey, gerekçeleriyle, atıflarıyla basit bir itiraz dilekçesi yazmak. Elinizde bol bol malzeme var. Bu size ve topluma zaman da kazandıracak. Bu arada adaylar da “İstanbul Patrikhanesine mahsus” hale gelebilir. Zaten itiraz kabul görür de “mahsusluk” şartı kalkarsa ne ala. Büyük bir hizmette bulunmuş olursunuz. Ama yok hiçbir şey yapmazsanız, bunu neden yapmadığınızı her sorana tekrar tekrar açıklamak zorunda kalacaksınız ki bu da toplumun temsilcisi olmanın bir gereğidir, gayet normaldir.  Ya bu işi yoluna koyacaksınız ya da bir tekme de siz vuracak, yeni bir gerginliğin, boykotun kapısını aralayacaksınız. Sandığa gidilsin diyenlerle gidilmesin diyenlerin kavgasını başlatacaksınız. Karar sizin.
Öte yandan, Müteşebbis Heyet’in kararı itiraz etmeme yönünde dahi olsa, değabah sıfatıyla Sahak Maşalyan, şimdiye kadar söylediklerinde samimiyse, talimatnamedeki 1 Ekim tarihinden korkarak, ki bunun da bir anlamı ve yaptırımı olmadığını söylemiştik, adaylık sürecini sadece üç adaylık (Ateşyan, Bekçiyan ve kendisi) bir listeyle alelacele başlatmamalı. “Mahsusluk” sorununun çözümü için istişareye vakit tanımalıdır. Bunu yaparak Müteşebbis Heyet’le de ters düşmez çünkü MH itiraz etmeme kararı alsa da, “mahsusluk” başka bir konudur. Aksi takdirde değabahın samimiyeti sorgulanır ve bu da seçim yarışında kendisi için bir dezavantaj olur.