Biterken

Cinayet davasının başından, daha doğrusu iddianamenin yazıldığı günden beri, perde arkasındaki sorumlulara dokunulmayacağını hissetmiş, yapılan yargılamanın göstermelik olduğunu anlamıştık.

Bir süre sonra Agos’un manşetinden “Oyalamayın artık!” diye feryat etmiş, davanın boş yere uzatılmasıyla maruz kaldığımız psikolojik işkenceyi dile getirmiştik.

Hâkim önüne çıkarılan sanıkların fotoğrafın sadece görünen yüzü olduğunu bu toplum çok iyi biliyor. Devletin yapıtaşları olan kurumların hemen hepsinin bu cinayette suç ortağı olduğu, hiçbirimiz için sır değil. Göz göre göre işlenen bu cinayetteki toplumsal sorumluluk payı da, pek çoğumuzun içinde kanayan bir yara olarak duruyor.

Bu davanın, Türkiye’de devletin suç geleneğiyle yüzleşmesi olarak sunulan büyük davalardan çok daha önemli olduğunu başından beri savunuyoruz. O davaları hafifsediğimizden değil. Ama o davalardan çıkacak kararların devletin topyekûn değil, ancak kısmen temizlenmesine yol açacağını gördüğümüz için…

Oysa Hrant Dink cinayetinin arkasındaki resmi sorumluların ortaya çıkarılması, her kademeye yayılmış karanlığın temizlenmesi anlamında devasa bir adım olacak, üstelik geniş toplum kesimleri, ‘Ermeni’yi öldüren katillere arka çıkmayan bir devletin bu yeni tutumundan da bambaşka bir şekilde etkilenecekti. Ancak bu davada gerçek adalete ulaşılması halinde Türkiye’de gerçek bir şeffaflık ve demokrasiden bahsedilebilecekti.

Oysa şimdi, 17 Ocak’ta duruşmanın bir son olacağı, mevcut sanıklar hakkındaki kararın açıklanacağı ilan edildi. Yani gerçek sorumlular cezasız kalacak. Yani Hrant Dink’in aramızdan alınmasında payı olanlar gönüllerince yaşamayı sürdürecek. Yani biz aynı bataklık içinde debelenmeye devam edeceğiz. Belirsiz bir süre boyunca… Hep beraber…