OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Umarım Ahmet Hamdi yanılmıştır

Batı, içinde bulunduğumuz kriz ânında hem Hamas şiddetini kınayabilir, reddedebilir hem de İsrail’in vereceği karşılığın meşruiyet sınırları içinde kalmasını talep edebilir ve sağlayabilirlerdi ama İsrailli yöneticilerin arkasında ip gibi dizildiler, en sınır tanımaz eylemlerine peşkir tuttular. Ukrayna’da işgalcinin karşısında dururken (ki doğruydu) Filistin’de işgalcinin en büyük destekçisi oldular.

İnsanlık tarihine baktığımızda şiddetin ve insanın insana zulmünün egemen ve esas olduğu teşhisini yapmak zor değil. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu tablodan bir nebze de olsa ayrışan, insan hak ve özgürlüklerini, azınlık haklarını en azından evvelki çağlara göre daha fazla önemseyen, Batı merkezli, Batı’dan çıkan ama Batı’yla sınırlı olmayan ülkelerarası bir mekanizma kurulmuştu. İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 1990’larda kabul edilen, azınlık haklarına dair uluslararası sözleşmeler hep bu yaklaşımın ürünüydü. Batı da bu noktaya 20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan, milyonlarca kişinin en korkunç şekillerde canını alan, kimilerine göre aynı savaşın iki safhası olan iki dünya savaşından, korkunç soykırımlardan sonra gelebilmişti. İnsanlık âdeta kendi korkunçluğundan, yaptıklarından ve yapabileceklerinden ürkmüş, dehşete kapılmış ve o ruh hâliyle bu korkunç savaşların, katliamların, işkencelerin yaşanmayacağı bir düzen kurmak istemişti.

Dikkat ederseniz cümlelerim geçmiş zaman kipinde, çünkü kabaca 15-20 yıldır İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan bu mekanizmanın gözlerimizin önünde çöküşüne tanık oluyoruz. İnsanlık, öncesindeki vahşet ve dehşet bir tarafa, koca bir 20. yüzyıl hiç yaşanmamış gibi aynı korkunç yılları yaşamaya, aynı kanlı yolları yürümeye hevesli görünüyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, kelimesi kelimesine hatırlamasam da, “İnsanlık bir felaketi kendine ufuk belledi mi onu yolundan döndürecek bir güç yoktur” mealindeki sözü de uğursuz bir kehanet gibi aklıma düştükçe umutsuzluğum artıyor. 

İşin ironik tarafı şu ki bu düzenin mimarı olan Batı, yıkımında da doğrudan değilse de dolaylı biçimde önemli bir rol oynuyor, çünkü bu düzenin temelinde yer alan insan hak ve özgürlüklerine dair değerlerin arkasında kararlı ve tutarlı biçimde durmuyor, kendi görece kısa vadeli siyasi ve ekonomik çıkarlarına bu değerleri feda ediyor. Karabağ’da yaşananların daha dumanı tüterken, Batı’nın İsrail’in açıktan giriştiği etnik temizlik, hatta soykırım karşısında aldığı utanç verici pozisyon, insan hakları düzenine Batı tarafından (AB ve ABD’yi, ikisini birden kastediyorum) vurulan bir başka darbe daha oldu. İsrail geçmişte ve günümüzde ne yaparsa yapsın, hangi ihlalleri işlerse işlesin, ona kayıtsız şartsız desteğini sürdüren Batı, özellikle ABD, gelinen bu noktadan şüphesiz sorumludur.

İçinde bulunduğumuz kriz ânında hem Hamas şiddetini kınayabilir, reddedebilir hem de İsrail’in vereceği karşılığın meşruiyet sınırları içinde kalmasını talep edebilir ve sağlayabilirlerdi ama İsrailli yöneticilerin arkasında ip gibi dizildiler, en sınır tanımaz eylemlerine peşkir tuttular. Ukrayna’da işgalcinin karşısında dururken (ki doğruydu) Filistin’de işgalcinin en büyük destekçisi oldular. Batı’nın bu başarısızlığı ve tutarsızlığı da haklı olarak demokrasi ve insan hakları konusundaki samimiyetlerinin sorgulanmasına ve bu değerlerin arkasında istikrarlı ve tutarlı biçimde duran güçler olmayınca bu değerlerin zayıflamasına yol açtı, açıyor. 

Denebilir ki Batı zaten başka ülkelerdeki demokrasi konusunda öteden beri samimi değildi, bunu hep bir araç olarak kullandı. Bunu kabul etsek bile demokrasi söylemini oportünist biçimde kullanmak istiyorsan dahi belli bir tutarlılık göstermek zorundasın, yoksa aracın işe yararlığı kalmaz. Ayrıca, Batı kendisi dışındaki ülkelerdeki demokrasi sorununa oportünist yaklaşsa da ortada insan haklarını, özgürlüklerini önemseyen, gözeten söylemlerin dolaşması, bunların bir norm ve değerler silsilesi olarak geçer akçe olması hepimiz için faydalıdır (veya faydalıydı). Dolayısıyla, Batı başarısız oluyor diye sevinecek bir durum yok. Küresel olarak demokrasi ve insan haklarının arkasında duracak, onları destekleyecek güçler olmaması herkes için kötü haber. Bu Batı olmayınca, kim olacak? Rusya, Çin, İran değil herhâlde, yoksa Kuzey Kore mi?! 

Bu değerlerin aşınması dünyadaki her ihtilafta yansımasını bulacaktır. Zihinlerde “uygar dünya diye bir şey var” inancının yitirilmesi, eylemler ve davranışlar üzerindeki sınırları iyiden iyiye kaldıracaktır. Devletler sorunlarını ‘çözerken’, artık kendilerini bu değer ve normlarla bağlı hissetmeyeceklerdir, etmiyorlar da ve o devletlerden biri bir gün sizi de bulabilir. Mutlaka İsrail’in Filistinlilere yaptığının birebir aynısını yapması gerekmiyor ama bir devletin zulmüyle karşılaştığınızda o zaman bu değerlerin makbullüğünün korunmasının ne kadar önemli olduğunu anlarsınız. 

Velhasıl, bu gidişat “Bize dokunmaz, bizle alakası yok” diyeceğiniz bir şey değil. 1930’larda da dünyadaki birçok kişi muhtemelen Almanya ve İtalya’da faşizmin yükselişini kendiyle ilgili bir konu olarak görmedi ama sonunda bela geldi, Asya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Amerika’ya dünya nüfusunun büyük bir kısmını buldu. Üstelik bugünkü dünya o günkünden çok daha ‘küresel’, yani daha yakın bağlarla bağlı. Onun için insan haklarını, insanın onurunu, insanın yaşam hakkını bütün bağlamlarda korumak şarttır. Bunların aşındığı, kale alınmadığı bir dünya hepimiz için bir cehenneme dönüşebilir. Bugün karşımızda duran ilk ve acil görev, giriştiği soykırımda İsrail’i durdurmak. Ya bunu başaracağız ya da insanlık olarak İsrail’in bizi çektiği dibe kadar hep beraber batacağız. 

Fakat, çok önemli bir husus var ki o konuda azami hassasiyet göstermek gerek. O da şu: Gerek İsrail’de gerek diasporada İsrail devletinin politikalarını desteklemeyen geniş Yahudi toplulukları var. Hayranlık verici bir cesaretle ortaya çıkıyorlar ve doğrunun, adaletin yanında duruyorlar. Türkiye toplumunun, kendine aydın diyen kesiminin birçok Yahudi bireyden ve gruptan bu konuda öğreneceği çok şey var. Dolayısıyla, İsrail devletinin yaptıklarının hesabını rastgele herhangi bir Yahudi’den sormak, Yahudi kurumlarını rastgele hedef almak kabul edilemez. Bu sizi İsrail devletiyle aynı meşrepten yapar. Hem “Filistin’e özgürlük” demek, hem de ırkçılara karşı Yahudi komşunuzla dayanışma göstermek mümkündür ve mümkün olmanın ötesinde, şarttır.