OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

“İsrail ne yapsın?”

Nasıl Hamas 7 Ekim’de yaptığı vahşi katliamdan sorumluysa, İsrail de Gazze’de 20 gündür uyguladığı vahşi katliamdan sorumludur. Hamas’ın katliamına bu şekilde karşılık vermek İsrailli yetkililerin tercihidir, bilinçli kararıdır ve sorumluluk da onlara aittir. “Hamas sivillerin arkasına saklanıyor, onları kalkan olarak kullanıyor” diyerek sivilleri öldürmeyi normalleştiremez, meşrulaştıramaz ve öldürmeye devam edemezsiniz.

Soykırımlarda çok sık görülen bir özellik vardır. Fail gruba mensup olanlar kurban grubu insanlık dışına atar, insanlık harici veya insan altı bir canlı olarak tanımlar (buna İngilizcede ‘dehumanization’ deniyor). Nazilerin Yahudiler için yaptıkları ‘alt ırk’ tanımlamaları, Ruanda Soykırımı sırasında Tutsilerin sıklıkla ‘hamamböcekleri’ olarak tanımlanması gibi... Kurban grubu insanlık dışına atarak, hiçbir ayrım yapmadan, kitlesel biçimde katletmeyi normal, makul ve meşru göstermeye çalışırlar. Böylece yaptıklarını ahlaken kabul edilebilir kılmanın yanı sıra hukuken de suç olmaktan çıkarmaya çalışırlar. Hatta, kendi vicdanlarını da bu yolla rahatlattıkları, kendi eylemlerini kendi gözlerinde kabul edilebilir hâle getirdikleri söylenebilir, en azından bazıları için.  

Gazze’de kitlesel bombardımana girişmeden hemen önce ve bombardıman sırasında İsrail devletinin üst düzey yetkililerinden de benzer sözleri en açık biçimde duyduk. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Gazze’dekileri “human animals” yani “insan hayvanlar” ya da “insanımsı hayvanlar” olarak tanımladı. Burada bir sürpriz yok, ‘soykırımlar el kitabı’na uygun. Fakat, Gazze’de yaşananlara baktığımız zaman failin kendi kendini de bir anlamda ‘dehumanize’ ettiğini, ‘insanlık dışı’na çıkardığını görüyoruz. Burada kastettiğim böyle bir bombalamanın ‘insanlık dışı’ sıfatıyla tanımlanabilecek bir eylem olduğu değil sadece (Bir yandan da, dünyada böyle bir eylemi yapabilecek tek canlı türünün insan olduğunu düşünecek olursanız, belki tam da ‘insanlık içi’ bir eylemdir).

“İsrailli yetkililer kendilerini de insan sıfatının dışına çıkarıyor” derken ne kastettiğimi anlatmak için önce şu basit ‘insanlık hâli’ni hatırlatmak gerekiyor: İnsan, düşünen, akleden, eylemlerine karar veren ve uygulayan, bilinç sahibi bir canlıdır. Fakat İsrail yetkililerine ve destekçilerine Gazze’de katledilen binlerce sivil ve çocuğu gösterdiğinizde bunun Hamas’ın sorumluluğu ve suçu olduğunu söylüyorlar, sanki Gazze’deki çocukları öldüren bombaları kendileri atmamış, tetikleri kendileri çekmemiş gibi, sanki kendileri düşünüp karar veren insanlar değiller de düğmesine basılınca belli işleri otomatik olarak yapan robotlar (gerçi şimdinin robotları bile bazı eylemlerinin kararlarını kendi veriyor) ya da belli ipi çekilince belli hareketleri yapan kuklalar, insana has iradeleri yok. 

Nasıl Hamas 7 Ekim’de yaptığı vahşi katliamdan sorumluysa, İsrail de Gazze’de 20 gündür uyguladığı vahşi katliamdan sorumludur. Hamas’ın katliamına bu şekilde karşılık vermek İsrailli yetkililerin tercihidir, bilinçli kararıdır ve sorumluluk da onlara aittir. “Hamas sivillerin arkasına saklanıyor, onları kalkan olarak kullanıyor” diyerek sivilleri öldürmeyi normalleştiremez, meşrulaştıramaz ve öldürmeye devam edemezsiniz. Hamas’ın sivilleri kalkan yapması bize Hamas’ın niteliği hakkında bir şey söylüyorsa, Hamas’ı yok etme amacı uğruna çoluklu çocuklu binlerce kişiyi katletmekten çekinmemeniz de sizin karakteriniz, niteliğiniz, sıfatınız hakkında bir şey söylüyor.  

İsrail devleti, Gazze’de giriştiği katliamı Hamas’ın katliamından sonra kaçınılmaz tek seçenek olarak göstermeye çalışıyor. Hayır, Gazze’nin hastane binaları da dâhil kitlesel olarak bombalanması, 2,2 milyon insanın suyunun, elektriğinin, yiyeceğinin kesilmesi kaçınılmaz tek seçenek değildir. İsrail’i ‘çaresiz, mecbur’ göstermek için sordukları bir soru da var: “İsrail ne yapsaydı yani?” Bu soruyu öyle bir tonda soruyorlar ki, sanki bu soruya gerçekten de İsrail’in yaptığından başka verilebilecek bir cevap yok. Oysa modern, insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devleti iddiasında olan her devletin böyle bir durumda yapacakları belli ve açıktır: 7 Ekim saldırısının planlayıcı ve uygulayıcılarının peşine düşmek ve hukuk dairesinde onları ve sadece onları cezalandırmak. Onun ötesinde Hamas’ı ortadan kaldırmak da ancak kapsamlı ve uzun vadeli bir siyasi çözüm içinde gerçekleştirilebilir. Yoksa, “Hamas’ı sileceğim” diye hiçbir ayrım yapmadan insanları öldüremezsiniz. 

Fakat İsrail, bir hukuk devleti gibi değil bir kabile gibi davranıp düpedüz intikam alma yoluna gitmiştir ve bu bilinçli bir politikadır. Nasıl Hamas, IŞİD gibi örgütler vahşetlerini açıktan açığa sergileyerek inandırıcı, korkutucu ve caydırıcı olmayı hedefliyorlarsa, İsrail de aynı politikayı güdüyor. Adaletin değil intikamın bir politika olarak uygulanması İsrail açısından yeni bir şey de değil. Geçenlerde rastladığım bir videodan bir bölümü bu minvalde aktarayım. İsrail Ordusu’nda görev yapmış eski askerlerin oluşturduğu ‘Breaking the Silence’ [Sessizliği Kırmak] diye bir grup var. Bunlar, vicdanın sesini bastıramayarak, ordudaki görevleri sırasında kendilerine yaptırılanları anlatıyor (inişleriyle çıkışlarıyla 40 senedir silahlı çatışma yaşayan Türkiye’de böyle bir grup insanın neden çıkmadığı da kayda değer bir sorudur). Bu askerlerden ikisinin konuştuğu, 2006 tarihli bir videoda, Avichai Sharon isimli asker, Şubat 2002’de yaşanan bir olayı anlatıyor: O ay bir gece iki İslami Cihad üyesi, İsrail Ordusu’nun bir kontrol noktasına saldırı düzenler ve altı askeri öldürür. Aynı gece, Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’ndan yani en üst düzey İsrail yetkililerinden intikam saldırıları emri gelir ve kontrol noktasına yapılan saldırıyla ilgisi olmayan, birbirine uzak yerlerde bulunan 15 Filistinli memur İsrail Ordusu tarafından öldürülür. (Sharon ‘officer’ tabirini kullanıyor ve öldürülenler arasında bir ‘traffic officer’ yani trafik memuru/polisi olduğunu söylüyor). Bugün de şahit olduğumuz aynı ‘mantık’, sadece sayılar katbekat fazla. 

Dolayısıyla, “İsrail ne yapsın?” sorusuna verilecek ilk yanıt herhâlde “İlk önce yaptıklarını yapmayı bıraksın” olmalıdır. Bu, çözüme doğru önemli bir adım olacaktır.