OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Hamas şiddeti neden görülmüyor?

İsrailli yöneticiler ve destekçileri “Neden Hamas’ın şiddeti görülmüyor?” diye şikâyet ediyorlar. Sen Hamas’ın vahşetini üçe beşe değil bine katlar, Hamas’ın bir gün yaptığını sen iki buçuk aydır her gün yaparsan, Hamas’ın senin gölgende kalıp görülmemesinde de şaşıracak bir şey yok.

İsrail, başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin de desteğini alarak, Gazze’yle birlikte insan hakları düzeninin tüm değerlerini ve normlarını yıkmaya devam ediyor. Bunu yaparken, kendisine yönelik tüm eleştirileri, giriştiği katliam ve etnik temizlik politikasını sonlandırması için yapılan çağrıları, Hamas’ı ve onun İslamcılığını öne sürerek karşılamaya çalışıyor. Başka bir deyişle, dünya kamuoyunu Hamas’la korkutarak, “Ben bugün bunları burada durdurmazsam yarın sizi evinizde vuracak bunlar” diyerek kendi vahşetine rıza devşirmeye çalışıyor. (“İstanbul düşerse, Kudüs düşer, Mekke düşer” laflarına ne kadar benziyor, değil mi?)

İslamcılık, belli bir grubu siyaseten ve moral düzlemde diğerlerinin hâkimi olarak konumlandıran, üstünlükçü her ideoloji gibi insan hakları, özgürlükler ve demokrasi için bir tehlikedir. Dolayısıyla, geriletilmesi gereken bir siyasi düşünce ve harekettir. Gelgelelim, bu size ‘İslamcılıkla mücadele’ adı altında her şeyi yapma hakkı vermez, sizi tüm insan eylemlerini bağlayan veya en azından bağlaması gereken sınırlardan azade kılmaz. İçinde binlerce çocuğun olduğu 17 bin kişiyi haftalar içinde tonlarca bomba atarak katlederseniz, insanların sizin ‘İslamcı Hamas’la mücadele’ iddianızı kabul etmeyip size karşı çıkmasında şaşıracak bir şey yok, çünkü bu ölçüsüzlüğü ne akıl, ne mantık, ne vicdan kabul eder.

Benzer şekilde, İsrailli yöneticiler ve destekçileri “Neden Hamas’ın şiddeti görülmüyor?” diye şikâyet ediyorlar. Sen Hamas’ın vahşetini üçe beşe değil bine katlar, Hamas’ın bir gün yaptığını sen iki buçuk aydır her gün yaparsan, Hamas’ın senin gölgende kalıp görülmemesinde de şaşıracak bir şey yok. İnsanlara Hamas’ın vahşetini idrak edecek zamanı ve fırsatı verdin mi ki? Hemen ertesi günü Gazze’deki sivillerin üzerine rastgele tonlarca bomba atmaya başladın. O kadar büyük bir dehşet yarattın ki, Gazze’de yıktığın binaların tozu dumanı içinde Hamas’ın şiddeti de görülmez oldu. Onun için, “Hamas şiddeti niye görülmüyor?” diye sorduğun zaman önce dönüp kendine bakacaksın. Hamas görülmüyorsa baş sebebi sensin. Ayrıca, insanlar senin kendi vahşetini meşrulaştırmak, kabul edilebilir kılmak maksadıyla Hamas şiddetini bir araç olarak kullandığını da görüyor.

Bunların yanı sıra, ‘karşı taraf’ olarak homojenleştirdiğin kitlenin içinde yanlış veya kötülük yapan birilerini gösterdiğinde bu sana ‘karşı taraftaki’ herkese canının istediğini yapma özgürlüğü de vermez. Bu düşünme biçimi veya yaklaşıma Türkiye’de de çok sık rastlanır – ‘öteki taraf’ta ‘yanlış’ yapan birilerini bulup devamlı onları öne sürerek kendini tüm ahlaki sınırlardan kurtarmak... Hâlbuki istisnasız, sınırsız tüm yaptıklarınızı karşı tarafın yanlışlarıyla meşrulaştıramazsınız; zaten çoğu durumda böyle yekpare bir ‘karşı taraf’ yoktur ama onu yekpareleştirmek sizin işinize gelir. 

İsrail ağızlarından çok sık duyduğumuz bir söz de “Bunu Hamas başlattı.” Bu meselesin 7 Ekim’de başlamadığından, uzun bir tarihi olduğundan dahi bahsetmeyeceğim. Velev ki ‘savaş’ı ‘karşı taraf’ başlatmış olsun; bu da size evrensel insan hakları hukukunu, savaş hukukunu çiğneme hakkı vermez. Bunlar en temel, en basit, söylenmesine gerek bile olmaması gereken ilkeler ama unutturulmaya çalışıldığına hatırlatmak da mecburi oluyor. 

İşin ahlaki yönü böyle. Peki, stratejik-rasyonel yönü nasıl? İsrail, Gazze’de 365 kilometrekareye sıkışmış 2,2 milyon insanı ayrım yapmaksızın bombalayınca İslamcılığı gerçekten de geriletmiş mi oldu? Başka bir deyişle, İsrail’in “İslamcılığın sizin için bir tehdit olmasını engelliyorum” iddiası doğru mu? Elimizde bunun böyle olduğunu gösteren bir veri olmadığı gibi, İsrail’in sebep olduğu öfke ve nefretin İslamcılığın Müslümanlar arasındaki sosyopolitik köklerini daha derine salmış olması beklenir. Annesi-babası, kardeşi, yakınları öldürülmüş bir çocuğun, bir gencin hangi duygularla hareket etmesini, ne yapmasını bekliyoruz? Biriktirdiği intikam hırsıyla birlikte en yakın siyasi harekete, çok da sorgulamadan angaje olacaktır. İsrail’in Filistin hareketini bölmek için El Fetih karşısında Hamas’ı destekleyip, onun Filistin siyasetinde ciddi bir aktör olmasına yaptığı katkıyı da ya tarihin bir ironisi, ya da diyalektiğin işlemesi olarak değerlendirin artık. Laik kanal gerileyince bu çocukların, gençlerin angaje olacağı hareketin, şartlar gereği İslamcılık olması sürpriz olmaz. 

Bu yalnız Filistin’de, Gazze’de böyle değil; İsrail’in bu politikaları dünyanın her yerinde İslamcı hareketlere alan açıyor, onlara karşı sempatinin yükselmesine sebep oluyor. Siz böyle açık bir adaletsizlik, haksızlık ve zulüm düzenini kuşaklar boyunca sürdürür, bir de üstüne iki ayda 20 bine dayanan sayıda kişiyi katlederseniz, bunun İslamcılığı yükseltmesi normal sonuçtur. Bırakın şimdiyi, İsrail-Filistin meselesi onlarca yıldır İslamcılığın can suyunu veren, onu diri tutan kaynaklardan biri. Velhasıl, sorunun kendisi varlığını sürdürdükçe bu meselede İslamcılığı geriletmek için attığınız her askerî, baskıcı adım onun toplumsal tabanını genişleterek politik ömrünü uzatıyor. İsrail, askerî anlamda ne kadar ‘kazanan’ olursa, sorunun siyasi ömrü o kadar uzuyor. İslamcılık ve onun etkisi konusunda endişelenen biri eğer samimiyse yapması gereken, İsrail-Filistin meselesinin adalet ve hak temelinde çözülmesi için çalışmaktır.