OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ermeni Sorunu’nundan önce Ermenilerin sorunları vardı

Resmî tarih anlatısında ‘Ermeni Sorunu’ olarak adlandırılan sorun veya olgu, 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sırasında ve sonrasında milliyetçileşen Ermenilerin siyasi emelleri –ki bundan kasıt, bağımsız bir Ermenistan kurmaktır– sebebiyle ortaya çıktığı iddia edilir. Suciyan’ın bu kitabı bize bir kere daha gösteriyor ki Ermeni Sorunu ondan evvelki 40-45 yıl içinde yani, 1839’da başladığı kabul edilen Tanzimat Dönemi’nde ortaya çıkmış ve şekillenmiş bir sorundur.

Daha önce ‘Modern Türkiye’de Ermeniler: Soykırımsonrası Toplum, Siyaset ve Tarih’ başlıklı kitabını bildiğimiz Talin Suciyan’ın ‘Outcasting Armenians: Tanzimat of the Provinces’, geçen yıl Ekim ayında yayımlandı. Bu yazıda o kitap üzerinden Osmanlı Ermeni toplumunun 19. yüzyıldaki durumuna biraz bakalım. Osmanlı Ermenilerinin 19. yüzyıldaki durumunu anlamak, geçen hafta 109. yıldönümünü andığımız Ermeni Soykırımı’nı anlamak için hayati önem taşır.

Resmî tarih anlatısında ‘Ermeni Sorunu’ olarak adlandırılan sorun veya olgunun, 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sırasında ve sonrasında milliyetçileşen Ermenilerin siyasi emelleri –ki bundan kasıt, bağımsız bir Ermenistan kurmaktır– sebebiyle ortaya çıktığı iddia edilir. Suciyan’ın bu kitabı bize bir kere daha gösteriyor ki Ermeni Sorunu ondan evvelki 40-45 yıl içinde yani, 1839’da başladığı kabul edilen Tanzimat Dönemi’nde ortaya çıkmış ve şekillenmiş bir sorundur. Ermeni Sorunu aslında, Ermenilerin o 40-45 yıl boyunca çözülmeyen sorunlarıdır. Yani, ortada bir ‘Ermeni Sorunu’ndan ziyade Ermenilerin sorunları vardır. Ermeni Sorunu olsa olsa Ermenilerin çözülemeyen sorunlarının bir sonucudur. 

Bilindiği üzere Tanzimat, birtakım idari, askeri ve hukuki reformların yanı sıra, yönetilenler için adalet ve eşitlik vadeden bir dönem ve yönetimdi. Fakat, Talin Suciyan’ın da dediği gibi, bu eşitlikçi reformlar taşrada hayata geçmedi. Hatta, Suciyan’a göre reformların taşrada hayata geçirilmemesi, merkezî hükümetin güçsüzlüğünün veya yetersizliğinin bir sonucu değildi; reformun lafzının olması ama kendisinin olmaması, merkezî hükümetin kitleleri kontrol altında tutmak amacıyla izlediği kasti bir yönetim şekliydi. 
Ermenilerin sorunlarına farklı alanlardan birçok örnek verilebilir.

Gene Suciyan’ın kitabında anlattığı üzere, örneğin, çifte ve aşırı vergilendirme, angarya (zorla ve bilabedel çalıştırma), Ermenilerin çok sık karşılaştıkları sorunlardı. Arazi gaspları, kadınların, kızların kaçırılması hakeza. Kanun önünde eşitliğin hayata geçirilememesi de en temel sorunlardan biriydi. Suciyan’ın aktardığı bir belgeye göre, Tanzimat Fermanı’ndan nerdeyse 30 yıl sonra bile, örneğin, İskenderun’da bir mahkeme “gâvur”un Müslüman’a karşı mahkemede şahitlik yapamayacağı hükmünü verebiliyordu (s. 74). Bunlar bugün bize klişeleşmiş, soyut ifadeler gibi görünebilir ama o zaman yaşayıp da bu ayrımcılığa maruz kalanlar için gayet net, somut, günlük hayatı sekteye uğratan, yakıcı sorunlardı. Düşünsenize, biriyle bir ihtilafa düşüyorsunuz, mahkemeye gidiyorsunuz ama davalı olduğunuz kişiyle eşit muamele görmüyorsunuz ve bu, kuşaklar boyu sürüyor. Velhasıl, Tanzimat’ın vaadi olan adalet, eşitlik can, mal ve ırz güvenliği, taşradaki Ermenilere ulaşmıyordu.

Bu sorunlar karşısında Ermeniler yıllar boyu hem merkezî hükümeti ve onun yereldeki temsilcilerini, hem de İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi’ni dilekçe yağmuruna tuttular, hatta zaman zaman İstanbul’a bu sorunları aktarması için temsilci heyetler gönderdiler. Fakat bunların hiçbiri sorunların çözümünü getirmedi. Ancak bundan sonra, 1880’lerin ortalarından itibaren, Ermeniler, kendi kurdukları, silahlı yöntemlere de başvuran siyasi partiler yoluyla bir çözüm arayışına gittiler. Bu, diğer yöntem ve yolların uzun süre bir netice vermemesinin, beklenen, tahmin edilebilecek, bir nevi doğal sonucuydu.

Peki, Ermeniler arasında milliyetçilik yok muydu? Tabii ki vardı. Aksi, milletlerin icat edildiği, milliyetçilik çağı olan 19. yüzyılda büyük sürpriz olurdu. Fakat, Ermeni Sorunu ile milliyetçilik arasındaki ilişkiyi tanımlayacak olursak, milliyetçiliğin, bu sorunun sebebinden ziyade aktığı bir kanal olduğunu söylemek gerekir. Örneğin, böyle başka bir kanal da sosyalizm olmuştur. Bu iki kanal, zaman zaman yaklaşarak, zaman zaman uzaklaşarak, zaman zaman örtüşerek Ermeni Sorunu’nun taşıyıcısı olmuştur ama Ermeni Sorunu’nun sebebi değillerdir. 

Suciyan’ın kitabının bir önemi de kullandığı kaynaklarla ilgili. Suciyan İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin binbir badireden sonra Paris’teki Boğos Nubar Kütüphanesi’ne ulaşmış arşiv belgelerinden faydalanmış. Yönetmelikler, soruşturma tutanakları, marhasalıklarla olan yazışmalar gibi, bugüne kadar Osmanlı tarihyazımında nerdeyse hiç kullanılmamış ama, Suciyan’ın da dediği gibi ezileni, bizim örneğimizde yok edileni ama yalnız onu değil, egemeni/hükmedeni de anlamak için çok değerli kaynaklar bunlar.

Patrikhane arşivinin bir kısmını zamanın patriği Zaven Der Yeğyayan 1920’lerin başında yurtdışına çıkarıyor ki Suciyan da bunlardan faydalanmış. Peki, arşivin geri kalanına ne oldu? Maalesef bugüne kadar, son olarak yazdığım ‘Dar Gömlek’ başlıklı rapor da dâhil birçok yerde, defalarca gündeme getirmeme rağmen bu konuda Ermeni Patrikhanesi’nin ketumluğu aşılabilmiş değil. Şu anda Patrikhane’deki arşivin durumu konusunda tam bir bilgiye sahip değiliz maalesef. Hâlbuki, buradaki belgelerin çoktan tasnif edilip araştırmacılara açılması gerekirdi.

Talin Suciyan’la kitabını konuştuğumuz söyleşiyi Ohannes Kılıçdağı YouTube kanalında bulabilirsiniz.