Ermeni toplumundan bir grup üniversiteli genç kadın, kilise vakıflarında görev alan kadın yöneticilerin sorunlarını dinlemek üzere “Ermeni Vakıfları Kadın Yöneticileriyle Toplantılar Tertip Ekibi”ni oluşturdu. 2025 yılı Mart ayı itibariyle, vakıf yönetim kurullarında görev alan kadın yöneticilerle toplantılar yapan ekip, projelerini Haziran ayında Feriköy’de duyurmuştu. Bu gelişmeye gazetemizde yer vermiştik. Tertip ekibinin projeleri arasında, olası İstanbul depremine yönelik “Hazırda ve Dayanışma Projesi”, okullara yönelik “Masada Buluşuyoruz. 16 Okul, 1 Cemaat, Ortak Hafıza” çalışmaları yer alıyor. 19 Haziran’da yapılan bilgilendirme toplantısında ekip, gönüllü arkadaşlar aradıklarını da açıklamıştı.
“Ermeni Vakıfları Kadın Yöneticileriyle Toplantılar Tertip Ekibi”nden Jbid Luys Gezer, Melani Kilci ve Sarin İç ile ekibin kuruluş hikâyesi ve kadınların sorunları üzerine konuştuk. Üç isim, yazılı sorularımızı ortaklaşa yanıtladı.
Kadın yöneticilerle toplantı fikri nasıl ortaya çıktı? Bu sürece sizi ne itti?
Aslında hepimiz cemaatin içinde, farklı yerlerde aktif olarak çalışan ve üreten insanlardık. Sürekli birbirimize denk geliyor, benzer soruları soruyorduk. Konuştukça şunu fark ettik: birçok kadın aynı sorunları yaşıyor ama bu durum hep bireysel deneyimlerde kalıyor, kolektif bir harekete dönüşmüyordu.
Kadın figürünün görünmezliğini, özellikle yöneticilik alanında kadınların eksikliğini fark ettikçe “Neden bir şey yapılmıyor?” sorusu yerini “Neden biz yapmayalım?”a bıraktı. Kadın yöneticilerle yaptığımız birebir konuşmalarda, çoğunun bu sorumluluğu bir görev gibi gördüğünü ama süreç içinde geri planda kaldığını gördük.
Bu farkındalıkla, artık destekleyen değil, sürecin ana karakteri olan insanlar olalım istedik. Zaten birlikte üreten arkadaşlardık; şimdi bu birikimi yeni bir sorumluluğa dönüştürme zamanıydı. Toplantı fikri de bu zeminde, doğal bir şekilde ortaya çıktı.
Bu süreci başlatırken nasıl bir yöntem izlediniz?
Süreç açık bir çağrıyla değil, birebir temaslarla ilerledi. Kadınlara doğrudan ulaştık; bazen bir sohbet sırasında, bazen ERVAB (Ermeni Vakıflar Birliği) gibi oluşumlar üzerinden kişisel davetlerle çağrılar yaptık. Başlangıç noktası da devam ediş şekli de hep tanıdığımız, toplum içinde sık sık karşılaştığımız kadınlar ve onların kendi çevreleriyle şekillendi. Bu, güvene dayalı, doğal bir genişleme süreciydi.
İlk başta çevrenizden nasıl tepkiler aldınız?
Tepkiler çok farklıydı. Bazı kişiler, “Bu cemaatte hiçbir şey değişmez” diyerek umutsuz bir yerden baktı. Ama aynı zamanda, “Artık birlikte adım atmamız gerekiyor” diyerek sürecin bir parçası olmak isteyen çok kişi oldu. Bizi destekleyenler fikirlerimize saygı duydu, gurur duyduklarını söylediler. Ancak daha gerçekçi yaklaşanlar, bu çabanın uzun vadeli bir dönüşüm için yeterli olmayacağını, karar mekanizmalarında etkili pozisyonlarda olan kişiler sürece dahil edilmedikçe sınırlı kalacağını ifade etti. Bazı kişiler de, kadınların öncülüğünde bir şeyin kalıcı olamayacağını düşündüklerini dile getirdi. Bu da karşılaştığımız zihinsel ve kültürel engellerden biriydi. Fakat biz, bu süreci yalnızca sonuç odaklı değil, birlikte düşünme ve dönüşme süreci olarak gördük.
Kadın yöneticilerle olan süreciniz nasıl ilerledi?
Görüşmeler zamanla derinleşti; kimi zaman küçük gruplarla uzun uzun sohbet ettik, kimi zaman birebir paylaşımlarla yola devam ettik. Mart ayında başladığımız bu sürede üç ay boyunca toplam üç toplantı düzenledik. Bu buluşmalarla birlikte 30'dan fazla vakıfla iletişime geçtik; tüm yönetim kurullarına eş zamanlı davet mektupları gönderdik. Herkesin katılımı mümkün olmadı; bazı vakıflar başka önceliklerle ilgilendi, bazı yerlerde ise konuya karşı mesafeli bir duruş vardı. Ama biz tüm bunları sürecin doğal bir parçası olarak gördük. Önemli olan herkesin aynı anda gelmesi değil, bu masaya açık yüreklilikle oturmak isteyenlerin varlığıydı. Bu görüşmeler sayesinde yalnızca sorunları dile getirmedik; birlikte düşünmeye, yapıları ve alışkanlıkları sorgulamaya, hatta çözüm üretmeye başladık. Kadın yöneticilerle başladık, çünkü bu başlangıç bize güvenli ve samimi bir alan sundu. Ama kurduğumuz bu alan sadece kadınlara ait değil; herkesin katkısına açık.
Toplantılarda hangi konular ön plana çıktı?
Toplantılar sırasında birçok başlık konuşuldu, ancak tüm yöneticilerle ortaklaştığımızda eğitim ve deprem konuları en öncelikli meseleler olarak ortaya çıktı. Bunların yanı sıra toplumsal iletişim ve dayanışma biçimlerimize dair konuşuldu. Deprem ve eğitim alanlarında zaten bireysel çabalar vardı; birlikte düşününce bu iki başlığın aslında tüm cemaatin ortak ihtiyacı olduğu netleşti.
Aynı zamanda, toplumun farklı alanlarında uzun süredir çalışan kişiler bizimle temasa geçti. Bu, sürecin kolektif karakterini güçlendirdi. Daha fazlasının da bu yapıya dahil olmasını bekliyoruz; çünkü bu yalnızca belli bir grubun değil, hep birlikte yürüteceğimiz bir süreç.
Bugün aktif bir yerde çalışıyor olmak şart değil. Biz en baştan, birlikte ve eşit zeminden bir şey kurmaya çalışıyoruz. Bu nedenle, öne çıkan konu başlıklarının ötesinde, bu sürecin en önemli motivasyonu “birlikte yeniden başlayabilmek” oldu. En temel ihtiyacımız, birlikte olmak ve birlikte üretmekti — ve onu inşa etmeye başladık.