'Bu ülkenin toprağına karışmak istiyorum'

Gizem Asya Genç, kitapları gömülen, yakılan, evinin önünde protestolar süren Azeri yazar Ekrem Eylisli’ye ‘reva görülenleri’ anlatıyor: “birden ok yaydan çıkıyor “halk edebiyatçısı” ünvanına mazhar bir yazara -ki bizzat Aliyev'in imzası ile o da elinden alındı- söylenecek belki de en ağır sözü işitiyor: “Halkın nefretini kazandınız.”

Gizem Asya Genç
gizgenc@hotmail.com

Siyah uyanışın soğukkanlı manifestosu olan Yeryüzünün Lanetlileri'nin ünlü önsözüne Sartre şunları yazmıştı: “Kurbanlarımız bizi yara ve zincirlerinden tanıyorlar ve kanıtı çürütülmez yapan gerçek de bu...” Azerbaycan, Ermenistan, İran, Amerika, Almanya'da kısacası eski dünyanın ve yeni dünyanın çocukları, hepimiz katillerimizle-maktullerimizle bir arada yaşarız. Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür, aksidir katlanılmaz olan. Hayatımız boyunca tanıdığımız bir insanın atalarının, atalarımızın katili olabileceği gerçeğiyle yaşamak, yaşamak değil en fazla hastalıklı bir tahammül olur. Barış, halkların kardeşliği bu yüzden kuru bir slogandan daha fazlası, asli bir ihtiyaçtır.

Hrant Dink, Türk ve Ermeni halklarının barışı için çabalarken kimi taraflarca Kemalist ajanı, Türklerin tutsağı olmakla itham edilmişti. Ermenistanlı bir yönetmenin diyalog çağrısı akabinde düzenlenen sempozyum, Ermeni milliyetçilerden tepki alınca iptal edilmek durumunda kalmıştı. Barış için çabalayan her aydının, sanatçının başına gelenler şimdi sınırın ötesinde Eylisli'de tekerrür ediyor. Son zamanlarda Azerbaycanlı yazar Eylisli'nin Azerbaycan Genç Yazarlar tarafından kitaplarının gömülmesi, kitaplarının yakılması, evinin önünde süren protestolar, aile üyelerinden birkaçının işine son verilmesi, yaşamının tehdit altında olduğunu okuyoruz.

Ekrem Eylisi'ye ilk defa bir Azeri kanalında denk gelmiştim. Program bir “tartışma programı”, ama hayır, bu bir tartışma programı değil. Öyle olsa idi 5 milletvekilinin karşısında 75 yaşında bir yazar yalnız oturtulmazdı. Sanki arenadaymışçasına kendisine saldırılıyor ya da mahkedeymişçesine yargılanıyordu. Kitaptan olanca bağımsız bir tartışma bu, vekiller ve parti mensupları Eylisi'ye alakasız onlarca sorular soruyorlar. Bir yazara söylenecek ve yapılacak ne kadar ayıp varsa yapılıyor. Başka yazarlarla karşılaştırılması yapılıyor, değiştiği, halkının haysiyetini hiç yerine koyduğu, Eylisi'yi müdafaa edenlerin korkak olduğu iddia ediliyor. Hepsine usanmadan, sakin sakin yanıt veriyor. Sonra birden ok yaydan çıkıyor “halk edebiyatçısı” ünvanına mazhar bir yazara -ki bizzat Aliyev'in imzası ile  o da elinden alındı- söylenecek belki de en ağır sözü işitiyor: “Halkın nefretini kazandınız.”

“Hürmet ettiğimden buradayım” diyen Eylisli'nin düşürüldüğü duruma hayretle, hicapla bakıyorum, içimde uyanan acıma duygusunu savuşturmaya çalışıyorum. Cahilce argümanlar karşısında ise sadece susuyor. 1918 soykırım iddiası (evet 1915 değil 1918 deniyor), Kuran'da sünnet olup olmadığı, düşman tarafı tuttuğu ve onlar (Ermeniler) hakkında “pis konuşulması gerektiği” gibi bir ülkenin vekillerinin nasıl Ortaçağ zihniyetinin savunucuları olduğunu izliyorum ve yetmiyor: “Dili Rus, ruhu Ermeni bir kitap bu.” Artık öfkeliyim, birkaç milletvekilinin yüzünden bir yazarın düşürüldüğü bu durumu öfke ve iğrenme ile karışık bir duygu ile seyrediyorum. O sinirlenmiyor, o sinirlenmedikçe “azizlerim” dedikçe bu naif, yüksek terbiye karşısında daha da sinirleniyorum ve o, aşina olduğumuz bir üslupla bitiriyor konuşmasını: “Bu ülkeden hiçbir yere gitmem. Bu ülkenin toprağına karışmak istiyorum.”

Taştan Rüyalar hariç her şeyin konuşulduğu şu günlerde Eylisli çok insani bir talepte bulunuyor: “75 yıl yaşamışım, dünyada çok yüzler görmüşüm, belki kitaplarım dünyanın 75 diline çevrilmiş. Bir kitabın üzerine bu kadar gidilir mi?

Eserin kıymetini zaman gösterir azizlerim!”

Azerbaycan'ın Türk edebiyatını utandıracak kadar geniş bir Qardaşlıq Edebiyatı mevcuttur. Neden peki Eylisli hedef seçildi diye düşündüğümüzde 'yazarın ününe ün katmak, uluslararası alanda tanınmak' iddialarının aksine, değişen Azerbaycan siluetini görüyoruz. Bir yazarı çocuk gibi karşısına alıp azarlama hakkını kendinde gören vekillerde, Ermeni subay Gurgen Markaryan'ın katili Seferov ile gülümseyerek poz veren kadın vekil Paşayeva'da, Türkiye-Ermenistan sınır kapısının açılması mevzu bahis olduğunda Ankara'ya kadar gelen ve sınır mevzusunda sadece Hocalı'yı anımsatan vekillerde çok karanlık bir manzara ile yüzleşiyoruz. Oysa Hocalı konuşulacaksa Sumgayıt hatırlatılır. Ölümleri, katliamları politik tartışmalara malzeme yapmak ise bir kere kanı akanın bir kere daha canını yakmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Kategoriler

Şapgir