Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Vangelis Kechriotis, CHP’li Muharrem İnce’nin “Atatürk olmasaydı adınız Dimitri olurdu, Yorgo olurdu” sözleri üzerine agos.com.tr için yazdı: Yunan kültüründe Yorgo ve Dimitri yakışıklı ve çapkın erkeklerdir. Her ikisi için de şiirler, şarkılar yazılmıştır. Muharrem Bey sayesinde keşke benim adım Yorgo, Dimitri olsaydı deme noktasına geldim...
VANGELİS KECHRİOTİS*
Günün öneminden duygulanmış ve siyasi ortamın gerginliğinden etkilenmiş bir siyasetçi olarak, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce malum beyanatta bulundu ve akabinde kıyamet koptu. Foti Benlisoy, Mihail Vasiliadis, Yorgo Demir gibi Rum arkadaşlarım hemen tepkilerini ortaya koydu, bu lafın hak ettiği cevabı verdi. Yorgo’ların ve Dimitri’lerin bunca yıl çektiği bir ülkede, Türk milletine dönüp de “Bakın Atatürk sizi onlardan kurtardı” demenin doğru olmakla beraber trajikomik bir patavatsızlık anlamına geldiğini hemen işaret ettiler. Sonra Muharrem Bey, Twitter’dan açıklama yaptı. Orada, bu ülkenin vatandaşlarını kastetmediğini, Yunan işgalcilerden bahsettiğini belirtti. Yani Atatürk, Rum Yorgo’lar değil, Yunan Yorgo’lardan kurtardı Türk milletini. Lafın kısası, benim gibi insanlardan.
O zaman Foti, Mihail, Yorgo’nun boşuna endişeye kapıldığını anladım, hedef onlar değildi. Hemen aklıma, ilk ders vermeye başladığım yıllardan bir sahne geldi. Aydın’dan çok başarılı bir kız öğrencim dönemin sonunda ofisime gelip, bana teşekkür etmekle beraber “Benim bildiğim Yunanlara benzemiyorsunuz” demişti. Ben de ona “Ne demek istiyorsun?” diye sorduğumda, “Biliyorsunuz, bize öğretilen ‘Yunanlar gelip bizi kesti’ türündeydi. İlk defa bizi kesmeyen bir Yunanla tanıştım” dedi gülümseyerek. Eğer mezun olmak üzere olan bir Boğaziçi öğrencisi böyle düşünüyorsa, bu imajın ne kadar köklü olduğunu anlamak zor değil. Hele, hâlâ okullarda, çocuklara Atatürk’ün başarıları arasında ilk öğrettikleri Yunanları denize dökmüş olması ise.
Geçen Haziran ayında, birinci sınıfta olan kızımın yılsonu gösterisinde, bir halk oyunu performansı sırasında, dans hocası çocuklara hitaben “Siz düşmanı denize döken Mustafa Kemal’in arkadaşlarısınız” dedi. En iyi özel okulların birinden bahsediyorum. Yunanistan’daki Türk düşmanlığı kadar yaygın olmasa da, Türkiye’deki Yunan düşmanlığının mevcut olduğunu fark etmek hiç zor değil. Her ne kadar şehirde yaşayanlar, özellikle İstanbul’dakiler Yunanca öğrense de, Yunan adalarına tatile gitse de, Yunan yaşam tarzını sevse de, “Yunanları denize dökmek” söylemi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu söylemlerinden biridir. Kendi arkadaşlarım arasında da bu esprinin kaç defa tekrarlandığını hatırlamıyorum. Ben de cevap olarak onlara Yunanların iyi yüzme bildiklerini, aynı şey Türklerin başına gelse onların da aynı yeteneği gösterebileceğini umduğumu söylemekle yetiniyorum.
Bu yıl Mübadele’nin 90. yıldönümünü andığımız bir ortamda, bu suçlamalar, bazen bu şakalar bile, bütün bu acıları sadece kulaktan ve kitaplardan bildiğimiz için bize bir şey ifade etmese de kimlik politikalarının bir parçası olduğu ve belli bir topluluğu, Rumları ya da Yunanları hedef aldığı ortada.
‘Keşke benim adım Yorgo, Dimitri olsaydı’
Benim ismim Yorgo ve Dimitri değilse de, işgalci milleti temsil ettiğim düşünülebilir. Fakat ilk defa Muharrem Bey sayesinde keşke benim adım Yorgo, Dimitri olsaydı deme noktasına geldim. CHP’li politikacının bilmediği, bu iki ismin Yunan popüler kültüründe taşıdığı özel anlamdır. Yorgo ve Dimitri yakışıklı ve çapkın erkeklerdir o kültürde. Her ikisi için de şiirler, şarkılar yazılmıştır. Birinde Yorgo’nun eşine hitaben, besteci sorar: “Senin Yorgo’n nereye gidiyor?” Ve devam eder: “Yorgo kurnazdır, dediklerini yutma, saat 11’den sonra gelin arayan damat gibi geziyor.” Başka bir şarkıda kalbi kırılmış bir kız sevgilisine yalvarıyor: “Benim Dimitri’m, benim Dimitri’m, yiğidim, benim derdim sensin, sensin benim eğlencem, benim gülümsemem, benim ağlamam, benim utancım, benim övüncüm.” Ne yazık ki Vangeliler için böyle şarkılar yazılmadı. Ama fena da değiliz. Yanni’ler için neler söyleniyor bilseydiniz, popüler kültürde “Kırk beş Yanni, bir horozun beynine sahiptir” derler. Nedense, Muharrem Bey, sanki biliyormuş gibi, soydaşlarına hitap ederek, “Atatürk olmasaydı, yakışıklı ve çapkın Yunan erkeği olurdunuz” demiş oldu. Şimdi, bu kadar eril bir kültürde bu beyanat sadece bu toplumun tarihi ve etnik ayrımcılığı açısından değil, cinsiyet kimliği açısından da talihsiz görünüyor. Yani, Yunanistan’da bu beyanata sevinenler de olabilirdi. Peki, bunu tersten sormak mümkün mü? Yani siz yakışıklı ve çapkın Yunan erkeği olmayı ister miydiniz? Bu soruyu tabii bir erkek soramaz, özellikle bir Türk erkeği, hele tamamen cinsellik konusunda muhafazakâr Türk erkeği tipinden biri. Tabii, bu siyasetçi bir erkek ve erkeklere hitap ediyor. Acaba bir kadın milletvekili etraftaki kadınlara hitap ederek, “Atatürk olmasaydı, siz Ayşe, Fatma değil, Maria, Eleni olurdunuz” deseydi nasıl görünürdü? Ya da, böyle bir şey mümkün olur muydu?
Geçen hafta Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen ‘Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler’ konferansına katılmış olanlar zorunlu din değiştirmenin kurbanlarının daha çok kadınlar olduğunu bir defa daha hatırladılar. Erkeklerin din değiştirmesi şaka yollu konuşulabilir, Muharrem Bey’in etrafındakilerin yaptığı gibi, herkes gülebilir, fakat kadınlar söz konusu olsa, kim gülebilirdi merak ediyorum. Acaba erkeklerin isimleri ‘Ahmet, Hüseyin’ olsaydı, ama kadınların isimleri Maria ve Eleni ya da İzabel ve Sara kalsaydı nasıl bir Türkiye olurdu bugün? Bu işe Atatürk ismini karıştırmak caiz mi, değil mi? Bu tür örnekler her zaman erkek fantezilerine işaret ediyor. Din ve ulus, erkeklik üzerine inşa ediliyor. Erkekler kendileriyle ilgili tahayyüllerini siyasi bir argüman olarak kullanabiliyorlar, ama kadınlarla ilgili tahayyüllerini bastırıyorlar.
Yunanistan’da durumun çok farklı olduğunu düşünmek için pek sebep yok ortada. Yıllar önce, çok sevdiğim bir meslektaşım, kendi Türk erkek arkadaşından ayrılmasının sebebini şu şekilde açıkladı: “Bir gün Leyla isimli bir kızımın olmasını istemiyordum.” Bu korkuyu taşıyan Yunan, solcu ve Türkiye’yi iyi bilen bir kadın akademisyense, kendi korkularını (doğurmadığı) kızına yükleyeceğini düşünürsek, Sayın Muharrem Bey’den ne bekleyebiliriz?
*Boğaziçi Üniversitesi, Tarih Bölümü öğretim üyesi, Tarih Vakfı Yönetim Kurulu üyesi