19 yıllık emeğin üzerine dökülen beton

Ecem Yıldırım, eleştiri kültürünün kök salmadığı bir yerde birlikte mücadele veren Sinema ve Altyazı dergilerinin öneminden bahsederken, Türkiye sinemasının yolculuğunun çok önemli bir parçası olan ve 19 senedir yayın hayatına devam eden Sinema dergisinin kapatılması üzerine yazdı.

 

 

Bütün iyi kitapların sonunda

Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda

Meltemi senden esen

Soluğu sende olan

Yeni bir başlangıç vardır.

Edip Cansever, 'Umuş'

ECEM YILDIRIM
ecemyldrm1989@hotmail.com

Her güzel filmin sonunda bir başlangıç olduğunu anlamam zaman aldı. Lise yıllarımda pek çok şeye olduğu gibi sinemaya bakışımda da katı bir heyecan vardı. İyi filmler çeken yönetmenler belliydi ve onların filmografileri bir an önce bitirilmeliydi. Filmleri görmek de yeterli değildi. Her bir filmin en ince ayrıntısına kadar deşifre edilmesi gerekiyordu. Sinema dergilerini takip etmeye başlamam belki de bu açıklama isteğiyle ilgiliydi. Okuduğum yazılarda filmlerle ilgili sorularıma cevap arıyordum; ama işler pek de beklediğim gibi gitmedi. Sinemayla kurduğum ilişkiyi sorgulamaya başladım. Soru soruyu doğurdu ve film izleme eylemine bakışım bambaşka yerlere gitti. Bir filmin sesine gerçekten kulak vermenin açıklamaktan çok anlamak ve hissetmekle ilgili olduğunu gördüm. Bilmediğim bir dilde çekilmiş bir filmin altyazısız seyredildiğinde de bende iz bırakabildiğini fark ettim. Güzel olan bir film bana dokunduğu yerde bir başlangıç bırakarak bittiği için güzeldi artık. 

Sonunda yeni bir başlangıç saklı olan film, yüksek bütçeli bir stüdyo filmi de olabilirdi, B-tipi diye bir kenara atılmış bir film de... Sinemada popüler film ya da sanat filmi gibi katı kategorilerden taşan bir şeyler vardı ve sinema tam da bu nedenle güçlüydü. Okuduğum dergilerin sayfalarında bu gücü gördüm. Hayatıma aşağı yukarı aynı dönemde giren Sinema dergisi ve Altyazı bana bambaşka bir alan açtı. Onların sinema üzerine düşünme konusunda ilham veren yol arkadaşlıkları olmasaydı film izleme deneyimim eksik kalırdı. Güzel bir filmden geriye kalan paylaşma ve o filmi hayata katma isteği onlarla anlam kazandı. Bana göre bu iki dergi bir anlamda birbirini tamamlıyordu. Bir yayın grubuna bağlı olarak çıkan Sinema dergisi hep daha popüler bir çizgiye sahip oldu. Aralarındaki farklılıklara rağmen iki dergi de eleştiri kültürünün kök salmadığı bir yerde birlikte mücadele verdi.

Benim için çok özel bir yeri olan bu dergilerden biri geçtiğimiz günlerde yayın hayatına veda etmek zorunda bırakıldı. Sinema dergisinin de aralarında olduğu yedi dergi, bağlı oldukları yayın grubunu 20 Aralık 2013 tarihli bir el değiştirme operasyonuyla satın alan Kalyon İnşaat tarafından kapatıldı. Türkiye sinemasının yolculuğunun çok önemli bir parçası olan ve 19 senedir yayın hayatına devam eden Sinema dergisinin üzerinde çalışılan son sayısının bitirilmesine bile izin verilmedi. Medya sahipliğine soyunan bir inşaat şirketi tek bir günde 19 yıllık emeğin üzerine beton döktü.

Dergilerin uzun süredir zarar ettikleri için kapatıldıkları da iddia edildi. Sosyal medyada ses çıkaran insanların her biri her ay Sinema dergisi alsaydı böyle bir durumun yaşanmayacağını söyleyenler oldu. Benzer bir tartışma ortamı Emek Sineması sürecinde de oluşmuştu. Emek'in seyirci sıkıntısı nedeniyle yıkıma sürüklendiğini öne sürenler vardı. Ben bu bakış açısının bir çeşit sermaye ezberi olduğuna inanıyorum. Emek biz gitmedik diye değil, utanç verici bir mega proje hayata geçirilsin diye gözden çıkarıldı. Bir yayın grubuna bağlı olarak çıkarılan dergiler de çok satmalarına rağmen  kapatılabilir. Yönetim kararları çok farklı değişkenleri gözeterek alınıyor. Sermaye, devlet ve medya arasında çıkar ilişkilerine bulanan anlaşmalarla dolu bir suç ortaklığı söz konusu. Böyle bir ortamda bir derginin kapatılmasını satış meseleleriyle geçiştirmeden önce bir kere daha düşünmek gerek.

İktidarın medyadaki sahiplik ilişkilerine el koymasının ne demek olduğunu Gezi direnişi gösterdi. Devlet ve sermayenin avucunun içine aldığı medya, ülkenin her yerine yayılan bir toplumsal harekete sırtını çevirdi. Bugün kamu ihalelerinden en çok pay alanların eninde sonunda medyaya el attığını görüyoruz. Kentsel dönüşüm projelerine imza atanlarla medya patronluğuna girişenlerin aynı kişiler olması asla tesadüf değil. Çalık Grubu Tarlabaşı projesini, Doğuş Grubu da Galataport projesini ele geçirdi. Sinema dergisini kapatma kararı alan Kalyon İnşaat aynı zamanda Taksim'i katleden mega projenin sahibi. Mülksüzleştirme Ağları (http://mulksuzlestirme.org/) çalışması sayesinde hangi şirket hangi projede rol oynuyor rahatlıkla görebiliyoruz. Kalyon İnşaat'ın sicilinde 3. Havalimanı projesi de öne çıkıyor.  

Bu ilişki ağında devlet-sermaye-merkez medya üçgeninin dışındakilere yer yok. Bir sinema yerle bir edilirken yıkımı protesto etmek için sokağa dökülenler görmezden geliniyor. Kentle ilgili karar alma süreçlerine orada yaşayanlar dahil edilmiyor. Bir dergi kapatılırken o derginin okuruna hesap verme zorunluluğu hissedilmiyor. Gözlerini rant bürümüş şekilde kamu ihalelerini kovalayanlar, birilerinin emeğinin, hayallerinin, anılarının ve düşünce dünyasının üzerine basarak yol alıyor. Gezi direnişiyle kendi sesimizi bulmamız tam da bu yüzden çok değerli. Birinin gelip olan biteni haber yapmasını beklemedik. Birlikte yaşamanın, dayanışmanın ve mücadele vermenin yeni imkanlarını hep beraber keşfettik. Bütün engellemelere rağmen sözümüzü söylemenin bir yolunu bulduk. Tam da bu nedenle Sinema dergisinin sona ermiş gibi görünen mücadelesinde yeni bir başlangıcın saklı olduğuna inanıyorum. Bir mücadelenin bittiği yerde başka bir mücadele başlıyor.

Kategoriler

Şapgir