Yeni medya sizi çağırıyor

Ayşe Akdeniz, ‘yetersizlik’leri artık iyice ayyuka çıkan ana akım medyaya karşı alternatif medyanın en keyifli ürünü olan Alternatif Medya Şenliği’nin düzenleyicilerinden Gizem Hasırcıoğlu, Gökalp Ceylan,Özgecan Kara ve Savaş Çömlek’le konuştu.

AYŞE AKDENİZ
aysheakdeniz@gmail.com

Gezi’de ayyuka çıkmış haliyle bir kez daha gördük ki, ana akımın siyasi tercihleri, içinde bulunduğu ekonomik ilişkiler vs. nedeniyle haber dediğimiz şeye ulaşım günümüzde daha da yoğun çaba gerektiriyor. Alternatif medya böylesi bir çabadan türeyen ihtiyacın sonucu ortaya çıktı. İnternetin hayatlarımızda her geçen gün artan önemi ve hacmi itibariyle alternatif medya bir süredir kendini çeşitli mecralarda, çeşitli isimlerle üretse de, Gezi’yle beraber daha da önemli hale geldi.

Alternatif Medya Şenliği’nin ilki yukarıda belirttiğim kaygılar ve olan biteni anlamı ihtiyacından ilk olarak 2011 yılında gerçekleştirildi. Bu sene üçüncüsü gerçekleştirilen şenlik gerçekleştiği mekân, oturum teknikleri vs’ler itibariyle öncekilerden farklıydı. Röportajda nedenlerine dair doyurucu cevaplar bulacağınızı düşünüyorum. Afiyetle! 

- Alternatif medya şenliği nedir? Sizi böyle bir şenlik organize etmeye iten neden neydi?

SAVAŞ: Bir süredir Yeşil Gazete isimli bir yayın çıkartıyoruz ve internet üzerinden yayın yapan bu gazete projesini yaşatmaya çalışıyoruz. Bunu uzunca bir zamandır para-pul işlerini hiç karıştırmadan, gönüllülük temelinde yapıyoruz. İnternette bize benzeyen gazeteler, bloglar, yayınlar da var. Onların yanı sıra ana akım medyanın dışında yerel gazeteler ve basın-yayın camiasının ötekileştirilmiş, birtakım güçlükler, zorluklar içerisinde çıkan parçaları var. Üç yıl önce böyle bir atmosfer içerisinde, “Bize benzeyenlerle iletişim kursak, onlarla birlikte bir şeyler yapsak, neler yapabileceğimizi konuşsak, bir halleşsek…” dedik. Özgür bir gezegene ulaşmak için özgür bir medyaya ihtiyacımız vardı. Ana akım medyanın çok ciddi yapısal sorunları olduğunun tespitini de yapıyorduk. Ana akım medyanın içinde bulunduğu ekonomik ve politik ilişkiler, ana akım medyanın özgürleşmesine izin vermiyor. Garip bir otosansür mekanizması nedeniyle ana akım medya doğru haber verme veya her şeyin haberini verme ilkesini, hak haberciliğini, barış haberciliğini es geçiyor. Devletin sansürü de olayın diğer bir boyutu. İçinde yaşadığımız politik düzenin, mahallenin baskısı ayrı bir meseleydi. Bütün bu meseleler bir araya gelince, alternatif bir mecra yaratmak ve alternatif mecradaki diğer “yandaşlarımızla”, yoldaşlarımızla buluşmak için bir şenlik yapalım istedik. Şenlik yapmak istedik, çünkü bize yakışanın şenlikli bir şey yapmak olduğunu düşünüyorduk. Oturup kuru kuru toplantılar yapıp konuşmak yerine şenlikli bir organizasyon yapalım diye yola çıktık.

- Alternatif Medya Şenliği’nin birinci yılındaki teması neydi? Başlangıcında dert edindiği meselelerden bahseder misiniz?

SAVAŞ: Biz her zaman biçimle çok uğraşıyoruz. İlkinde yapacağımız şeyin şenlikli olması önemli bir meseleydi. İlk Alternatif Medya Şenliği aslında bir buluşma, görüşme, iletişim kurma ve temel meseleleri tespit etme mecrasıydı. Bir platformda birtakım kararlar verip, birtakım fikirler üretip, onları dikte eden ve birtakım insanlarla birlikte deklare eden alışıldık biçimlerin yerine hep birlikte karar verebileceğimiz bir ortam oluşturmak istiyorduk. Dolayısıyla özellikle temel bir tema saptamadık. Ama başından beri temel mottomuz,“Başka bir medya mümkün” oldu. Başlangıçta sadece bu mottomuz vardı ve onun dışında olup bitenleri zaten hep birlikte şenliğin içerisinde oluşturmaya çalıştık, hep birlikte konuştuk.

- Sosyal medyanın gündelik hayatımdaki yeri etkinlik kazanmaya başladıkça ana akım medya da bu konuda atağa geçti. NTV’nin öncülüğünde, JulianAssenge’ın de telekonferansla katıldığı, biletleri fahiş fiyatlarla satılan bir Yeni Medya Düzeni Konferansı gerçekleştirildi. Böylesi durumların ortaya çıkmaya başladığı noktada Alternatif Medya Şenliği nasıl bir gelişme gösterdi?

GİZEM: Ekibe İkinci Medya Şenliği’nde dâhil oldum. NTV’nin düzenlediği Yeni Medya Düzeni Konferansı’nın hemen akabinde de, ana akım medya dediğimiz büyük abiler, içeriklerinin kullanılamayacağı, başka yerlerde kullanılamayacağı vs. ile ilgili bir deklarasyon yayınladılar. Bunların üzerine İkinci Alternatif Medya Şenliği,“Onların yeni medya düzeni varsa bizim alternatif medyamız var!” demişti ve o mottoyla yola çıkmıştı. Hep beraber yazdığımız şenlik çağrısında,“İçerik evrensel bir haktır, metalaştırılamaz” demiştik. Böylelikle de İkinci Alternatif Medya Şenliği ortaya çıktı.

- Alternatif Medya Şenliği’nin şiarlarından birisi “Ana akımı alternatifleştirmek, alternatifi ana akımlaştırmak.” Bunun araçları neler?

ÖZGECAN: Bu da Üçüncü Medya Şenliği’nin konusuydu. Zaten hayatlarımızda Gezi oldu. Biz hep “Başka bir medya mümkün!” diyorduk ama bu sefer, bizle beraber herkes gördü ki, başka bir medya hiç olmadığı kadar mümkün. Gezi’de herkesin haberleri alternatif medyadan takip etmesi, ana akımın suskun kalması, görmemesi, görememesi ya da görmek istememesi ile aslında alternatif medya bir şekilde ana akımlaştı. Bu medya şenliğinde, alternatif medyayı ana akımlaştıralım, yani insanlar haberlerini bizden alsınlar dedik. “Direnişte medya, medyada devrim!” de ikinci konu başlığıydı. Orada da Gezi Parkı’nda yaşadığımız deneyimlerden yola çıkarak, uluslararası direnişlere de bakarak, direnişte alternatif medyanın rolünün ne olduğunu, neler yaptığımızı, neleri yapamadığımızı ve neleri daha iyi yapmamız gerektiğini tartıştık. Bir de Üçüncü Medya Şenliği diğerlerinden farklı bir formatta gerçekleşti.

- O fark neydi?

ÖZGECAN: Forum şeklinde yaptık. Mekân da farklıydı. Şenliği, direnişin yadigârı Don Kişot İşgal Evi’nde olması da ayrı bir hava yarattı. Bir de bu şenlikte hiçbir konuşmacımız yoktu. Oturum başlıklarımız vardı. Yurttaş haberciliği söz konusu olunca, illa alternatif medya mecrasından da olmak gerekmiyordu ve yurttaş habercilik katılımı da vardı. Herkes fikrini söyledi. Söz alarak, birlikte ortak fikirler çıkarabildiğimiz bir şenlik oldu.

GİZEM: Alternatif Medya Şenlikleri benim için okul gibi oldu. Aradaki fark nedir diye sorunca, Özge’nin cevabıyla fark ettim. Başından beri sen de varsın. Biliyorsun. Daha önceki senelerde belli konu başlıkları altında daha ehil olan kimseler konuştular, dinledik ve sonrasında soru cevap şeklinde ilerledik. Tabii ki, yine herkes konuşuyor ve söylemek istediğini söylüyordu ama bunlar panel şeklinde gerçekleşiyordu. Bu seferse her yer serbest kürsü, herkes konuşmacı şeklindeydi. Bir kişi düşün ki, başından beri Alternatif Medya Şenliklerini takip ediyor olsun. Bu kişi, aslında önce biraz bilgi edinmiş oldu. İlla ki eksiğimiz, gediğimiz var. Daha çok ya da daha az fikir sahibi olduğumuz konular var. Bunlar hakkında fikirler edindik, zenginleştik. Üçüncüsünde de, artık hepimizin konuşmacı ve her yerin serbest kürsü olduğu bir formata döndü. Bu kararı vermiş olmamızda, tabii ki Gezi’nin etkisi büyük oldu.

- İçerik ve biçimsel olarak her sene farklılaşan ve gelişen şenliğin bundan sonraki yıllar için devam edeceği aşikâr görünüyor, çünkü bu seneki meselelerinizden birisi de bir Alternatif Medya Platformu oluşturmaktı. Bu şenlikte buna dair ortaya nasıldoneler çıktı? Alternatif medya mecrası bir arada hareket etmeye başlayacak mı? Evetse, nasıl?

ÖZGECAN: Bu aslında üç şenliktir konuşulan bir konu. Özellikle haber ajanslarının bir platformlarının olması ve ortak haber paylaşmalarından yola çıkarak,“biz alternatif medyacıların da böyle bir platformu olsun”dan yola çıkan bir fikrimiz var ama “Nasıl olsun? Nasıl yapalım?” konusunda pek karar verememiştik. Bu sene de artık adını koyalım dediğimiz bir durum söz konusu. Yine tartıştık, daha katılımcı bir şekilde yine konuşuldu ama alternatif medya dediğimiz mecranın da kendince sıkıntıları var. En büyük sıkıntısı insan kaynağı. Yoğunluklu olarak gönüllü çalışılıyor ve herkes iyi niyetle bir şeyler yapmaya çalışıyor. Naber Medya, Çapul TV, hepsinin dediği “Biz yaparız. Yapalım da gönüllüye, insan kaynağına ihtiyacımız var” oluyor. Karar verilen noktalardan bir tanesi de ortak bir platform kurup, bilgi ve deneyimleri paylaşmak. Örneğin, biz yeşiliz ve ekolojiyi biliyoruz. Bir başka mecra, hak haberciliğinde ya da LGBT haberciliğinde etkin. Yani farklı konularda insan gücüne sahip mecraların sahip oldukları haber kaynaklarını, kapasitesini paylaşabileceği bir destek mecrası yaratma meselesi konuşuldu. Hemen bir günde bir şey çıkmadı ama herkes bu konularda istekliydi. Daha sonraki toplantılarda daha net şekillenecektir ama böylesi bir ortak çaba arayışında herkes var.

SAVAŞ: Bence bir Alternatif Medya Platformu oluşturuldu ama bildiğimiz biçimlerden birisi şeklinde oluşmadı. Tabii ki, Alternatif Medya Şenliği Platformu’nun diğer platformlara benzeyecek hali yoktu. Bence bu üç şenlik boyunca kurduğumuz ilişkilerle birlikte bir Alternatif Medya Şenliği Ağı oluştu. Zaten hiyerarşik ya da otoriter bir yapının ortaya çıkma ihtimali yoktu. Ancak ağ şeklinde, kendiliğinden oluşan bir yapı, bizim katılımcı ruhumuzu yansıtabilirdi. Ben, o iletişim ağının oluştuğuna inanıyorum. Herkes birbirini tanıyor ve birbirimizle kolaylıkla iletişim kurabiliyoruz. Elimizde iletişim listeleri var. Mesela Üçüncü Alternatif Medya Şenliği’ne davette hiç sıkıntı çekmedik. Önceki medya şenliklerinde bizimle beraber çalışmış olan arkadaşlar kendi evlerine gelirmiş gibi geldiler ve bizimle birlikte çalıştılar. Bence bundan sonra mevcut iletişim ağının kendisi bir platform.

- Daha çok yurttaş haberciliğiyle ilgili merak ettiğim bir şey var. Anladığım ve bildiğim kadarıyla internet dediğimiz mecranın birçok paydasını alternatif medya içerisinde ifade edebilir durumdayız. Ama internette paylaşılan bilgilerin gerçekliği ve doğrulanabilirliği sıkıntılı bir alan. Habercilik kriterleri ve ilkelerinin belirlenmesi ve uygulanması konusunda da bir derdiniz olduğunu biliyorum. Medya şenliği içerisinde neyin haber olduğu, neyin olmadığı konusunda tartışmalarınız oldu mu?

GİZEM: Gezi’nin hayatımıza katmış olduğu bir literatür var. “Kesin bilgi. RT” gibi. Herhangi bir bilginin yayılmazdan evvel doğruluğundan emin olma hali, habercilik başta olmak üzere birçok şeyin parçası. Ama bir anda yurttaş, gazeteci haline dönüşmüş ve bunu muhtemelen de farkında olmadan yapmış. Bir haberci kaygısıyla değil ama yaşadığı bütün bu süreçten sonra buna dönüşmüş kimseler için bu yeni tanıştıkları bir durum. Her şeyin haber olabileceği bir yana, tabii ki, onun doğruluğundan emin olunduktan sonra yayınlanması lazım. Bu olmadığı için türlü aksilikler yaşadık ki; bunlar, hem kişisel tecrübelerimizle, hem de etraftan duyduklarımızla sabit. Üç senedir iletilmek istenen “haber”in doğruluğundan emin olma konusunda çeşitli konuşmalar yapılıyor ki, herkesin tamamen hemfikir olduğu konulardan bir tanesi de bu. Zaten alternatif medya dediğimiz şey, ana habercilik unsurlarından ödün vermek değil ya da olmamalı.

- Aktivizmden ziyade habercilik yapmaktan bahsedebiliyor muyuz ve alternatif medyada ideolojik olarak enforme etmekle habercilik arasına çizgi ne kadar çekilebiliyor? Mesela bazı sosyal medya haber ağları kendilerine gelen bilgileri doğrulamadan yayınlayabiliyorlar. Üçüncü Medya Şenliği’nde bu meseleyi konuştunuz mu?

ÖZGECAN: Şenlikte 140 Journos’tan bir arkadaş vardı. O deneyimlerini paylaştı. Teorik olarak nasıl baktıklarını ve nasıl elemeler yaptıklarını anlattı. Gezi’de hepimiz öğrendik. Onlar da aynı şekilde öğrendiklerini söylediler. Biz de Yeşil Gazete’de kendi kontrol mekanizmalarımızdan geçiriyoruz. Özellikle twitter üzerinden yürüyen alternatif medya platformları için teknik yöntemlerden faydalanarak, onların dediklerine göre, gelen resimlerin hangi cihazdan gönderildiğine kadar bilgi alınabiliyormuş. Bir nevi teyit mekanizması oluşturmuşlar. Diyebiliriz ki herkes teknik olarak teyit etmeye çalışıyor.

SAVAŞ: Böyle bir gündemi konuştuk ve Alternatif Medya Şenliği katılımcıları birbirlerini, orada olan ya da olmayan, Ötekilerin Postası’nı, Çapul Tv’yi örnekleriyle en az ana akım kadar eleştirdiler. Haberi nasıl doğrulayacağımızla ilgili basit mekanizmalar konuştuk, deneyimlerimizi paylaştık. Habere nasıl yaklaşmamız gerektiğiyle ilgili de konuştuk. Şenlikte bütün bunları içeren bir bölümümüz oldu. Alternatif medya etiğinin nasıl tasarlanabileceğine dair ön fikirler paylaşıldı ama ortaya yazılı bir metin çıkmadı. Doğrulamanın önemi üzerine kurgulu, habere doğru yerden bakmakla ilgili, insanların aklında ortalama bir fikir var. Mesela habere, hak haberciliği ya da barış haberciliği ilkeleriyle bakmak üzerine birtakım temel bilgiler paylaşıldı. Bence oldukça da verimliydi. Herkesin birbirini otosansürsüz eleştirebildiği bir yerdi. Gezi de çok eleştirildi ve o zamanki alternatif medya örneklerinden de bahsedildi. Onunla ilgili de özeleştiriler yapıldı. İdeolojiyle hareket edip haberde çarpıtma -bunun adı çarpıtma- yapılmasını konuştuk ve eleştirdik. Ama sonuçta habere bir yerden bakmak lazım. Sonuçta herkesin kendine ait habere baktığı bir yer var. Benim kendi adıma bildiğim iki temel bakış var. Birisi hak haberciliği, bir tanesi de barış haberciliği ve oralardan bakmak gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki, bunlar da ideolojik bir yer tarif ediyor ama bunlardan taviz vermek mümkün değil. Habere başka bir yerden bakmak istemeyiz. Habercilik etiğinin böyle bir şey olması gerekiyor.  Bunları konuştuk, paylaştık ve herkes hemfikir oldu.

- Üçüncü Alternatif Medya Şenliği’ni öncekilerden ayıran birinci şey Türkiye’nin ilk işgal evi Don Kişot’ta gerçekleştirilmiş olmasıydı. Bence önemli ikinci bir nokta da şenlikte bir ‘çizer aktivizm atölyesi’ gerçekleştirilmesi oldu. Alternatif medya ile çizer aktivizm arasındaki organik bağ nedir?

GÖKALP: Gezi’den sonra şekillenen bir sürecin içerisindeyiz. Haberin, görsel ve yazılı medyanın yanında Gezi’yle birlikte sokağa inen bir sanat da vardı. Kendini yazarak ifade edemeyen, bu konuda sıkıntı yaşayan tipler var. Yazamıyor, tvit atamıyor ama bir fikri var. “Slogan bulamadım” mevzusu gibi. Bunlardan birileri gelsin, birlikte bir şeyler yapalım üzerinden bir atölye deneyi yapmayı önerdim. “Hadi yapalım” oldu. İşgal evi de tam bunun yeriydi. Bunun için hep beraber bir oda hazırladık. Aşağıda çok güzel atölyeler forumlar dönüyordu ama yukarıya gelenler tam da bu bahsettiğim tiplerdi. Bir yandan Gezi ile birlikte bir politize olma hali var ama politize olan bu yaratıcı kesim, kendini nerede, nasıl ifade edebiliyor ve yaratıcılığını hangi mecraya aktarabiliyor? Bu, aslında oradaki alternatif mecrayı tanımlama deneyiydi. Konseptin 22 Aralık’taki Kent Mitingi olmasına hep beraber karar verdik. Elimizdeki materyallerle stensil yapalım dedik. Katılıma açık bir atölye oldu ve ortaya çok güzel işler çıktı. Gelenler de işgal evinde böyle bir şey varmış diye uğrayan çeşitli tasarım atölyelerinden insanlardı. Sonraki şenliğe de taşınabilecek bir medya mecrası da açılmış oldu. Bunun da bir gerçekliğinin olduğunu görünür kıldı. Keyifli bir atölyeydi ve hala geri dönüşler oluyor. Stensil işin anarşist ruhunu oluşturuyor ama anlatmak istediğimiz temel dert, çizerek ifade etmenin bir şey olduğuydu. Mesela 10 Ekim’de İstanbul’da Garipçe’den bir yaban domuzu ailesinin Poyrazköy’e yüzerek geçtiği bir hadise yaşandı. Buralar 3. Köprü inşaatının şantiyelerinin bulunduğu alanlar. Bunu, bizim bahsettiğimiz ana akım medya, sanki kendiliğinden gerçekleşmiş olağandışı bir olaymış gibi verdi ve kimse bunun niyesini sorgulamadı. Bununla ilgili yazılanlar,“çizilenler” meseleyi ortaya çıkaran nedene bakmadı. Amaç biraz da böylesi dertleri ortaya dökmek. Bu açılardan bir nevi kafa açma atölyesiydi. Bu şekilde de bir alternatif medya oluşumu sağladı. Bunun heyecanıyla daha da güzel yerlere gidilecek.

ÖZGECAN: Katılımcılardan birisi,“Bir rozet bile alternatif medyadır” demişti ve benim çok hoşuma gitmişti. Bu meseleleri çizerek ifade etmek, sokakları stensillemek de bir nevi buna denk geliyor. Bu alternatif medyanın haberini alternatif bir araçla vermek.

- Alternatif medyanın medyayı yeniden tanımladığını söyleyebilir miyiz?

GÖKALP: Belki de. Önemli olan o aracı belirlemek. Kent Mitingi için domuz maskesi yapmayı konuşuyorduk. O da medyada görünür olmak için bir araç olacak.

ÖZGECAN: Gezi’de duvarlar medyaydı.

- Alternatif medyanın ana akım medyadan temel farkı nedir?

GİZEM: Şenlikte de bunu söylemiştim. Bizim ana akım medya diye bahsettiğimiz şey, bugün parası çok olan, kitlesel araçları çok iyi kullanan ve kurumsallaşmış medya merkezlerinin haber ile ilgili aldığı tavır. Alternatif medya, buradaki karşıtlıktan doğuyor ve kendini bu karşıtlık üzerine kuruyor. “Ana akımı alternatifleştirmek, alternatifi ana akımlaştırmak” oturumunda katılımcılardan birisi,“Yani sadece haberi olduğu gibi vermek mi?” demişti. Alternatif medya dediğimiz şeyin amacı, şu ya da bu şekilde, kasıtlı ya da değil-kasıtlı olduğuna dair bir görüşe sahibiz- gösterilmeyeni, görünmez kılınmak isteneni görünür kılmak. Bu noktada, o kadar çok şey var ki… Çok çeşitli. Bu iş doğa gibi. Tek bir tür yok. Binlerce tür ve dolayısıyla binlerce de mesele var.  O yüzden de, alternatif medya dediğimiz mecranın bileşenleri olarak her birimiz bir tarafından tutmaya çalışıyoruz. Mesela biz Yeşil Gazete olarak,ekoloji haberlerine yoğunlaşmak istiyoruz. bianet, hak haberciliği yapıyor. Bir başkası LGBT, kadın, çocuk, emek, işçi vs.haberleri yapıyor. Benim alternatif medyaya bulaşmamın sebebi de, bunları bir şekilde görünür kılmak arzusu ve çabası.

SAVAŞ: Aslında alternatif medya, bireylerin aracısız ve sansürsüz kendilerini ifade etmeleri. Bazen bu ifade etme arzusunda olan bireyler bir araya gelince, bu ifade etme biçimleri biraz daha gelişiyor, gazeteye dönüşüyor veya birçok şeyi bir arada yapıyorlar, bloğa dönüşüyor. Ya da bir rozet takıyorlar, bireysel bir sokak eylemine dönüşüyor, stensil yapıyorlar ve o da alternatif medyaya dönüşüyor. Sonuç itibariyle bütün bunların toplamı alternatif medya. Sanıyorum, alternatif ile ana akım arasındaki temel mesele alternatifin aracısız olması, bir takım kontrol mekanizmalarından geçmek zorunda kalmaması, özgür olması. Alternatif medyada ekstradan bir emek harcanıyor ve genellikle çoğu gönüllü sürdürülüyor. Keyifli de olması lazım. Keyif, arzu, şenlik yoksa, bu eziyet çekilmez.

GİZEM: Şenliği de çok sık vurguluyoruz, çünkü hepimizin mihenk taşı olan sevgili IvanIllich’in Şenlikli Toplum’unda, kendi araçlarını kendisi denetleyebilen toplumu kasteder. Bizim sürekli şenlikliliğe vurgu yapmamızın birinci sebebi budur. Bir de artık alternatif medya dediğimiz camia, sadece doğrudan medyayla uğraşmanı gerektiren bir olay da değil. Şimdi mesela alternatif medyacı diye bir şey uydurayım. Bence kendini alternatif medyacı olarak tanımlaman için illa bir alternatif medya platformunda yazıp çiziyor olman gerekmiyor. Mesela Sokak Bizim’de böyle bir süreç oldu. Sokak Bizim elitist, etliye sütlüye karışmayan bir dernek olarak eleştirilirken -kendine çok önemli meseleleri dert edinmiştir- gittikçe alternatif medyanın parçası bir hal alıyor. Kendi alanında önemli olduğunu düşündüğü gelişmeleri haber düsturuyla hazırlayıp koyuyor sitesine. Bilginin doğruluğundan emin olmak ve insanların haberdar olması kaygısını taşıyor. Az okunduğu zaman üzülüyorlar ve daha görünür kılmanın yollarını düşünüyorlar.

SAVAŞ: Bence diye konuşmayı Üçüncü Alternatif Medya Şenliği’nde çemberde öğrendim. Bence alternatif medyayı muhalif olan diye tarif etmek daha doğru.

GÖKALP: Zaten o zaman katılımdan çıkıp bireye iniyor.

ÖZGECAN: Alternatif medya derdi olanı içeriyor. Eli kalem, sprey tutan kendini dilediği yerde ve şekilde ifade etmesini içeriyor.

SAVAŞ: Bence sahip olduğu bütün araçları kullanarak derdini ifade eden şeklinde bir alternatif medya tarifi yapılabilir.

- Yani duvarlar da bir medya mecrası, mı?

SAVAŞ: Tabi ki.

- Bu söylediğiniz çok tartışmalı bir şey. Bir duvardaki stensil haber değeri taşıyan bir şey midir, yoksa kendisi haber midir?

GÖKALP: O duvarın dibinden geçen için bir haber değeri taşıyor.

SAVAŞ: Haber değeri taşıyor ve haberin yeniden üretilmesi anlamına da geliyor. Bu açıdan aynı zamanda tabi ki haberdir de. Yaşamımızdaki her söylediğimiz söz, her yaptığımız iş, her duvardaki resim, her duvardaki yazı haber değeri taşır. Gezi’nin en önemli, en çarpıcı medyası duvarlardı. Duvar yazıları tarihsel olarak da muhaliflerin en çok kullandıkları mecralardan bir tanesi. O duvardaki yazılar medya tarfından yeniden üretilirse bir kere daha haber olur. Yeniden üretilmiş haber olur. Don Kişot İşgal Evi’nde yaptığımız görüşmelerde öğrendiğimiz şey: Biz duvar yazılarını haber olarak görüyorsak, haberdir. Bunun için bir otoritenin onayına ihtiyacımız yok. 

Kategoriler

Şapgir