Edebiyatta 2013’ten kalanlar…

Barbaros Altuğ 2013 yılında, Türkiye edebiyatında yaşananları Agos şapgir için yazdı. Yaşanan güzel hikâyelerin, çıkan yeni kitapların, mücevher yayıncıların yanı sıra edebiyat dünyasına dair eleştirilerini de dilegetiren Altuğ 2014’e dair beklentilerini de bizlerle paylaştı.

BARBAROS ALTUĞ

Çağdaş İngiliz edebiyatının en büyük isimlerinden (ve benim de epeyce beğendiğim) Kazuo İshiguro Günden Kalanlar (Remains of the Day) romanında “Hayatlarımız istediğimiz gibi olmadıysa, habire geçmişe dönüp kendimizi suçlamak neye yarar ki?” diye sorar. Ama işte yine de sorarız o soruları kendimize hep; en başta da neden böyle oldu sorusunu. Yılsonları sadece takvimin bir hanesindeki rakamın değişmesi değildir bu yüzden çoğumuz için; geçen yılın bıraktığı tortuların, hayatımızın gittiği yönün, bir iç hesabın da zamanıdır.

Bu hesabın yıl biterken verilemediği de olur ama bazen; çünkü bazen bir yılın bir yüzyıl kadar uzadığı olurmuş, bunu öğrendik 2013 biterken ülkemizde. Hâlâ bitmeyen, uzun takvim yılları boyunca da devam edecek soruların başladığı yıldı 2013. Tek tek ve hep beraber sorduğumuz sorular bir araya geldikçe büyüdü, bir parktan taştı, bir şehri geçti, ülkeyi sardı sarmaladı ve dünyanın gökyüzüne yazıldı. Haziran’dan bu yana sadece bizi değil bütün dünyayı ilgilendiriyor sorduğumuz sorular artık.

Sokaklarda ve evlerde, parklarda ve salonlarda, ilk kahvemizi içerken ve uyumaya çalışırken kafamızdaki neden böyle oldu sorusunun cevabını bulamadan 2013 bitti; ama Haziran’da başlayan yazın ateşi henüz sönmedi. O ateş ve o sorular sadece günlük hayatı ve politikayı değil, bu hayatın içinden çıkan ve çıkacak her şeyi, elbette edebiyatı da belirledi.

Hayatta en güzel ve en kötü şeyler böyle zamanlarda ortaya çıkar; edebiyatta da öyle oldu. 2013 biterken, o uzun sıcak yazın ateşiyle başımıza gelen en güzel 5 şey işte bu alevlerden çıktı:

  1. Sokak edebiyatı: Henüz yirmili yaşlarında, kendilerinden epey yaşlı okumuş yazmışlar tarafından itilip kakılan, renksiz ve ideali olmayan bir kuşak diye bilinen çocuklar İstanbul’da şehrin ortasına kendi kuşağının muhteşem bir anıtını dikti. Kısacık ve süse gerek duymayan cümlelerle yüzlerce sayfada anlatılamayacak şeyleri bize gösterdiler. Bizi köprülerden gün ağarmadan yürüten ve elele meydanlarda birleştiren bu cümleler 2013’ün bize bıraktığı en önemli şeydi.
     
  2. Bizim hikâyelerimiz: Dünyaya satılması için inşa edilmiş süslü püslü, alacalı bulacalı, tereyağlı, bozalı, Kapalıçarşılı, filli, develi, yaldız ambalajlı romanlar yerine kendi hikâyesini sessizce anlatan, herkese eyvallah demeyen, okudukça, kulaktan kulağa yayıldıkça lezzetlenen kitaplar ve yazarlar konuşuldu. Hasan Ali Toptaş’tan iki askerin heba olan hayatlarından damıttığı başyapıtı Heba, Hamdi Koç’tan uzun ama yalansız Çıplak ve Yalnız, Selim İleri’den bir iç hesaplaşmanın dökümü olan Mel’un 2013’ün bize hediyelerindendi.
     
  3. Mücevher yayıncılar: Doğan Kitap, Yapı Kredi gibi sırtını holdinglere dayamasına rağmen ısrarla risk almaktan kaçınan, sadece belli formüllere dayalı bestseller ya da cicili bicili, satması garanti isimleri yayınlayarak günü kurtaran memur yayıncıların saltanatı her biri elmas gibi, okuyanın tadı damağında kalan kitaplarla ortaya çıkan küçük yayıncılarla sarsıldı. Yayınladıkları her kitabı özel olan Alef, Sel ve Jaguar bu yılın mücevher yayıncılarıydı.
     
  4. Genç edebiyat: Yeni nesil yeni isimlerini çıkarmaya, onları parlatmaya da başladı. Satışı binlerden on binlere, giderek elli binlere uzanan bu yeni yazarlardan Murat Menteş, Gezi sırasında yıldızı iyice parlayarak en çok konuşulanlardan oldu.
     
  5. Twitter: Sadece direnişleri örgütlemeye değil, birbirine akraba edebiyatseverleri tanıştırmaya da yaradı. Sevdikleri yazarla konuşan, okudukları kitapları paylaşan, sevmediklerine deretepe girişen milyonluk bir cumhuriyet var artık. Üstelik Twitter’dan doğan yeni bir edebiyatın kitapları da en çok okunanlar arasındaydı yıl boyunca.

Çin’nin uzaya gittiği, ABD’nin eşcinsel evliliğe yeşil ışık yaktığı 2013 elbette bizde böyle gül toplayarak geçmedi. Edebiyat da bu naçar toprakların kaderinden nasibini bolca aldı.

  1. Maço edebiyatı: Anlatım olarak şiddet pornosuna yakın, sadece okuyanı dehşete düşürerek şaşırtmaya çalışan, üstelik ABD gibi ülkelerde bin yıldır ucuz romanlarda (handiyse pulp fiction) rastladığımız bu kolaycılığı yaparken bir de edebi alkış bekleyen, maşist romanlar 2013’ün en tatsız sürpriziydi. Hakan Günday’ın Daha’sı yazarın daha önceki romanlarında bir buluş olarak durabilecek bu ayrıntıları temcit pilavı gibi ısıta ısıta önümüze sürdüğü ve bu yüzden aslında pek de malzemesi olmadığını düşündürten mükemmel bir örmekti bu türe. Kaç kere daha kesilen kafalar, memelerden süt emen adamlar hikâyesi okuyabiliriz ki?
     
  2. Ödül mafyası: Verilen 20 küsur ödülün nerdeyse hepsinde jüri üyesi olan, üstelik aynı jüri üyeliği görevini, koltuğunu kaptırmayan bürokrat gibi onlarca yıldır sürdüren ve yaş ortalamaları 70 civarı olan erkekler, torunlarının çocukları yaşındakilerin edebiyatını anlayamadan ödüllerini vermeye devam ettiler. Beklentim kendisine ödül verilmeyen ve hakkı yenen gençlerin bu törenleri yakında basarak haklarını aramaları. Yardımcı olurum söz!
  3. Sekreter/kapak eleştirmenleri: Her gazetede, her lüzumsuz edebiyat ekinde ve her okunmayan dergide mutlaka okunmayan bir arka kapak tanıtımcısı hâlâ mevcut 2013 yılında. Ellerine geçen kitapların basın bültenlerinden arak yazılar kotaran, arka kapaklarından cümleleri eleştiri diye fışkırtan bu sekreteryal kadro yerine 1 adet eleştirmene haftada 1 baba yazı yazdırmayı deneyecek gazeteye 1 yıl abone olma garantisi veriyorum 2014 yılında.
     
  4. Muhallebi programcılar: Kimseye gözünün üstünde kaşın var deme cesareti olmayan, her gelen konuğa ağırlama hizmeti vermeyi görev sayan edebiyat dünyasının tüm Gülben Ergen’leri eğer bir kitap ekçiğine kapağı atamadıysa televizyon programlarında çalıştılar. Umudum elbette “eleştiri çok değerli bir şey” diyen tatlısu yazarlarından birine “yazdığınız kitap hakikaten çok kötü” diyebilecek tek bir programcının varolacağı bir 2014.
     
  5. Gezi külliyatı: Daha ortalığın tozu yerine oturmadan, her yeri ateş götürürken, yangından mal kaçırır gibi pıtır pıtır basılan ve ortasında Gezi’nin durduğu tüm kitaplar! Hangi ara düşündünüz de yazdınız birader? Bir dur, dinlendir bakalım, demeye kalmadan maşallah atı alanlar para vapuruna binip çoktan Gezi’den başka diyarlara gittiler. Zaten demek ki misafirdiler, gidebilirler. Ama yine de iyi etmediler…

Kategoriler

Şapgir