Güreşilecek bir melek: Stuart Hall

Can Irmak Özinanır, geçen hafta hayatını kaybeden, ‘Kültürel Çalışmaları’ın efsane isimlerinden Stuart Hall’u yazdı.

CAN IRMAK ÖZİNANIR

Kültürel çalışmalar olarak tanınan ekolün en önde gelen isimlerinden Stuart Hall, geçen hafta hayatını kaybetti. Kuşkusuz İngiliz solunun yanı sıra, dünya solunu ve medya alanında çalışanlar başta olmak üzere sosyal bilimcileri, yoğun biçimde etkilemiş bir isimdi. Hayatını ve teorik çalışmalarını, bir politik projenin parçası kılmaya çalışarak geçirmişti. Richard Hoggart’ın daveti üzerine, 1964’te katıldığı Birmingham Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Merkezi’nin 4 yıl sonra başına geçmiş ve hayatı boyunca kültürel çalışmalar disiplini denildiğinde akla gelen ilk isim olmuştu. Kişisel tarihi, kültürel çalışmalarla iç içe geçmişti. Onun tarihi, aynı zamanda toplumsal yükselişler ve geri çekilişlerin,  solun Britanya’da Thatcherizm ile karakterize olan dünya çapındaki yenilgisinin, bu yenilgiye cevap üretmeye çalışan arayışların da tarihiydi. 

Yakın zamanda çekilen ve hayatından kesitler sunan “Stuart Hall Projesi” isimli belgeselde de anlatıldığı gibi, Hall’un Jamaikalı geçmişi, onun teorik ve politik duruşunun her zaman ayrılmaz bir parçası olmuştu. Sömürge yönetimi altında yaşayan Hall, gençliğinden itibaren sömürgeciliğe tepkiliydi. Siyahların kendi arasında oluşturduğu ten rengine dayalı kast sistemini de, erken bir yaşta keşfedecekti. Ailesinden daha koyu bir tene sahipti; kendini, ne Jamaika’ya, ne de 1950’lerin başında yerleştiği İngiltere’ye ait hissedemedi. Irkçılığı, basitçe tek bir nedensellik etrafında ele almaya çalışmaması ve ırkçılığın farklı görünümlerine odaklanmasında, Jamaika’dan İngiltere’ye uzanan yaşantısının ve burada maruz kaldıklarının etkisi olduğunu düşünmek, herhalde çok uzak bir varsayım olmayacaktır.

Stuart Hall, Jamaikalı olmasının yanı sıra, belirli bir konjonktürde ortaya çıkmış bir kuşağın dikkat çeken figürlerinden biriydi. 1950’li yıllar, genç bir sosyalist kuşağın SSCB’yi ve onun temsil ettiği bir tür Marksizm’i sorgulamaya başladığı yıllardı. SSCB tanklarının 1956 yılında Macaristan’ı işgali, eşit ve özgür bir toplum isteyen gençlerin hayalindeki sosyalizm fikriyle SSCB’deki rejim arasında hiçbir benzerlik olmadığını gözler önüne sermişti. İşte böyle bir ortamda Yeni Sol (New Left) adı verilen akım şekillendi. Stuart Hall, Raymond Willams, E.P. Thompson gibi isimler New Left Review etrafında buluştular. Kendi deyimiyle Hall’un kültürel çalışmalar ile buluşması, Yeni Sol üzerinden gerçekleşti.

Yeni Sol ile el ele gelişen kültürel çalışmalar, başlangıçta işçi sınıfının kültürel pratiklerine odaklandı ve buradaki direniş olanaklarını aradı. Bir yandan ise Marksizm’le eleştirel bir ilişki kurmayı denedi. Hall’un deyimiyle, “Kültürel çalışmalar ve Marksizm’in mükemmel bir teorik uyumu temsil ettiği bir an, hiçbir zaman olmamıştır”. Ancak 1960’lı yıllar, Marksizm’in yoğun olarak tartışıldığı yıllardı.  Stalinist politikalar sorgulanırken, 1968’de kendini açığa vuracak yeni bir isyan dalgası şekilleniyordu. Bu dönemde, Hall, “Garantileri olmayan bir Marksizm”in peşine düştü. Bu anlayış, temel olarak Althusserci bir Marksizm okuması üzerinden şekillendi ve çoğu Althusseryan Marksist gibi Post-Marksizm’e kadar uzanan bir çizgiyi izledi.

Hall, teorik çabasını “meleklerle güreş” olarak adlandırıyordu; konu Marksizm olduğunda, bu metafor tam karşılığını buluyordu. Bu güreşte, bazen yanına, zaman zamansa karşısına aldığı pek çok düşünür, Hall’un teorik evreninin şekillenmesinde çok etkili oldu. A. Gramsci, V. Voloshinov, N. Poulantzas, E. Laclau, C. Mouffe, M. Foucault, J. Derrida ve daha fazlası, kültürel çalışmaların 1970’lerden itibaren gözünü diktiği düşünürler oldu.  

Hall’un hayatının geri kalanında sürdürdüğü teorik ve politik duruşunun köklerinin bu yıllarda atıldığını söylemek mümkün. 2010’lu yıllarda verdiği röportajlarda, o yıllardaki duruşuna çok yakın bir pozisyonu tekrar ediyordu.  Ancak Hall, hiçbir zaman “saf teorik” çalışmalara adanmış birisi olmadı, teorik çabasını her zaman bir politik proje olarak görüyordu. Medya mesajlarının alımlanışı üzerine yazdığı ufuk açıcı “Kodlama/Kodaçım” makalesi, aynı zamanda direnişin de arayışıydı. Medyada temsil üzerine yaptığı çalışmalar, ırkçılığa ve tahakküm ilişkilerine karşı mücadele etme çabasının bir parçasıydı.

 1970’lerin sonlarında Thatcherizm hâkim olurken; Hall, İngiliz İşçi Partisi’ni ve solu uyarıyor, “otoriter popülizm” olarak adlandırdığı Thatcherizm’e uygun yeni bir şekilleniş içine girmek gerektiğini söylüyordu. “Yeni zamanlar”a uygun bir şeyler yapma arayışındaydı.

İşte bu arayış, Hall’un Marksizm’le olan güreşinde ciddi bir kopuş uğrağını temsil ediyordu.  Baştan beri Marksizm’e içkin gördüğü ekonomik indirgemeciliğe karşı mücadelesi, çubuğu tam tersi bir yöne bükmesine yol açıyordu. Marksizm’in belirli bir yorumuna ilişkin tavrı, Marksizm’in kendisine yönelmişti; bu çizgi, doğal olarak sınıf analizinin terki ve dünyayı tamamen kültürelci bir çerçeveden okumayla sonuçlandı.  Hall, güçlü bir kalem ve önemli bir akademisyendi, ancak indirgemeciliğe dönük eleştirileri, onu Marksizm’in kendisiyle değil, bir karikatürüyle tartışmaya götürmüş ve bence bu nokta, onu başka bir indirgemeciliğe sürüklemişti. Kültürel çalışmaların işçi sınıfının direniş pratiklerine dönük bir ilgiyle şekillenen anlayışı, giderek işçi sınıfından ve Marksizm’den kopuk bir hale büründü.  Teoriyi politikayla ve farklı disiplinleri birbirleriyle eklektik biçimde eklemleme çabası, salt konjonktürel olanın ön plana çıkması ve kapitalist topluma ilişkin daha genel teorilerin önemsizleştirilmesi ile sonuçlandı.  

Elbette bu eleştiriler, Hall’u değersizleştirmez. Stuart Hall’un çalışmaları, eleştirel bir mesafe ile yaklaşılması gereken, ancak incelenmesi elzem çalışmalardır. Stuart Hall’u, artık televizyon programlarında ırkçılığa karşı konuşmalar yaparken göremeyeceğiz, neo-liberalizmin krizi ile şekillenen “yeni zamanlar” sonrası üzerine yazacaklarını okuyamayacağız. Ancak pek çok sosyal bilimci veya politik aktivist için Hall güreşilecek meleklerden biri olmaya devam edecek. 

Kategoriler

Şapgir