Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla harekete geçen Devlet Denetleme Kurulu, sonunda Hrant Dink cinayetiyle ilgili raporunu açıkladı. Raporun en dikkat çeken yönü, hiç şüphesiz, dava süreci boyunca Dink ailesi avukatlarının ısrarla öne sürdükleri taleplerin haklılığını teyit etmesi oldu. Avukat Hakan Bakırcıoğlu’nun söylediği gibi, “Rapor, devletin korunması refleksiyle değil, cinayetteki sorumlulukların ortaya çıkartılması perspektifiyle yazılmış.” Rapor, böyle bir perspektifle yazıldığı için de cinayette sorumluluğu olan kamu görevlilerinin suçunun ‘görevi ihmal’ değil, ‘kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, azmettirme, suça yardım ve faillik’ olduğunu tüm açıklığıyla ortaya koyuyor.
Bugüne kadar devlet bu cinayetin aydınlatılmaması için pek çok kurumuyla elinden geleni yaptı. Ama aynı devletin tepe noktasının talimatıyla hareket eden ve mevcut yasalara göre bu devletin en üst denetim organlarından biri olan DDK’nın söz konusu raporu, cinayetin aydınlatılması, gerçek sorumluların ortaya çıkartılması için hâlâ bir umut olduğunu gösteriyor.
Şimdi iş, raporun tam metninin, yani üzeri siyah bantla örtülü bölümleri de dahil olmak üzere tamamının gönderildiği Başbakanlığa ve İstanbul Başsavcılığı’na düşüyor. Eğer bu ülkede devlet hiyerarşisinin en tepesinde yer alan cumhurbaşkanlığı makamının talimatıyla harekete geçen DDK bu davayla ilgili yapılması gerektiği halde yapılmayanları madde madde yazıyor ve bu şekilde ortaya çıkan rapor da cumhurbaşkanlığı tarafından yayıMlandıktan sonra yürütme ve yargıya gönderiliyorsa bunun bir tek anlamı vardır: Ey başbakanlık ve ey yargı, üzerinize düşen sorumluluğu yerine getirin!
Bakalım önümüzdeki günlerde raporun muhatapları içeriğiyle yüzleşerek uzun zamandır ihmal ettikleri sorumluluklarını yerine getirecekler mi, yoksa, son günlerde çok moda olan ‘devlet kurumları arasındaki yaklaşım farklılığı’nın bir örneğiyle, bu umut da heba mı edilecek…