Yaşamla ve ölümle hesaplaşan yazılar: Tezer Özlü

Engin Taşkaya “kendini genellikle yeryüzünün her yerinde sürgün sayan ve hiçbir yerinde göçmen saymayan” Tezer Özlü’nün kültür ve sanat dergilerine yazdığı yazıların bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan Yeryüzüne Dayanabilmek İçin kitabını yazdı.

ENGİN TAŞKAYA

İnsan yüreği, hem hayat ve ölümün getirdiği tüm acıları, hem de yaşamın güzellikleri ve ölümün vereceği huzuru içinde barındıracak kadar büyüktür. İşte bu yüzden, varoluşumuzun sonuçları tek ve sabit nedenlere bağlanamayacak kadar karmaşık.

Varoluşçu düşünce insanın zaman içinde, yani var olarak geçirdiği süre boyunca kendisini oluşturduğunu söyler. Bu süre boyunca insanın yaptığı her eylem, onu var edecek etkenlerin de birçoğunu doğurmuş olur. İnsan, yaptıklarının sonucunda oluşan bir varlıktır, yaşadıkça sıfatlar kazanır. Tabiattaki hiçbir şey onun gibi değildir. İşte, insanın yaşamına egemen olması da bu süreç içinde kazandığı sıfatlarla mümkündür.

Şöyle diyor Tezer Özlü; 'Neden yazılır? Dünya acılı olduğu için yazılır. Duygular taştığı için yazılır. İnsanın kendi zavallılığından sıyrılması çok güç bir işlemdir. Ama insan bir kez bu zavallılıktan sıyrılmayagörsün, o zaman yaşamı kendi egemenliği altına alabilir. İşte böylesi bir egemenliği bir iki kişiye daha anlatmak için yazı yazılır. (Ya da kendi kendine kanıtlamak için) Çünkü, insanın kişisel özgürlüğü kendi dünyasına egemen olmasıyla başlar.'

İnsan varoluşunun farkına vardığı, kendi dünyasına egemen olduğu andan itibaren yazmak ve bunları başkalarına aktarmak ister. Duygular taşar. Acı ya da sevinç şeklinde bu duygular farklı kişilerde farklı şekillerde tezahür etse de amaç hep aynıdır; yazmak ve kendimizi anlatmak... İnsanın kendini anlatma isteği belki kişisel bir tatmin olarak da algılanabilir. Ancak bu her zaman böyle değildir. Birey kendi dünyasına egemen olmayı öğrendiği anda özgürlüğüne kavuşur ve sorumluluk duygusuyla bu özgürlüğü nasıl kazandığını başkalarına anlatmak, onları da özgürleştirmek ister. Tezer Özlü’nün yazılarında bunu sıklıkla görürüz. Otobiyografik denebilecek anlatı metinlerinde o, kendi sorunsallarıyla hesaplaşsa da, aynı zamanda tüm insanlığın sorunsallarına eğilir. Halkın özgürleşmesi, onun da yazarken gerçekleşmesini amaçladığı isteklerinden birisidir.

Türkiye’de doğup, yıllarca Almanya’da yaşamış, iki ülkenin de kültürüne aşina olan ve daima dışarıdan bakabilen birisi olarak Tezer’in her iki toplumun da farklı kesimlerine dair gözlem ve eleştirileri, çarpıklık ve kırılmaları görebilmek açısından çok değerlidir. Ayrıca o, özeleştirinin de çağdaşlaşma aşamasında ne kadar değerli olduğunu bilir. Yeri geldiğinde kendi değerlerini, toplumun kalıplaşmış değerlerini sorgular ve onları kırmak için hiç çekinmeden kalemini eline alır. O acıları hafifletmek için yazar. Acılarla dolu bu yeryüzüne dayanabilmek için yazar.

'Kendimi genellikle yeryüzünün her yerinde sürgün sayıyorum. Ve hiçbir yerinde göçmen saymıyorum. Yazdıklarım göçmen yazını değil. Somut anlamda sürgün yazını da değil. Ben kendi kendimi her an, her yerde için için sürüyorum.'

Kendi deyimiyle Almanya’ya işçi götüren ilk kara trenleri bile gören Tezer, iki toplumun da birbiriyle ilişkisinde önemli bir gözlemci olarak kültürel kesişim alanlarında yer almış; yeri geldiğinde bir ayağı Türkiye’de, bir ayağı da Almanya’da döneminin birçok kültürel olayına tanıklık etmiştir. Bu kültürel olayları kendi gözlem yeteneği ve alışılagelmişin dışındaki anlatımıyla zaman zaman dönemin kültür ve sanat dergilerine yazmış. İşte kitap, bu yazıların kardeşi Sezer Duru tarafından bir araya getirilmesiyle oluşmuştur.

Tezer Özlü hayatını, o büyük yüreğini acılar ve güzellikler ile doldurarak yaşamış kadın, Yeryüzüne Dayanabilmek İçin diyerek bir kez daha okuyucunun karşısına çıkıyor.

Kategoriler

Şapgir

Etiketler

Tezer Özlü