Makus talihine yenilmeyen adam: Siruni

Getronagan Lisesi, geçtiğimiz günlerde yazar, gazeteci ve dilbilimci Hagop ‘Siruni’ Cololyan’ı andı. Bu anmadan yola çıkarak Siruni’nin eşi benzeri olmayan hayatının mihenk taşlarını derledik.

Fotoğraf: ALİDA ÖZSİMONYAN

LORA SARI
lorasari@agos.com.tr

Getronagan Lisesi, 30 Mayıs Cuma akşamı Feriköy Surp Vartanats Kilisesi Vakfı Nazar Şirinoğlu salonunda, yazar, gazeteci ve dilbilimci Hagop ‘Siruni’ Cololyan’ı andı. Anma etkinliği, Getronagan Lisesi Müdürü Silva Kuyumcuyan’ın, Siruni’nin Ermeni edebiyatı ve tarihindeki önemini konu alan açılış konuşmasıyla başladı. Ardından, öğrencilerden Arat Özkaya ve Liana Demirci, Siruni’nin yeğeni Patris Cololyan’ın mektubunu Ermenice ve Fransızca olarak okudu.

Okulun eski mezunlarından Sarin Akbaş’ın, Siruni’nin hayatı ve eserlerine dair sunumunun ardından, öğrencilerin hazırladığı bir dans ve tiyatro gösterisiyle, Siruni’nin İstanbul’dan Romanya ve Sibirya’ya uzanan hayat serüveninden kesitler sunuldu. Anma etkinliği, Patrik II. Mesrob’un 2003’te aynı salonda yaptığı, Siruni’yle ilgili bir konuşmanın video görüntülerinin ekrana yansıtılmasıyla son buldu.

İşte Siruni’nin eşi benzeri olmayan hayatının mihenk taşları…

Şırçig olacak çocuk

Hagop Cololyan Siruni, namı diğer Şırçig, yani ‘Gezgin’ kendi zamanının birçok entelektüeli gibi hayatı yollarda geçen, göçe zorlanan bir yazar, gazeteci ve dilbilimci. Siyasi savaşını yazılarıyla veren Siruni’nin 1890’da başlayan ve 1973’te son bulan ömrü de mücadeleyle dolu. Adapazarı’nda doğan ve henüz çocukken, ailesinin fakirliği nedeniyle İzmit’te bir Ermeni ailenin yanına verilen Şırgiç, daha küçük yaşta ‘ev’den uzakta olmanın ne demek olduğunu anlar. Siruni, kardeşiyle birlikte annesinin temizlikçilik yaptığı İstanbul’a kaçar ve ilkokulu Esayan, liseyi ise Getronagan’da tamamlar.

Abdülhamid’in şerri onu da vurur: 1907’de, 18 yaşındayken yasak siyasi gazeteler bulundurmak suçuyla hapsedilir ve Meşrutiyet’in ilanıyla gelen ‘özgürlük’ ortamıyla salınır ve bir süreliğine de olsa rahata kavuşur. Bu yıllar Siruni’nin son hızla ürettiği yıllardır: Siruni, Taşnaktsutyun adına verilen siyasi mücadelenin içinde, bu görüşe hizmet eden edebiyat ve tiyatro çalışmaları yürütür. Tanyel Varujan’la birlikte çıkardıkları ‘Navasart’ yıllığının editörlüğünü üstlenmiştir. ‘Navasart’ Ermenice edebiyata yeni bir soluk getirme çabasındadır. Aynı zamanda 1908-1914 yılları arasında Arevelk ve Surhantag dergilerinin de yazı işlerinde yer alır. Siruni, Getronagan ve Esayan’ın bugün hâlâ yaşamaya devam eden öğrenci derneklerinin de kurucuları arasındadır.

Gizli saklı üç yıl

1915, bilindiği üzere Osmanlı Ermenileri açısından, ister Anadolu’daki halk, ister İstanbul’daki aydınlar olsun çok zor geçer, ya da geçmez… Siruni, siyasi faaliyetleri sebebiyle tutuklanıp sürgün edilirken, Harbiye Kışlası’nda askeri eğitim alan bir yedek subaydır. Yazarın soykırımdan kurtuluşunu, kimimiz baht, kimimiz de bedbahtlık olarak yorumlayabilir: Elmadağ’da, Kurtuluş’ta Ermeni ailelerin yanında, gün yüzü görmeden, havasız bir odacıkta geçen üç yıl... Çocukken, Siruni aç kalmasın diye ona kol kanat gelen Ermeni aile, bu sefer onun hayatta kalabilmesini sağlayacaktır.

Mütareke yılları sona erdiğinde, Siruni dört kolla hayata tutunmaya devam eder. Yazarları yok olan, savrulan Azadamard gazetesini diriltmeye çalışır, Hay Arvesdi Dun’u (Ermeni Sanat Evi) kurar. Ancak, yerleşik bir hayat Siruni’nin kaderinde yoktur. 1922’de Kuva-yi Milliyecilerin İzmir'i Yunanlılardan geri almasının ardından, Siruni’ye Bükreş’e yapılacak zoraki göçün yolu gözükür.

Sürgün ‘cenneti’ Sibirya

Bükreş’te de boş durmaz Siruni: Ermenice ve Romence gazeteler çıkarır; Romanya’da Şarkiyat, Armenoloji ve Türkoloji alanında akademik çalışmalar yürütür ve çeşitli üniversitelerde Klasik ve Modern Ermenice ile Türkçe dersleri vermeye başlar. Ancak her şey iyi giderken, tarih tabii ki tekerrür edecektir ve Siruni’ye bir kez daha yol gözükür. Bu sefer darbe Sovyet çekicinden gelir, istikamet ise sürgün ‘cenneti’ Sibirya’dır. SSCB'nin çeşitli hapishanelerinde 10 yıllık mahkûmiyet gelir başa ve bu da, öncekiler gibi çekilir.

1954’te, ‘eve’ döndüğünde, 20 yılı aşkın süredir yürüttüğü bütün çalışmalarını sakladığı beş sandık dolusu arşivin yok olduğunu öğrenmesine rağmen yazar, bezginlik nedir bilmeden çalışmalarına kaldığı yerden devam eder. Romanya Şarkiyatçılar Birliği’nin kuruculuğunu, birliğin onursal başkanlığı takip eder. Dört ciltlik bir tarih başyapıtı olan ‘Bolis yev ir Terı‘ (İstanbul ve Rolü), ‘Tanzimat yev Hayerı’ (Tanzimat ve Ermeniler), İstanbul patrikleri Yeğişe Turyan, Mağakya Ormanyan, Karekin Haçaduryan (yeni baskısı İstanbul, Aras Yay., 2003), ve Rahip Gomidas hakkında eşsiz monografiler, Ermenistan ve Diaspora’daki onlarca gazete ve dergide yayımlanmış yüzlerce makale, Siruni’nin  makus talihine meydan okur nitelikte değilse, nedir?