Ayrımcılık okul sıralarında başlıyor

Genç Hayat Vakfı'nın liseli gençler arasında yaptığı araştırma öğrencilerin yaklaşık yüzde 5’inin etnik köken veya dinlerinden dolayı şiddete maruz kaldığını ortaya koydu. Gündem Çocuk Derneği ise çocuklarla yaptığı derinlemesine mülakatlarda, görüşmecilerin Roman, Ermeni veya Kürt oldukları için ayrımcılığa uğradıklarını paylaştıklarını duyurdu.

Fotoğraf: BERGE ARABIAN

UYGAR GÜLTEKİN
uygargultekin@agos.com.tr

Türkiye’de ayrımcılığa karşı verilen mücadele son yıllarda giderek artıyor.  Ayrımcılık ve nefret suçlarına ilişkin yasal düzenlemeye gidilmiş olmasına karşın gerek düzenlmedeki eksiklikler gerekse kamuoyuna yansıyan raporlar sorunun halen ciddi boyutlarda olduğunu ortaya koyuyor. Çocuk hakları üzerine çalışan Gündem Çocuk Derneği ve gençlerle ilgili faaliyetler yürüten Genç Hayat Vakfı'nın hafta içinde ayrı ayrı açıkladığı raporlar endişe uyandırıcı verilerle dolu.

Açıklanan raporlarda dikkat çekildiği üzere ayrımcılık okul sıralarına kadar inmiş durumda. Genç Hayat Vakfı,  liseli gençler arasında yaklaşık 2 bin öğrenciyi kapsayan çalışma sonucunda öğrencilerin yüzde 57.4’nün yaşıtları tarafından şiddete maruz kaldığını ortaya koydu.  Öğrencilerin yüzde 42’si sınıflarında şiddete maruz kalıyor. Bunlardan yaklaşık yüzde 5’i etnik köken veya dinlerinden dolayı şiddete maruz kaldığını belirtiyor. Gündem Çocuk Derneği ise çocuklarla maruz kaldıkları ayrımcılık üzerine  yaptığı derinlemesine mülakatlarda, görüşmecilerin Roman, Ermeni veya Kürt oldukları için ayrımcılığa uğradıklarını paylaştıklarını duyurdu. Dernek raporu, Türkiye’nin imzacısı olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin açıkça ihlal edildiğine dikkat çekiyor.

Dershane ve tarih derslerindeki sıkıntı

Ermeni çocukları ve gençleri için de ayrımcılık yakıcı bir sorun. Getronagan Lisesi Rehberlik öğretmenlerinden Rejina Panos, gençlerin kamusal alanda ayrımcılığa uğradığını ve bunun en sık örneğinin dershaneler ve tarih derslerinde yaşandığına dikkat çekiyor. Panos, Birinci Dünya Savaşı ve 1915 söz konusu olduğunda öğrencilerin; kimi zaman öğretmenlerin ayrımcı, ötekileştirici ve dışlayıcı tavırlarına maruz kaldığını söylüyor.

Öğrencilerin başka kimliklerden insanlarla arkadaşlık kurma süreçlerinin oldukça sancılı olduğuna dikkat çeken Panos, şunları dile getiriyor: “Soykırımdan geçmiş ve yasını dahi yaşamasında izin verilmemiş, yaşadıkları sürekli inkâr edilmiş bir halkın çocuklarında toplum içinde sıkışmışlık hissi ağır basıyor. Genelde Ermeni toplumu içinde yaşayan gençler bu süreci oldukça sancılı yaşıyor. Meslek seçimlerinde de aynı şekilde sınırlanıyor, örneğin hukuk, havacılık gibi alanları seçmiyorlar. Bu alanlarda kimliklerinden dolayı sıkıntı yaşayacaklarını düşünüyorlar. Üniversite tercihlerinde çok zorlanıyoruz. İstanbul dışını çocuklar da aileleri de yazmak istemiyorlar.”

Tek inanç tek mezhep anlayışı

Gündem Çocuk Derneği’nin hazırladığı ayrımcılık raporunun raportörü Mehmet Onur Yılmaz da, Türkiye’de eğitim sisteminin hâlâ Sünni ve Müslüman olmayan çocukların varlığını sindirmekte zorluk çektiğine dikkat çekerek, kamu kurumlarında tek inanç ve tek mezhep üzerine kurulu bir hizmet kültürü olmasının ayrımcılığı yaygınlaştırdığını söylüyor.

Hak ihlaline uğrayan çocuğun hakkını arayabilmesinin ve benzer ihlalin yaşanmasını engellemenin yetişkinlere bağlı olduğunu vurgulayan Yılmaz, gerekli hassasiyet gösterilmedikçe çocuklara yönelik ayrımcılığın cezasızlıkla sonuçlandığına işaret etti.

Yılmaz, çocukların maruz kaldığı ayrımcılığın ortaya çıkardığı sorunlara dair şunları söyledi;

“İnsan yaşamının gelişimsel olarak en özel dönemi olan çocukluk evresinde maruz kalınan bir hak ihlali, bu döneme özel gelişimsel fırsatların kullanılmasını engellediği ya da geciktirdiği için yetişkin bir bireyle karşılaştırıldığında telafisi çok daha zor hatta imkansız sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Diğer yandan çocukluk dönemindeki bir ayırımcılık kaçınılmaz şekilde zincirleme pek çok hak ihlalini peşi sıra getirebiliyor. Politik, ekonomik ve sosyal olarak yetişkinlere bağımlı bir yaşam süren çocuklar, bağımlı oldukları yetişkinlerin ya da içinde oldukları toplumsal sınıfın, kesimin ya da grubun yaşadıklarının etkilerinden de muaf değiller. Dolayısıyla yukarıda bahsi geçen ayırımcılık kaynaklarının yanı sıra çocukların yakın çevresinden, yani ailesinden başlayarak, üyesi olduğu toplumsal sınıf, kesim ya da gruptaki yetişkinlerin durumlarından, maruz kaldıkları hak ihlali veya ayırımcılıktan misli ile etkileniyorlar. Bu da çocukları tehdit eden ayırımcılık alanlarını hem çeşitlendiriyor hem de derinleştiriyor.”

Yılmaz okul sıralarındaki ayrımcılığa karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğine dair önerilerini de şöyle sıraladı; “ Ayırımcılık bir tür toplumsal iklimdir. Çeşitli insan hakları ihlallerinin ortaya çıkması için “uygun” bir toplumsal ortamın sonucudur. Bu sebeple bu konuda en etkili mücadele yolu tek tek ayırımcılıklarla ya da ayırımcılığın sonuçları ile değil ortaya çıkması ile mücadele etmektir. Ayırımcılık öyle ya da böyle ortaya çıktığında cezasız kalmaması, sonuçlarının telafi edilmesi elbette ki vazgeçilmez ama ayırımcılıkla mücadelenin ana unsuru ayırımcılık iklimini ortadan kaldırmaktır. Cezasızlıkla mücadele bu mücadelenin bir parçasıdır.  Şu an çocuklara karşı ayırımcılıkla mücadele için malesef etkili bir mücadele aracı yok elimizde. Son dönemde çocuklara BM Çocuk Hakları Komitesine bireysel başvuru yolunun açılmış olması elbetteki önemli. Bu araç henüz Türkiyeli çocuklar için kullanılabilir değil. Zaten bunun ayırımcılığın engellenmesi için etkin bir yol olarak işlemesi için uzun zaman gerekli. Bunun yanında Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru mekanizmasının da ayırımcılıkla mücadele için önemli bir araç olma potansiyeli var. Bir diğer araç da Kamu Denetçiliği mekanizması. Her üç aracın da etkili birer mekanizmaya dönüşmesi ısrarla kullanılmasına bağlı.”

‘Ayrımcılık görüldüğü her yerde teşhir edilmelidir’

Çocuk hakları savunucusu Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu, ortaya çıkan raporlar ışığında çocukların maruz kaldığı ayrımcılıkla ilgili AGOS’un sorularını yanıtladı.

  • Çocukların bu tarz bir ayrımcılığa maruz kalmaları sık görülen bir durum mudur? Yaygın olduğunu söylenebilir mi?

Bu topraklarda etnik çeşitlilik çoktan azaltıldı. Örneğin Rumlar önce azınlık oldu. Bu azınlık azala azala artık yok olmak üzere. Etnik çeşitlilik “tek millet-tek dil-tek din” anlayışı ile yok edildiği için etnik ayrımcılık her gün, her yerde çok sık görülmüyor. Bugün ayrımcılıkla karşılaşması en olası olan Kürt çocukları. Onların sayısı çok daha fazla. Ama etnik çeşitlilik azaldıkça ayrımcılık çoğalır. “Ermeniler nereden geldi?” sorusu Agos okurları için bildik bir soru. Bu vb. sorular Ermeni çocukların karşılarına hep çıkıyor.

Ayrımcılık ilköğretim çağında çok sık görülür. Lise çağında etnik ayrımcılık çok ciddi gerginliklere yol açabileceği için azalıyor gibi görünebilir ama hemen yüzeyin altında patlamayı bekler. Tarih derslerinde “iç mihraklar” anlatıldıkça ayrımcılık güçlenir. Erkek çocuklar için bir de askerlik var. Bir etnik azınlıktan gelen askerler çok korkunç durumlarla karşılaşabilirler. Sünnet edilmeye zorlanmaktan, Sevag’ın başına gelenlere dek.

  • Çok ağır sonuçlar doğurur mu?

Hafiften ağıra dek giden etkilerden söz edebiliriz. Gündem Çocuk’un raporunda geçenler ayrımcılığın çok can yakıcı olduğunun bir göstergesi. Dünyadan örnekler ele alabiliriz. Bu topraklardan bir örnek vereyim. Mübadele döneminden. Kemal Yalçın’ın “Emanet Çeyiz” başlıklı kitabından. Anadili Rumca olan bir çocuğa öğretmeni soru sorar. Çocuk Türkçe değil, Rumca yanıt verince onun yüzüne tükürür. Bu çocuk yaşamı boyunca alnındaki ıslaklık ile yaşadığını söyler. Aynı kitapta ayrımcılığa uğrayan çocukların okuldaki başarısızlıkları da var. Okullarda ayrımcılığa uğrayan çocuklar derslerden ve okuldan soğurlar. İkinci sınıf öğrenci, ikinci sınıf yurttaş olarak büyürken, ürkek bir güvencin gibi hissedebilirler. Anadillerini kullanmaktan kaçınabilirler. Hatta tümüyle asimile olmaya çalışan, “sıkı Türk” gibi davranmaya çalışanlar da olabilir.

  • Türkiye'nin genel siyasal atmosferiyle çok ilişkili midir? Siyaset alanında gerginlik artınca, çocuklara etkisi olur mu?

Türkiye’de ayrımcılık bir devlet politikası. Bebeklere “soy kodu” veren bir zihniyet var. Bu politikanın biraz gerilemesi, 1960 Anayasası ile azaltılması söz konusu oldu ama ayrımcılık topluma işlemiş durumda. Siyasetin etkisini 6-7 Eylül 1955 veya bir on yıl sonra Rumların sürülmesi aşamasında görebilirsiniz. İsmail Saymaz’ın Malatya’da bir katliama dek varan nefret kampanyasını incelediği “Nefret - Malatya-Bir Milli Mutabakat Cinayeti” siyasetin etkisini çok iyi gösteriyor. AKP iktidarı boyunca her gerektiğinde etnik ayrımcılık ve nefret körüklendi. Örneğin, Mavi Marmara senaryosu Yahudi düşmanlığını körükledi. Akit gibi gazeteler hemen her gün ayrımcılık ve nefret körüklüyor.

  • Çocuk alanı zor bir alan. Nasıl önlemler almak gerek?

Etnik ayrımcılığa, hem de her türüne, her gün karşı çıkmak gerekiyor. Görüldüğü her yerde teşhir edilmesi gerek. Nefret söylemi takip çalışmaları bu açıdan önemli. Ayrımcılığın özellikle okullardan temizlenmesi gerekir. Bunun için okulların demokratikleştirilmesi, müfredatın temizlenmesi, din derslerinin kaldırılması gibi önlemler gerekir. AKP “peygamberimiz” gibi ibareler içeren yasalar geçirerek, 4+4+4 düzenini getirdi. Okullar “ten din” anlayışına uygun olarak düzenlenirken, ayrımcılığın azalmasını beklemek saflık olur.