Bir İnsan Aşığı: Selahattin Demirtaş

Selahattin Demirtaş’ın söylediği her sözle o beklenmedik şey oluyor; politika, insana yaklaşıyor. Bir elçi sanki Demirtaş. İnsandan yana bir haberci. Yıllar yılı süregiden savaşın ardından aşınmış yolun sonunda beliren işaret fişeği. Halimizden anlayan bir dost sesi.

FIRAT DEMİR
firatdemir@me.com

Bu dost sesi yankılandı, yankılandı; sonunda tüm Türkiye’nin duyabileceği bir tona ulaştı. İleride bu süreci Türkiye demokrasisi için bir eşik olarak hatırlayacağız. Demirtaş’ın yalnızca Kürt siyasetinde değil, tüm Türkiye siyasi tarihinde yeri ise çoktan hazır.

Demirtaş’ın siyasi yerini belirleyen sıfatlar: Kibirsiz, ciddi, dürüst, cesur… Sıfatlarının yanına bir de “yeni”yi eklemeliyiz. Demirtaş, ufuk açıcı bir politikacı olarak içinde yetiştiği hareketin bütün birikimleri üzerinde kendine has bir dil geliştirdi. O, her türlü iktidarın karşısında eğilip bükülmeden durabilen ama yapıcılığını da koruyabilen bir politikacılar kuşağından. Mesela 90’lı yılların sorgu odaları olan televizyonlar, artık bu kuşak için tüm varlıklarıyla korkusuzca belirdikleri birer ifade alanı. Ve bu ifade, yalnızca Kürt siyasetiyle sınırlı değil. Demirtaş, tıpkı Sebahat Tuncel gibi, borazanların sesiyle yaşıyor ve öncelikle bir politika olarak, bir aydın olarak demokrasi adına konuşulması gereken tüm meselelerinin üzerine yürüyor. Diyebiliriz ki Türkiye’nin tomografisini çekiyor.

Haliyle çok büyük bir iddianın da altına giriliyor. Kürt siyaseti, Türkiye adına gündem belirleyebilecek bir olgunluk noktasında. Ama Türkiye adına bir şeyleri değiştirebilmesinin imkanı, Kürt siyasetinin Türkiye’deki diğer demokrasi unsurlarıyla kuracağı ilişki içerisinde belirlenecek. Yerel seçimlerdeki “bas geç” faşizminden, Demirtaş’ın adaylığıyla AKP’nin ekmeğine yağ sürdüğü paranoyasına kadar bu iletişimin ne kadar zorlu olduğunu hep birlikte gördük. Tarihsel hatalardan sıyrılamayanlar, milliyetçi-ulusalcı bir pas, sürekli büyüyen bir muhafazakarlık algısı… Demirtaş’ın ve HDP’in belirlemeye çalıştığı demokrasi çıtasını aşağı çeken pek çok unsur serbest bir şekilde etrafta dolanıyor. Böylesi bir düzlemde muhalefet boşluğunu doldurma talebi de başlı başına çetin bir iddia halini alıyor.

Fakat Demirtaş, yüzünü geleceğe dönerek tüm bu şüpheleri erteliyor. Yıllardır biriken, biriktikçe büyüyen, dallanıp budaklanan bir politik hareketin bir toplamı olarak tüm bu zorluklar karşısında mücadele etmeye kararlı bir görüntü çiziyor. Diğer adaylar bağlarını geçmişten koparamazken, Demirtaş, sahip olduğu birikimi gelecek adına kullanıyor.

Demirtaş’ın hem geleceğe ait olup, hem de geçmişin günahlarıyla savaşabilmesine imkan tanıyan inancının temeliyse, insana dayanıyor. Bir hümanist Demirtaş. Bir insan aşığı. Sahip olduğu iletişim gücünün yegane kaynadığı da bu aşk. Saldırgan ve gürültülü politikacılardan sıdkı sıyrılmış bizlere usul usul konuşan biri var karşımızda. Elinde sazıyla türküler söyleyen biri var. IMC TV’nin bayram özel programında Feryal Öney ile birlikte okuduğu “Dostum Dostum” türküsündeki gibi, bizi yanına çağıran bir dertli var.

Keza Demirtaş, yalnızca bir politikacı değil, bir duygusal, bir duyumlu. Onun kendisini var edebilmek için verdiği mücadele, herkese ilham verebilecek bir inanç, daha da önemlisi, bir sınıf öyküsü. Dipten gelen bir dalgaya ait o. Elazığ Palu’dan Diyarbakır’a göç etmiş yoksul bir ailenin çocuğu. Hayatıyla ilgili her kararı sorumluluklarıyla paylaşmak zorunda kalanlardan. Mesela tıpkı babam gibi cam bilye alacak parası olmadığı için cevizlerle bilye oynayan bir çocuk. Yine de, çocukluğunun yoksulluklarından hiç şikayet etmiyor Demirtaş, “Diyarbakır’da herkes yoksuldu zaten,” diyor bir söyleşisinde. Yani yine dışarı bakıyor, kendisini çevreleyen tüm olanakları tartıyor, kendisinin de ötesinde bir cevap verebiliyor. Bakma, bakabilme hali, Demirtaş’ın vicdanını genişletiyor.

Demirtaş’ın cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili sunduğu “Yeni Yaşam Çağrısı” bildirgesi, işte böylesi bir şiirsel vicdanın dökümü. Demirtaş, “Yeni Yaşam Çağrısı”nı mütevazi bir salonda, son yıllarda yaşadığımız onca acıyı anarak, öyle bağırıp çağırmadan, büyük bir incelikle okudu. Vicdani ret konuşuldu, demokratik toplum olanakları konuşuldu, LGBT hakları konuşuldu. İyice grileşen ülke manzarası içerisine biraz ışık sızdı. Hayal kurabilmek için gereken umut, harekete geçebilmek için gereken heyecan sızdı.

Bu umut, bu heyecan toplumsal bütünlük için gerekenler konusunda net şeyler söylüyor. Selahattin Demirtaş, bir Cumhurbaşkanı adayı olmasının da ötesinde, eşitlikçi bir yaşam için gereken abeceyi yeniden tekrar etmemize aracı oluyor. Yüzü geleceğe dönük, her sözü bir nezaket, bir barış hali gibi, insana dokunuyor. Türkiye, Selahattin Demirtaş gibi bir cumhurbaşkanını hak ediyor. Belki bu hakkı yaşayabilmek için henüz çok erken. Olsun. Demirtaş, tüm seçim süresince Türkiye siyasetinin çapını genişletti, genişletiyor.