ORAL ÇALIŞLAR

Oral Çalışlar

Sıfır Noktası

12 Eylül’ün yargılanması

12 Eylül darbecileri hakkında açılan dava, bir yönüyle simgesel, bir yönüyle ise birçok boyutu olan bir dava. Çünkü bu davayla yalnızca iki darbeci yargılanmıyor, aynı zamanda darbe yapmanın artık suç olduğu da tescillenmiş bulunuyor. Tabii, daha köklü bir noktası var bu yargılamanın: Militarizmin, milliyetçiliğin sorgulanması.

12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından tutuklanıp konduğumuz Mamak Askeri Cezaevi’nde ağır tutuklu asker muamelesi görüyorduk. Kapatıldığımız hücrelerde ikili bir eğitimden geçiyorduk: ‘Nazari’ ve ‘ameli’. ‘Ameli eğitim’, pratik eğitim yani talim anlamına geliyordu. Bu talim neredeyse aralıksız sekiz saat sürüyordu. Bulunduğumuz hücrede yerimizde sayarak, ayaklarımızı karnımıza çekerek talim yapıyorduk. Bu talimi yaparken en ağır ırkçı marşları da, hançeremizi yırtarcasına söylüyorduk.

Sonra nazari, yani teorik eğitime geçiyorduk. Önsözünü Kenan Evren’in yazdığı ‘Atatürk İlkeleri’ kitabını parayla satmışlardı bize. Bu kitaptan bölümler okuyorduk. Daha doğrusu, kapatıldığımız hücrelerde bir kişi okuyor, yüzünü görmediği diğer kişiler dinliyordu. Sonra sınav bölümüne geçiliyordu. Tabii, askerlerin bu sınavı yapmaları, eğitim düzeyleri açısından yeterli olmadığı için, tutuklulardan kıdemliye bu görev veriliyordu.

Kıdemli soruyor, diğer tutuklular cevap veriyorlardı. Kıdemlinin insafına kalmışlardı – sorduğu soruları bilemediğini söylediği tutuklular yeniden dayağa tabi tutuluyordu. Bir de ‘Atatürk Kimdir?’ başlıklı, 12 maddelik bir karton fiş dağıtılmıştı. Bu 12 maddenin, en yüksek sesle, ezbere okunması isteniyordu. Ezberlemeyenin vay haline!

12 Eylül, bir ‘Atatürkçülük eğitimi’ dönemiydi. Atatürkçülük, darbenin zindanlarında sopaydı, küfürdü ve hakaretti. Bu anlayış son 32 yılımıza damgasını vurdu. Bugün hâlâ bu anlayış içinde memleketi kurtarabileceğini düşünenler, yüksek perdeden konuşmaya devam ediyorlar.

12 Eylül’le hesaplaşmak yalnızca Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılanmasıyla olacak bir şey değil. Darbecilik masaya yatırılmalı. Saldırgan milliyetçilik masaya yatırılmalı. Yabancı düşmanlığı masaya yatırılmalı. Farklı olanların ötekileştirilmesi masaya yatırılmalı.

12 Eylül askeri darbesi döneminde Alevi köylerine zorla camiler yapıldı. Bugün hâlâ Alevilerin cemevlerini ibadet yeri olarak kabul edemeyen bir anlayış egemenliğini sürdürüyor.

Hâlâ Kürt sorunu, milliyetçiliğin ve askeri çözümün parantezinin dışına çıkamadı. 12 Eylül’le derinlemesine bir hesaplaşmayı gerçekleştirebilecek bir Türkiye, Kürtlerin hakkına hukukuna saygılı bir Türkiye olacaktır. Bu olmuş mudur? Maalesef hayır.

Hâlâ, azınlıklar yabancı muamelesi görüyor. En temel mülk edinme hakları bile tehdit altında.

12 Eylül’den bu yana tabii ki çok mesafe alındı. Darbecilerin siyaseti hedef alan amaçları büyük ölçüde gerçekleşemez hale geldi.

Buraya kadar tamam, ancak asıl hesaplaşılması gereken temel otoriter ideolojiyle yeteri kadar hesaplaştığımız söylenemez. 12 Eylül’ün miras bıraktığı anayasa ve demokrasi karşıtı birçok kanun varlığını sürdürüyor. Siyasette tek adam egemenliği devam ediyor.

Milliyetçilik, siyasetin ve toplumun dokusuna işlemiş durumda.

Kenan Evren’lerin zihniyetiyle mücadele uzun bir süreye yayılacak gibi görünüyor.