“Umutluyuz, çünkü biliyoruz ki hak verilmez, alınır”

Ali İsmail Korkmaz cinayeti davasının altıncı duruşması 26 Aralık’ta Kayseri’de görülecek. Dava öncesinde konuştuğumuz Korkmaz’ın ağabeyi Avukat Gürkan Korkmaz, bir önceki duruşmada sanık polis memuru için ‘müebbet hapis’ isteminin olumlu bir beklenti oluşturduğunu, son duruşmada çıkacak karar konusunda umutlu olduklarını söylüyor.

Nazım Hikmet’in, “õlenler, dövüşerek öldüler… güneşe gömüldüler… vaktimiz yok onların matemini tutmaya… akın var… güneşe akın… güneşi zaptedeceğiz… güneşin zaptı yakın…” dizeleri gibi her birinin hayatı ve hızla gelen ölümleri, öldürülüş hikayeleri, adalet mücadeleleri… Oysa ki demokrasiydi tüm istedikleri, daha iyi bir Dünya’ydı. O yüzden de hayat doluydu gülümseyen yüzleri. Ama yetmedi tüm bunlar. Pusuya yatmış gölgelerin kurbanı oldular. Genç bedenlerini mermilerle, dayaklarla aldılar… Vicdanı ise çok gerilerde bıraktılar. Kimini çıkmaz bir sokakta, kimini kanlı ellerin sopa darbelerinde..

Ali İsmail Korkmaz, pusuya yatmışların yere düşürdüğü en genç bedenlerden biri oldu. Henüz 19 yaşındaydı. 

Korkmaz cinayeti davasının “adalet” beklenen altıncı duruşması 26 Aralık’ta Kayseri’de görülecek. Onun öncesinde konuştuk, ağabeyi Gürkan Korkmaz’la. Acısı dün gibi taze, ama kelimeleri bir o kadar güçlü, bir o kadar mücadeleye hazır. İki kişilik yaşıyor, belli. Kendi hayatı ve kardeşinin düşlerindeki Özgür Dünya için. Ama iki yaşam da birbiri ile iç içe, birbirini besliyor, bu da belli. 

2013 senesi, Mayıs ayının son günü, sabah 05:00 sıraları ve yaşanan bir baskın, yakılan çadırlar, ardından başlayan eylemler… Ölümler… Ve yıl, 2014. Sizce dün, bugüne ne ekledi ve yarın ne kadar umut veriyor?

Eğer, ‘Dün bugüne ne ekledi’ sorusuna muhatap olan bizlersek, maalesef dünün bizlere eklediği hiç bir şey olmadığını söylemem gerekiyor. Çünkü dün, bizden Ali İsmail’i aldı, umutlarımızı aldı, mutlu günlerimizi aldı. Yaklaşan her yeni yıl bizler için bir umut değil artık, ama bir hüzün. Eskiden her yeni yılı bir arada geçirirdik. Annemler 8 kardeş, babamlar ise 9. Büyük bir masa etrafında bir araya gelirdik, tüm aile fertlerinin bir birbirini göreceği bir ortam oluşurdu. Ama artık o toplantılar yapılmıyor. O kalabalık bir araya gelmiyor. Bu sadece yeni yıl için değil, tüm bayramlar da öyle. 

“Verilecek karar toplumun adalet duygusunu rahatlatmalı”

 Ali İsmail Korkmaz davasının 6. Duruşması 26 Aralık’ta, Kayseri’de. Geride kalan duruşmalara baktığınızda, biriken bir beklenti var mı?

 Evet, böyle bir beklenti var. Çünkü son duruşmada Savcı bir mütalaa verdi. Sanık Polis hakkında “kasten adam öldürme” suçlamasıyla müebbet hapis cezası istedi. Zaten biliyorsunuz, şu an biri polis dördü vatandaş 5 kişi hala tutuklu durumda. Aslında Savcı’nın esas hakkındaki mütalaasında Polis hakkında ‘müebbet hapis cezası’ istemesi, önemli. Çünkü bu, Türkiye tarihinde çok da sık rastlanılan bir durum değil. Hele ki faili Polis olan bir dosyada… Umarız, Savcı’nın mütalaasına Mahkeme de katılır ve ‘kasten adam öldürme’ suçlamasıyla istenen müebbet hapis cezası onaylanır. Tabi Mahkeme, diğer sanıklar noktasında düşünecek olursak, o kadar da adil değildi. Çünkü aynı Savcı, diğer sanıklar için, ‘kasten yaralama suretiyle ölüme sebebiyet vermek’ suçlamasıyla  8 ilâ 12 yıl hapis talep etti. Biz, gerekli beyanlarda bulunduk. Zaten önümüzdeki duruşma da son duruşma büyük ihtimalle. Ya Ceza açıklanacak ya da bu açıklama için bir süre talep edilecek. Ama her şekilde, son duruşma…Umutluyuz. Çünkü biliyoruz ki, hak verilmez, alınır.  Biz de hakkımızı alana kadar savaşacağız. 

Çünkü bu Dava, sadece Korkmaz Ailesi’nin davası değil, özgürlük ve eşitlik davası. Tamam, belki biz ne kadar savaşırsak savaşalım Ali İsmail geri gelmeyecek ama, yeni Ali İsmaillerin, yeni Ethemlerin yitirilmemesi için bu kavgayı veriyoruz. O nedenle, verilecek cezayla, hem ailemizin adalet duygusunun ve vicdanının bir nebze de olsa tatmin edilmesi, ama aynı zamanda, toplumun da adalet duygusunun ve vicdanının rahatlatılması gerekiyor. Bunu başarmaya çalışıyoruz.

“Çocuk sahibi olmadan, evlat acısı yaşadım”

Hem bir ağabey hem de bir avukat olarak sorarsam, adalet kelimesi size ne anlatıyor? O kelime ne kadar değişti, ne kadar eksildi, ne kadar hırpalandı?

Öncelikle Ağabey boyutu ile söyleyeyim. Ben, Ali İsmail’in ağabeyinden çok babası gibiydim. Babam, bizi okutmak için, 30 yıl boyunca yurt dışında çalıştı. Ama Ali İsmail’in başında ben vardım. Aramızda 9 yaş var. Ali İsmail doğduğundan beri, annem hep derdi bana, işte ‘kardeşinin bezini almamız lazım’ ya da ‘kardeşinin mamasını almamız lazım’ diye. Ben oyuncak isterdim, Annem bunları söylerdi bana. Biraz da bu nedenle, çocukluğumdan beri, ‘kardeşimin ihtiyaçları var, onları gidermem lazım’ psikolojisiyle büyüdüm. Babamın da hep uzakta olması sebebiyle, Ali İsmail’le biraz baba-evlat ilişkimiz vardı. O yüzden de diyebilirim ki, çocuk sahibi olmadan, evlat acısı yaşadım.

Babam yurt dışından geldiği dönemde Ali İsmail üniversitedeydi ve harçlığa ihtiyacı olduğunda yine benden isterdi, bir yere gideceği zaman benden izin alırdı. Böyle bir ilişkimiz vardı. Ama maalesef, evladımızı aldılar bizden.

“Avukat oluşum bu süreçte en büyük şanssızlığım” 

Avukat Gürkan Korkmaz olarak değerlendirecek olursam eğer; maalesef Avukat oluşumu, bu süreçteki en büyük şansızlığım olarak görüyorum.  Çünkü parçası olduğum bir sistemde, soruşturma aşamasından bu yana, birçok hukuksuzlukla, birçok usulsüzlükle karşılaştım. En başında, Savcı, delilleri toplama konusunda çok pasifti. Görüntü kayıtlarını bile isterken, ‘işyeri sahibinin rızası olması durumunda görüntülerin getirtilmesi’ şeklinde çok saçma taleplerde bulunuyordu. Biz buna müdahale edemiyorduk. ‘Vermezlerse, zorla getirme kararı alırız’ şeklinde lakayıt cevaplar veriyordu. Oysaki o görüntüler silinebilecek ya da karartılması mümkün olabilecek delillerdi. Zaten öyle de oldu. 

Bunun yanında, davanın Kayseri’ye taşınması durumu da var. Düşünün ki, birçok dava, güvenliği nedeniyle Eskişehir’e taşınırken, Ali İsmail Davası, yine aynı gerekçelerle, ‘Eskişehir güvenli değil’ diyerek bir başka ile kaçırıldı. Aynı Adalet Bakanlığı, aynı Yargıtay, aynı hukuk sistemi içerisinde bu kararlar veriliyor ve siz bu sistemin bir parçasısınız, bütün bu olanlara göz yummak zorunda kalıyorsunuz ya da ses çıkaramıyorsunuz, müdahale edemiyorsunuz. O yüzden de hukuktan da, adaletten de, meslekten de soğuyorsunuz.

 “ALİKEV, Ali İsmail’in ölümüyle değil yaşamıyla ilgili bir yer”

Ali İsmail Korkmaz’ın adı ilen kurulan ALİKEV (Ali İsmail Korkmaz Vakfı), Ali İsmail’in hayallerinin evi mi?

ALİKEV, Ali İsmail’in ölümüyle değil, yaşamıyla; düşleriyle, düşlerindeki özgür dünya ile bağlantılı bir yer. Çünkü Ali İsmail, daha 17 yaşındayken, daha Lise 3’teyken, huzurevlerine ziyaret düzenliyor, köy okullarına kitap-kıyafet kampanyası başlatıyor, engelliler için mavi kapak toplamak için etrafını örgütlüyordu. Ve tüm bu yaptıklarını da not alıyordu, faaliyet raporu diye… Ve rapora da ‘Benim bunları yazmamdaki amaç, bu grubu resmiyete dökmek, gençleri topluma yararlı birer birey haline getirmek ve tanınmak istememdi’ diye ekliyordu. 

İşte tüm bu yazılanlar bizlere vasiyet olarak kaldı. Bizler de bu vasiyeti ALİKEV ( www.alikev.org ) ile yerine getirdik, getirmeye de devam edeceğiz. Ali İsmail’in yaşarkenki düşlerini gerçekleştireceğiz. Hatta onun çok istediği bir şeyi kurarak bir kütüphane oluşturduk. Çünkü Ali İsmail kitap okumayı hep çok severdi, herkesin de kitap okuması gerektiğine inanırdı.

ALİKEV’in güzel bir tarafı da, herkesin bir imece eşliğinde katkıda bulunuyor olması galiba…

Evet. Masayı mobilyacı bir abimiz getirdi. Kütüphane dolabını dayım yaptı. Sandalyeleri başka bir abimiz bağışladı. Anlayacağınız, burayı elbirliğiyle yapıyoruz. Buranın özü de bu. Çünkü bazen çok şey bağışlamak isteyenler de oluyor ama diyoruz ki, ‘burası kolektif bir yer, sen elinden geleni yap ama başkası da elinden geleni yapsın…’ Mesela öğrenci arkadaşlarımız geldi, temizliğe yardımcı oldular, kimisi geldi çay demledi, kimi de gelen kitapları raflara yerleştirmede yardımcı oldu. Biz istiyoruz ki, herkes ‘ben, buraya bir şeyler kattım’ diyebilsin ve diyebildiği kadar da burayı sahiplensin.  

“Herkesi tek bir çatıya toplamak Gezi ruhuna aykırı”

Aslında herkesin tartışıp da cevapsız bıraktığı bir şeyi sormak istiyorum… Sizce, Gezi eylemleri ve Haziran Ruhu’nun bugünün Türkiye’sinde ortak bir platform ya da bir güç birliği oluşturamaması bir eksiklik mi yoksa o güç ve platform zaten yaratıldı mı?

Gezi, tek bir platformda, tek bir çatı altında olmadı. Zaten güzelliği de oydu. Bu, örgütler üstü, siyasi partiler üstü bir şeydi. O anlamda, Gezi’yi tek bir platforma taşımak, zaten olmazdı… Çünkü Gezi, herkesi düşünmeye zorlayan bir süreçti. Herkesin, ne olduğunu fark etmesini sağladı. Ama bunun yanında, farklı düşünene saygı gösterilmesi gerektiğini hatırlattı. Tüm farklılıklarımızla birlikte, el ele yürüyebileceğimizi gösterdi. Onun için, herkesi tek bir çatıya, tek bir platforma taşımak, Gezi’nin ruhuna aykırı. ALİKEV Vakfı’nın rengarenk merdivenleri gibiyiz aslında. Her bir basamak bir adım yukarı çıkmanın da olmazsa olmazı. O nedenle her renk ve her basamak çok önemli. Özetle tüm renklere ihtiyacımız var, daha ilerisi ve daha güzeli için, hep beraber bir yerlere ulaşmak için. 

Kategoriler

Güncel Türkiye



Yazar Hakkında