BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

CHP sözcüsü Hrant’ın sözlerine başvururken bunları keşke bilseydi. Belki o zaman, HDP’ye yükleneceğine, AKP’nin D. Karabağ savaşına müdahale edip Ermenistan’a karşı SİHA yollamasına yüklenirdi. Hele de, Ermenistan’ın D. Karabağ sorununun ikiz kardeşi Kıbrıs sorununa sahip bir ülkede.

KKTC'de Yüksek Mahkeme, Din İşleri Dairesine halk arasında bilinen ismiyle “Kuran kursu” düzenleme yetkisi verilmesini laikliğe aykırı bularak iptal etti. Karar, Türkiye’de Gayrimüslim ruhban okulu (ör. Heybeliada) açtırmayan AKP+MHP iktidarının büyük tepkisine sebep oldu.

Fikir özgürlüğünün ve eleştirinin Kâbesi sayılan bir fakülteden ve bir de daha önce tanımadığım bir öğrenci kuruluşundan örnek vereyim. Geçtiğimiz hafta Mülkiye (AÜ SBF) Maliye bölümünden Doç. Dr. Meltem Kayıran görevden atıldı. Mülkiye’nin atanmış dekanı ve yönetim kurulunun önerisi ve AÜ’nün atanmış rektörünün imzasıyla. 300 tane lisans, 3 tane lisansüstü tez öğrencisi vardı. “Bir öğrenci kuruluşu”na gelirsek, o örneği geçenlerde bizzat yaşadım.

Kanal İstanbul hem yandaşlar için muazzam-ötesi bir rant projesiydi, hem de Erdoğan yönetiminin batan ekonomiye kan nakli için bir “dış merkez bankası” gibi kullandığı Katar için. Fakat bundan çok daha önemlisi, dış politika, iç politikanın (= iktidarda kalmanın) bir aracıydı.

Yandaşlar dahil Türkiye’de insanlar bu kadar hata yapılabilmesini anlayamıyorlar. Çünkü Montrö’yü (ve İstanbul Sözleşmesi’ni) dış politika olarak düşünüyorlar. Böyle düşününce, iç mi dışı yoksa dış mı içi etkiledi sorusu patlak veriyor. Oysa Tek Adam Rejimi’nin dış politikası filan yok. Sadece iç politikası var.

“MEB’in hazırladığı 'Şehrimiz Diyarbakır' adlı tanıtım kitabında Kürtler ve Kürtçeye dair tek kelime yer almadı. Kitapta kentte konuşulan dil Azerbaycan Bakü Türkçesine benzetildi. Kitabın 'Şehrin Riskleri' bölümünde 'Cinsel istismar' da zikredildi"

Bir Meclis başkanının en aslî görevi, ülkenin en üst hukuk metni olan Anayasayı korumak. Bu Anayasanın ne olduğunu söyleyecek olan da tabii ki AYM. Başkan nasıl olur da kalkıp AYM kararı “yatay” der? AKP-MHP iktidarı içte ve dışta o kadar sıkıştı ki, adamlarına yeni hukuk kavramları icat ettirmek zorunda kalıyor.

İnsan haklarının en özel ve en zor dalı olan azınlıklar konusunda bile “dış müdahale”yi Lozan Anlaşması'nda açıkça kabul etmişiz. Ardından Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin zorunlu yargı yetkisini Ocak 1990’da kabul etti. Dahası, Mayıs 2004’te Anayasa'ya şu fevkalade önemli cümleyi ekledi: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”