Şarkılar anımsatıcıdır

Müziğin insanı dinlediği bazı anlarda, kimileri müzik yapar, bir kadını anımsatan ve yüreğin en derinindeki duyguları kıpırdatan şarkılar yaratır. Yaratılan şarkılara isim vermek, Türkiye’nin popüler kültüründe ‘Nino’ ismiyle var olmak ve isimlerimiz üzerine, Nino Varon’la söyleştik.

Yalnızlık,
Müziğin bile seni dinlemesidir.
Özdemir Asaf

Size adınız nasıl verilmiş?

Ben Kudüs’te doğdum, 13 Temmuz 1944’te. Dayım oradaymış, annemi ve babamı da oraya gitmeleri için ikna etmiş. Gitmişler ama galiba burada bir şey oldu ki gitmişler, çünkü bizimkiler buradan kalkıp oraya gidecek aileler değildi.

Varlık Vergisi’nden etkilenmiş olabilirler mi?

Evet, Varlık’tan sonra gitmiş olabilirler, çünkü babam Aşkale’ye gitmişti. Büyükbabam da gitmişti. Üstelik o yıllarda büyükbabama Halk Partisi’nden milletvekili olması teklif edilmişti. Büyükbabam çok enteresan bir insandı.

Onun ismini mi taşıyorsunuz?

Evet, ‘Nahman’dan geliyor. Nahman Varon Efendi, Osmanlı’nın Posta Telefon umum müdürlerindendi. İki tane ciddi olay vardır onun hayatında: Biri, 1911’de Atatürk’le beraber Trablusgarp’ta olması. Diğeri, yine o yıllarda Zonguldak’ta Osmanlı’nın Posta Telefon umum müdürlüğü yaparken, Rus donanması hücum ettiğinde herkes kaçıyor ama o kalıyor ve bu nedenle, şimdi benim sakladığım madalyaları alıyor. Sıkı bir herifti yani. Bir ara da, galiba İstanbul’da (Yahudi cemaati başkanlığı veya ona benzer işler yapmış. Çocuklarını okutmuş. Çocuğu yani babam annemle evlendikten sonra Filistin’e gidiyorlar. Babam orada, İngiliz birliklerinde, tank bölümünde bir iş buluyor ve bu yüzden orduevine girme hakkı oluyor. Orduevinde filmler gösteriliyor. Annem bana hamileyken orada izledikleri bir filmde, 1950’lerin en büyük film artistlerinden Amedeo Nazzari çok iyi bir sevgiliyi oynuyor. Annem etkileniyor. Adamın filmdeki ismi Nino; annem diyor ki, “Eğer bu içerideki erkek olacaksa, adı Nino olacak.” Ve Nino oluyor.

‘Nino’ ne demek?

Fırtına anlamını taşıyor. ‘El Nino’ İspanyolcada bir fırtına ismidir. Nahman, levent, cesur yürek demek, Varon da aynı anlamı taşıyor. Nino, Nahman’dan çok daha fonetik bir isim. Hele soyadımla buluştuğunda... Nino Varon – İtalyan giyim markası, Fransız çakmak markası gibi… Bir açık, bir kapalı hece. Akılda kalıcı. Ve Türkiye’de, ne olduğu belli olmayan bir isim. Rum muyum, Fransız mıyım, İtalyan mıyım, Ermeni miyim... Yahudilik en son akıllarına geliyor.

Halbuki sizinle ilgili gazete haberlerinde, Wikipedia gibi internet sitelerinde isminizin başına hep ‘Yahudi’yi eklemişler...

Ekliyorlar. Bana “Yahudi müzisyen” demeleri beni rahatsız etmez; aksine, Türkiye’de farklı kültürlerin var olduğunu gösterir. Fakat bu Yahudi müzisyen dedikleri Nino Varon’u bu işten soğutmasalardı... Pek çok diğer Türk şarkısının da yurtdışında tanınmasına önayak oldum. Çünkü benim müzik zekâm var. Ben iyi bir müzisyen değilim, küratörüm. Ama iyi koku alırım.

‘Nino’ ismini taşımanın meslek hayatınıza nasıl yansımaları oldu? 

Eurovision’larda canımı sıktılar. Fakat yine de, ben çok toleranslı bir meslek grubundaydım; ismim insanlara sempatik geliyordu. Bazen hoşlarına gidiyordu, sanki başka bir ülkenin adamıymışım gibi konuşuyorlardı benimle. Başka dinden biriyle konuşuyorlardı belki ama ben dinlere takmış bir herif olmadığım için, bu benim için hiç mühim değildi. Ve ‘Nino’ benim için çok faydalı oldu, çünkü çok kolay bir isim. İsimlerin güzelliği, hatırda çabuk kalmalarıyla ilgilidir. Ne bileyim; Melahat, Abdülkadir de olabilirdi ismim. Bunlar da enteresan isimler ama iki heceli bir isme sahip olmak şanstır. Kolay hatırlanırsın. Ben hep bunu söylerim; çocuklarınıza güzel, kolay isimler koyun.

Sizin çocuklarınızın isimleri ne?

Biri Richard, babamın ismi. Kısa ismi Richie’dir. Öteki oğlum Robert, onun kısaltılmışı da Robi’dir. Yahudi geleneğine göre isimler verdik. Birine babamın ismini verdik, diğerine amcamın. Aslında geleneğe göre amcamın değil kayınpederimin ismini verecektik ama amcam evlenmemişti, çocuğu yoktu. Kayınpederimin ismini taşıyan başka bir torunu olduğu için, kendisinden çocuğumuza amcamın ismini vermek için izin istedik, rica ettik, o da “Tabii” dedi.

Popüler kültür camiası içindeyken, bir şarkıya, bir sanatçıya isim vermek nasıl bir iştir? Bir albüme isim verilirken ya da bir sahne ismi yaratılırken nelere dikkat edilmesi gerekir?

Fizyonomisinin ve müzikal felsefesinin (ancak kendi müziğini kendi yapıyorsa bir felsefesi olur) ismiyle uyumlu olup olmadığına bakarım. Tabii, ben kimsenin ismini değiştirmeye gayret etmedim. Benim inancım şu ki, yakışmayan şarkı en büyük yanlıştır. Şarkıların cinsiyeti vardır. En büyük şarkı, çift cinsiyetli olandır ve onu hem erkek hem kadın söyler. Yani benim için, “sana sevdanın yolları, bana kurşunlar” ya da “katran karısı geceler” bir kadının söyleyeceği şarkılar değillerdir. Fakat Türkiye’de bu çok yapılan bir yanlıştır. Şarkının artiste, fizyonomisine, yaşam şekline, kimliğine yakışması lazım. Şarkıların isimleri de şarkıyı özetlemeli. Şarkı ismi, şarkıyı anlatan, akılda kalıcı, nakarat başlangıcı olan kelimelerden oluşur. Zaten yaratırken çıkıyor meydana. Sana da dinletsem bir şarkıyı, üç isimden iki tanesinde anlaşacağız, sonra birini seçeceğiz. Benim meslekte yaptığım en büyük hata bununla ilgilidir. 1970’lerin ortalarında, Türkiye için bir plak seçmiştim, ‘All Hung Up in Your Green Eyes’, Sandy Posey’in. Bu şarkı bana numune olarak gelmişti, Amerika’da bile bilinmiyordu o zamanlar. Sekreterim “Yanlış plak seçiyorsun” dedi. Ben de dedim ki, “Senelik maaşına iddiaya girerim ki yanlış değil, çünkü ben Türkiye’nin müzik damarını biliyorum.” Bu şarkı Türkiye’de müthiş sattı. Fakat şöyle bir şey var: Plağın üstüne ‘All Hung Up in Your Green Eyes’ yazdık, çünkü Amerikan şirketinin çıkardığı isim buydu ve bu kalmalıydı. Değiştirmek için yazışmamız gerekecekti, telekslerle yazacaktık, sonra firma kompozitöründen izin alacaktı vs. Çok uzun sürecekti. Yapmadık. Fakat yapsaydık, yani şarkının isminden ‘All Hung Up’ kısmını kaldırıp ‘In Your Green Eyes’ yazsaydık, şarkı en az %30 daha fazla satardı.

O yıllarda şarkı sözleri denetleme kurullarına da takılıyordu. Sizin ‘genel ahlak’a aykırı bulunan şarkılarınız oldu mu?

Oldu. Bunun için, mesela Nilüfer’in ‘Dünya Dönüyor’ şarkısını Nilüfer’e söyletmek istememiştim. 17 yaşında bir kızın “Dünya dönüyor, sen ne dersen de” demesi bana yanlış geliyordu ama şarkının yaratıcıları, Şanar (Yurdatapan) ve Atilla (Özdemiroğlu) çok ısrar ettiler. Ben veto edecek duruma gelmiştim ama iyi ki durmayı bildim, çünkü Türkiye’nin en büyük hitlerinden biri oldu. Ahmed Arif’in şiirlerinin kullanıldığı şarkılarda sıkıntılar çekmiştik. Solcu şair olarak, yasaklı gibi bir durumu vardı. O dönem olmayacak şeyler oldu. “Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe” diye başlayan şarkı yasaklanmıştı, ‘Arkadaşım Eşek’ de. Hayvan sevgisini anlatan bir şarkıyı neden yasaklarsın? Nasıl bir zihniyet bu? Ülkemizde böyle yanlışlıkların olduğunu söyleyebilirim ama ben müziği, aşkın pezevengi diye görürüm. Topluma empoze edilen bir siyasi mesaj, benim için ucuzluk. Tabii, diyebilirsin ki, çok mühim sol şarkılar vardır, Che için yazılanlar, Franco için yazılanlaryim... Müziğin siyasete alet edilmesini ben pek sevmiyorum. Benim için müzik duygu işidir. Her erkeğin bir kadını hatırladığı ve her kadının bir erkeği hatırladığı bir şarkı vardır. Şarkılar anımsatıcıdır.

En çok hangi kelimeleri kullanarak birini anımsamayı, anımsatmayı seversiniz?

Hasret ve efkâr. Nedense ben hüzünlü şarkılar yazıyorum.

Hasret duyduğunuz birine hitap ederken hangi sözcükleri kullanmayı severseniz?

‘Bir tanem’i severim, ‘canım’ derim ama ‘sevgilim’i tercih ederim.

Kategoriler

Toplum

Etiketler

İsimler Hikayeler


Yazar Hakkında